Evet, yazıma dün kaldığım yerden devam ediyorum.
Dünkü yazımın sonunda, Rusya’nın Suriye’de kalıcı barışın gelmesi için uygun zemin oluşması konusunda katkı sağlayabileceğinden bahsetmiştim. Peki, bu nasıl olacak derseniz hemen anlatayım. Zaten Türkiye, Rusya ile Esed’siz bir geçiş konusunda anlaşmıştı. İçinde muhaliflerin de olduğu bir geçiş hükümeti kurulacak, seçimler yapılacak ve yeni kurulan hükümette Esed olmayacaktı. Erdoğan ve Putin gerçekleştirdikleri zirvede bu konu üzerinde yeniden anlaşabilirler. Eğer bu konuda bir anlaşma olursa, özlenen barış çok kısa sürede gelebilir.
Tam da bu aşamada bir şeyi aklımızda tutmamız gerekir. Kriz başladığında sadece Türkiye ve Rusya vardı.. Şimdi yeni bir oyuncu daha oyuna katıldı : İran. Alınacak kararlarda artık üç ülke anlaşmak durumunda.. Başka bir deyişle, yapılacak anlaşma üç ülkenin de çıkarlarına uygun olmak zorunda. Sürecin nereye evrileceğini ilerleyen günler gösterecek ama Suriye’de Esed’li bir gelecek olmayacağı artık kesin gibi..
Yaşanan zirve dostlarımıza güven ve umut veriyor. Ancak ben bir konuda çekincemi de belirtmek istiyorum. Rusya ile tarih boyunca bir çok ekonomik anlaşmalar yaptık.. Belki de bu yaşadığımız coğrafyanın getirdiği bir zorunluluktu. Ama unutmayalım, Rusya ile hiçbir zaman siyasi olarak anlaşamadık. Bu sebeple ilişkilerimizde çok temkinli olmak zorundayız.
Zirveden ne kadar umutlu olmalıyız ? sorusu, hemen kolayca cevaplanacak bir soru değil maalesef.. Masada ekonomik konular olduğu gibi siyasi konular da var. Mesela Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki problemler de canımızı sıkacak cinsten. Ama bu umudumuzu kırmamalı, çünkü Suriye’de muhalif grupların Halep’te sağladığı başarılar ve Rusya’nın Kırım konusunda yaşadığı zorluklar Sayın Erdoğan’ın elini güçlendiren konular. Zaten, Rusya, Azerbaycan ve Türkiye arasında bir üçlü mekanizma kurulması gündemde.. Ben, hem Türkiye’nin hem de Rusya’nın ilişkileri normalleştirme konusunda ne kadar istekli olduklarını gördükten sonra, zirveden çok umutlu olduğumu, bizi güzel günlerin beklediğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Türkiye’nin bu kadar istekli olmasının, ekonomik sebepleri yanında bir başka sebebi daha var elbette. Batı, yıllardır bize uyguladığı çifte standartlar ve gösterdiği samimiyetsiz tavırlar sebebiyle güvenimizi kaybetti. İşte son darbe girişiminde de gördünüz. Hem darbe girişiminde yer aldılar hem de başarısız olunca darbecilerin tarafını tutmaktan geri durmadılar. Üstelik bunu insan hakları ve demokrasi kisvesi altında yapıyorlar. Eminim ki farkındasınız. Türk halkı darbeden ABD’yi sorumlu tutuyor. Bu sebeple ülkemizde ABD karşıtlığı zirve yapmış durumda…
Umarım AB ve ABD, Rusya ile yaşadığımız yakınlaşmadan gerekli dersleri çıkarır ve İslam coğrafyasında yaşanan acılar son bulur.. Aksi halde, mazlumların ahının bize de ulaşacağından korkuyorum.