YİRMİ ALTINCI SOHBET
Abdülkâdir Geylânî (r.a.) 20 Zilhicce 545 tarihinde Ribat’ta şöyle sohbet etti:
Hz.Muhammed (s.a.v.) “Musibetlerinden saklanması arşın hazinelerindendir” buyurmuştur.
A insanlara musibetlerinden şikayet eden! Şikayetini insanlara iletmenin sana ne yaran olabilir? Onlar sana ne yarar, ne de zarar verebilir. Onlara güvenip de Hakk’a ortak koştuğun zaman seni Onun kapısından uzaklaştınrlar, Allah’ın gazabına sebep olurlar ve seni Ondan perdelerler.
Ey bilgisiz! Sen bildiğin iddiasını güdüyorsun. Dünyayı, asıl sahibinden değil de, başkalanndan istemen senin bilgisizliğini gösterir. İnsanlara şikayetini ileterek sıkıntılardan kurtulmayı bekliyorsun.
Yazıklar olsun sana! Şu obur köpek bile, avı korumayı öğreniyor da oburluğunu ve tabiatını değiştiriyor. Yırtıcı kuş da eğitilerek yaratılışının dışına çıkıp yakaladığı avı yeme özelliğini bırakıyor. Senin nefsin eğitilmeye onlardan daha elverişlidir. Ona öğret ve anlat ki dinini yeyip parçalamasın ve Allah’ın senin yanma bırakmış olduğu emanetine hıyanet etmesin. Nefsini eğitmeden, onunla arkadaşlık etme. Nefsin eğitilip bazı gerçekleri kavrayınca ve huzur bulunca nereye yönelirse yönelsin arkadaşlık edebilirsin. Artık hiçbir durumda ondan ayrılma. Huzur bulduğu zaman yumuşar, bilir ve kaderin kendine getirdiği kısmetlere rıza gösterir. Buğday tanesi ile arpa ekmeğini birbirinden ayırmaz olur. Haz aldığı şeyler yok olur. Artık onun için yememek yemekten daha sevimlidir. İyilik ve kulluk yapmakta ve başkalarını kendine tercih etmekte sana yardımcı olur. Doğası değişir, cömertleşir, dünyaya değer vermez ve ahireti ister. Sonra sen ahireti aramaz olup Rabbini isteyince nefsin de senile birlikte Rabbini ister ve kalbinle birlikte Onun kapısına doğru yürür. İşte o zaman yazgısı gelir ve şöyle der: “Eyyemeyen! Artık yiyebilirsin. Ey içmeyen! Artık içebilirsin. ” Akıllı hasta ancak doktorunun elinden veya emretmesiyle yer, doktoruna karşı edepli olmakta ve sözünü kabul etmekte de kusur etmez. O varken de, yokken de oburluk etmez.
A obur! A kendi için yaratılmış olan yiyeceği hemen isteyen! Kim onu başkasına yedirebilir ki?! Senin için yaratılmış olan giyeceği, evi, bineği ve eşi kim elinden alıp başkasına verebilir ki?! Bu bilgisizlik nedir böyle? Senin ne sebatın, ne aklın, ne inancın var, ne de Allah’ın verdiği söze güvenin var.
Ey pazarcı! Eli açık biriyle çalıştığın zaman saygılı ol, servet ve ücret isteme. Bunlar, sen istemeden ve saygısızlık etmeden sana verilecektir. Senin oburluğu ve istemeyi bıraktığını görünce seni birlikte çalıştığın arkadaşlanndan ayıracak, sana rahatlık verece ve onlar içinde şerefli bir kimse olarak yerleştirecektir. İtiraz ederek, çekişerek Allah’la arkadaşlık edilmez. Saygıyla, iç ve dış huzuru ile ve sürekli uyum göstermekle arkadaşlık edilir. Kadere uyanların Allah’la arkadaşlığı devam eder. Allah’ı bilip tanıyan kimse başkasıyla değil, Onunla birliktedir, başkasına değil, Ona nza gösterir, başkalanndan vazgeçmiş, Onunla dirilmiştir.
