YİRMİ ÜÇÜNCÜ SOHBET
Abdülkâdir Geylânî (r.a.) 12 Zilhicce 545 tarihinde Cuma günü sabahı medresede şöyle sohbet etti:
Resûlullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivail yet edilmiştir: “Hiç şüphe yok ki bu kalpler paslanır. Kalplerin parlatıcısı ise Kur’an okumak, ölümü hatırlamak ve zikir meclislerine katılmaktır”.
Kalp paslanır. Paslanan kalbin sahibi, Efendimizin anlattığı şekilde hareket ederse yeniden parlar, tersi durumda iyice kararır. Aydınlıktan uzaklaştığı için kararır, dünyayı sevdiği ve kendini hiç korumadan dünya malını elde etmeye çalıştığı için karanr. Çünkü kalbine dünya sevgisi yerleşen kimsenin vera’ı (haramdan ve şüpheli şeylerden sakınma duygusu) yok olur. O da haram, helâl demeden dünya malını toplar. Dünya malını toplamaktaki ayırt ediciliği, Rabbinden utanması ve sürekli Onu hatırda tutması yok olur.
Ey cemaat! Peygamberinizin sözünü kabul edin de size önerdiği ilaçla kalplerinizin pasını çözün. Biriniz hasta olsa da bir doktor ona bir ilaç önerse onu kullanmadıkça rahat etmez. Yalnızken ve insanlar arasındayken Rabbinizi gözetin. Onu görüyormuş gibi gözünüzün tam orta yerinde tutun. Siz onu görmüyorsanız da O sizi görür. Allah’ı kalbiyle zikreden kimse zâkirdir. Kalbiyle zikretmeyen ise zâkir değildir. Dil kalbin çocuğudur ve ona tabidir. Öğütleri dinlemeye devam et. Çünkü kalp öğütten uzaklaşınca körleşir. Gerçek tevbe bütün durumlarda Allah’ın buyruğuna saygı göstermek ve yarattıklarına şefkatli davranmaktır. Allah’ın buyruğuna saygı gösterip yarattıklarına şefkatli davranmayan kimseler Allah’tan uzaktır.
Allah (c.c.) Musa’ya “Sen acı ki Ben de sana acıyayım. Ben çok merhametliyim. Acıyana acır ve onu cennetime koyarım ” diye vahyetmiştir. Acıyabilenlere ne mutlu! Ömrünüz “Onlar yediler, biz yedik; onlar içtiler, biz içtik, onlar giydiler, biz giydik; onlar topladı, biz topladık” gibi kuru laflarla boşa gitti. Kurtuluş isteyen, nefsini haramlardan, şüpheli şeylerden ve şehvet ve arzu ile istenen şeylerden uzak tutsun. Allah’ın emirlerini yerine getirmeye, yasaklarını terketmeye ve kaderine nza göstermeye bakın.
Allah dostları sabredip Allah’ın safında yer aldılar, Allah’tan uzakta kalmaya ise sabredemediler. Onun için ve Onun yolunda sabrettiler. Onunla olmak için sabrettiler. Allah’a yakınlıklarının gerçekleşmesini istediler. Nefis, heva ve tabiatlarının evinden çıktılar, dini yanlanna yoldaş ettiler ve Rablerine yürüyüp gittiler. Karşılarına sıkıntılar, korkular, musibetler, gamlar, tasalar, açlık, susuzluk, çıplaklık, aşağılanma dikildi de bana mısın demediler, yürüyüşlerini yanda kesmediler ve içinde bulundukları durumu değiştirmediler, yürüyüşlerini hiç kesmeden hep ileriye yürüdüler. Kalp ve kalıplan baki kalıncaya kadar onlar hep böyle devam ederler.
Ey cemaat! Allah’ın huzuruna çıkmak için çalışın ve huzuruna çıkmadan önce Ondan haya edin. İnanan kimsenin dinle ilgili konular ve dinin smırlannm aşılması durumu dışında Allah’tan utanması onun güzel ahlakmdandır. Bu durumlarda ise utanması helâl değildir. Aksine Allah’ın dini konusunda yüzsüzleşir, dinin sınırlarını düzeltir ve Allah’ın emirlerini yerine getirir. Allah’ın dini konusunda sizi, onlara karşı bir acıma duygusu almasın.