Oğlum! Konuştuğun zaman düzgün bir niyetle konuş, sustuğunda da düzgün bir niyetle sus. Yaptığı amelden önce bir niyet taşımayan kimsenin ameli yoktur. Sen konuşsan da, sussan da günah içindesin. Çünkü niyetini düzeltmiyorsun. Susman ve konuşman sünnete uygun değil. Durumlar değişip rızıklar daralınca bir lokma yüzünden Allah’a karşı hemen değişiveriyorsunuz. Bir malınız kırıldığında tek bir nimeti kaybettiğiniz için bütün nimetlere nankörlük ediyorsunuz. Sanki siz tahakküm edip istediğini zorla yaptıran “Yap”, “Yapma”, “Niye böyle yaptın” ve “Şöyle
olması gerekirdi” diyen yetki sahiplerisiniz. Bu, bir uzaklaşmadır, Allah’ın sevmediği bir şeydir ve Allah’ın rahmetinden kovulma sebebidir.
Ey insanoğlu! Sen kimsin? Sen, değersiz bir sudan yaratılmış bir şeysin. Rabbine karşı mütevazı ol ve alçal. Takvalı olmadığın zaman sen ne Allah katında, ne de sâlih kullan katında değerli olmazsın. Dünya bir hikmettir, aihret ise baştan ayağa kudrettir.
Ey cemaat! Sizin üzerinizde gözetçiler vardır. Siz Allah’ın görevlendirdiği (meleklerin gözetimi) altındasınız da haberiniz yok. Akıllı olun, kalp gözlerinizi açık tutun. Sizden birinin evine bir topluluk gelince söze önce başlamasın. Sözü bir soruya cevap olsun ve kendisini ilgilendirmeyen şey hakkında soru sormasın. Tevhid farzdır, helâl aramak farzdır, bilinmesi gereken bilginin elde edilmesi farzdır, amelde ihlaslı olmak farzdır, yapılan amele karşılık beklemeyi terk etmek farzdır.
İkiyüzlü günahkâr kimselerden kaç ve özü sözü bir sâlih kimselerin arasına katıl. Çözüm bulamayıp sâlih ve ikiyüzlü kimseleri birbirinden ayırt edemediğin zaman geceleyin kalk ve iki rekat namaz kıl, sonra “Rabbim! Bana kullarından sâlih olanları göster, beni senin yoluna iletecekleri, senin yemeğinden yedirecek ve senin içeceğinden içirecekleri, yakınlık gözüme senin yakınlık nurunla sürme çekecekleri, başkalarını taklit ederek değil, gözüyle gördüğünü haber verecekleri göster” diye dua et.
Allah dostlan Allah’ın lütuf sofrasından yemişler, Allah’a yakınlık içeceğinden içmişler ve Ona yakınlık kapısını görmüşlerdir. Haberle yetinmeyip çalışmış, sabretmiş ve hem kendileri, hem de insanlık adına yolculuk etmişlerdir. Böylece iyiliği gözleriyle görür olmuşlardır. Rablerine ulaşmışlar, O da onlan eğitmiş ve onlara hikmet ve bilgiler öğretmiştir. Onlan mülkünden haberdar etmiş, gökyüzünde ve yeryüzünde kendisinden başkası olmadığını, başka bir verici ve engelleyicinin, başka bir hareket ettirici ve durdurucunun, kader ve kazayı belirleyicinin, yücelik ve alçaklık vericinin, görevlendirici ve musallat edicinin ve kahredicinin bulunmadığını onlara anlatmıştır. Katında olanları onlara gösterir, onlar da kalp ve sır gözleriyle görürler. Böylece dünyanın ve dünya malının onlar katında hiçbir değeri ve ağırlığı kalmaz. Allahım! Onlara gösterdiğin gibi bizlere de göster. Bize dünyada ve ahirette güzellik ver ve bizi cehennem azabından koru.