Kimin Hz. Peygamberr’e (s.a.v.) uyması sağlam olursa Hz. Peygamber zırhını, miğferini ona giydirir, kılıcını kuşandırır, edebiyle ve güzel huylanyla onu bezendirir, ona hilat giydirir ve ümmetinden böyle biri çıktığı için sevinir ve Rabbine şükreder sonra da onu ümmeti için sözcü, yol gösterici ve Hak yolunun davetçisi yapar. Davetçi ve yol gösterici oydu. Allah (c.c.) onun ruhunu alınca ümmeti içinde onun yerini tutacak kimseler belirledi. Bunlar da on bin kişi içinde birkaç tanedir. İnsanlara yol gösterir, öğüt vermeye devam eder ve onlardan gelecek sıkıntılara katlanırlar. İki yüzlü ve fâsık kimselerin yüzüne gülerler ve onlan içinde bulundukları bu kötü durumdan kurtarmak ve Rablerinin kapısına götürmek için her yola başvururlar. Bundan dolayı sûfîlerden biri “Fâsık kimsenin yüzüne arif kuldan başkası gülmez” demiştir. Yüzüne güler, o da ârifın, kendinin ne durumda olduğunu bilmediğini sanır. Halbuki o, onun din evinin harabeye döndüğünü, kalp yüzünün karardığını ve bulandığını çok iyi bilmektedir. Fâsık ve ikiyüzlü kimse ise, ondan gizil kaldığını ve onun, kendinin ne durumda olduğunu bilmediğini sanırlar. Hayır, onların hiçbir değeri yoktur, o haller o kimseden saklı değildir. Bir bakışta ve harekette onların ne olduğunu anlar. Hiç şüphesiz onlann içini de, dışını da bilir.
Yazık size! Siz, sıddık, ârif ve âlimlerden saklandığınızı sanıyorsunuz. Ne zamana kadar ömrünüzü yok yere geçireceksiniz? Ey ahiret yolunu şaşırmışlar! Size ahiret yolunu gösterecek birini arayıp bulun. Allah büyüktür. A kalbi ölmüşler! A sebepleri Allah’a ortak koşanlar! A güç, kuvvet ve geçim, sermaye putlanna ve ülkelerinin ve yöneldikleri yönün sultanına tapanlar! Onlar Allah’tan perdelidir. Faydayı ve zaran Allah’ın dışındakilerden bilenler Allah’ın kulu değildir. Fayda ve zararı kimin verdiğini düşünüyorsa onun kuludur. O, bugün gazap ve perdelenme ateşindedir, yann ise cehennem ateşinde
olacaktır. Allah’ın ateşinden ancak takva sahibi, Allah’ın birliğini kabul eden, ihlaslı ve tevbe etmiş olanlar kurtulur.
Önce kalplerinizle sonra dillerinizle tevbe ediniz. Tevbe yönetim değişikliğidir. Nefis, heva, şeytan ve kötü arkadaşlann yönetimini kaldır. Tevbe ettiğin zaman kulağını, gözünü, dilini, kalbini ve bütün organlannı yenilemiş, yiyeceğini, içeceğini haram ve şüphe bulanıklığından arındırmış, geçiminde, alışverişinde ihtiyatlı davranmış ve bütün kaygım Allah’a yöneltmiş olursun. Alışkanlığı kaldınp yerine ibadeti koymuş, günahı kaldırıp yerine itaati koymuş olursun, sonra da dinin sağlamlığı ve şahitliği ile birlikte gerçeğe ulaşmış olursun. Çünkü dinin şahitlik etmediği herşey, zındıklıktır. Bu gerçekleşince insanları fayda ve zararda etken olarak görmekten kaynaklanan kötü huylar yok olur. Bu durumda da dışın korunur, için Rabbinle meşgul olur. Bunu başardığında dünya büsbütün sana yönelip gelse ve kendini sana sunsa, önceki, sonraki bütün insanlar peşine düşse hiçbir zararları olmaz ve seni Allah’ın kapısından alamazlar. Çünkü sen Onunla birliktesin, Ona yönelmişsin, Onunla meşgulsun ve Onun cemaline ve celaline bakmaktasın. Onun celaline baktığın zaman darmadağın olursun, cemaline baktığında ise yeniden toplanırsın. Celalini gördüğünde korkar, cemalini gördüğünde ümitlenirsin. Celalini gördüğünde yok olur, cemalini gördüğünde yeniden dirilirsin. Bu tadı tadabilenlere ne mutlu!
Allahım! Bize sana yakınlık yemeğinden yedir ve sıcaklığının içeceğini içir. Bize dünyada ve ahirette güzellik ver ve bizi cehennem azabından koru.