Ey cemaat! Takvayı terk ettiğiniz için tevbe edin. Takva ilaç, takvayı terk etmek ise hastalıktır. Tevbe edin. Çünkü tevbe ilaçtır, günahlar ise hastalıktır. Hz. Muhammed (s.a.v.) bir gün ashâbına “Hastalığımızın ve ilacının ne olduğunu size haber vereyim ister misiniz?” dedi. Onlar “Elbette ey Allah’ın Resulü!” dediler. O da “Hastalığınız günahlardır, ilacınız ise tevbe etmektir” buyurdu.
Tevbe imanın gelinidir. Zikir meclislerine sürekli katılmak sizin için bir şifadır. İman diliyle tevbe edin. Bunu yapabilirseniz kendinizi kurtulmuş bilin. Tevhid ve ihlas diliyle tevbe edin ve kendinizi kurtulmuş bilin. Rabbinizden sıkıntılar geldiğinde imanı kendinize silah edinin.
(Abdülkâdir Geylânî (r.a.) her sohbetin başında “Hamd âlemlerin sahibi olan Allah’a aittir” der ve bu sözünü üç defa tekrar ederdi, her defadan sonra da kısa bir süre susardı. Sonra şöyle derdi: “Yaratıklarının sayısınca, arşının ağırlığınca ve kendi nzası ağırlığınca ve kelimelerini yazarak mürekkep miktarınca, bilgisinin sonuna kadar, dilediği ve yarattığı herşey kadar (hamd âlemlerin sahibi olan Allah’a aittir). O, görüneni ve görünmeyeni bilendir, Rahman ve Rahimdir, mülk sahibidir, Kuddüstür, izzet ve hikmet sahibidir. Allah’tan başka tann olmadığına tanıklık ederim. Onun ortağı yoktur. Mülk Onundur, hamd de Onundur. Canı veren de, alan da Odur. Kendisi ise diridir, ölmez. İyilik bütünüyle Onun elindedir. O herşeye gücü yetendir ve varış Onadır. Yine tanıklık ederim ki Muhammed (s.a.v.) Onun kulu ve elçisidir. Onu, müşrikler istemese de bütün dinlere karşı üstün kılmak için hidayetle ve Hak din ile göndermiştir. Allahım Muhammed’e ve Onun âline salât et, İmamı ve ümmeti, yöneteni ve yönetilenleri koru. Onların kalplerini iyilikte birbirine yakınlaştır, onların birbirine kötülük etmesine izin verme.
Allahım! Sen bizim gizlediklerimizi bilensin. İçimizi düzelt. Sen bizim ihtiyaçlarımızı bilensin, ihtiyaçlanmızı gider. Sen bizim günahlarımızı bilensin, onlan bağışla, sen bizim kusurlanmızı bilensin, onlan ört. Bizi, yasakladığın yerlerde görme, emrettiğin yerlerde de nazarından kaybetme. Bize, zikrini unutturma, bizi imtihan için göndereceğin tuzaklardan emin kılma. Bizi senden başkasına muhtaç etme, bizi gafillerden kılma.
Allahım! Bize doğru yolumuzu ilham et, nefislerimizin kötülüğünden bizi koru. Bizi kendinle meşgul ederek başkalarından oyala. Bizi senden koparacak her türlü şeyi bizden ayır. Bize seni zikretmeyi, sana şükretmeyi ve güzelce kulluk etmeyi ilham et” derdi.
Sonra sağına döner ve “Allah’tan başka tanrı yoktur. Allah’ın dilediği olur, Güç ve kuvvet sadece Allah iledir. O yücedir, büyüktür” derdi. Sonra karşısına bakarak bunları bir kez daha söylerdi. Sonra soluna döner ve bunları yine söylerdi. Sonra da şöyle derdi: “Haberlerimizi açığa çıkarma, örtülerimizi üzerimizden çekip alma, kötü amellerimizle bizleri cezalandırma. Bizi gaflet içinde yaşatma ve gayrete gelip (kızıp) bizleri apansız yakalama.
Rabbimiz! Unutursak veya hata edersek bizleri cezalandırma. Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de taşıyamayacağımız yükü yükleme. Rabbimiz! Bizi gücümüz üzerindeki yükümlülüklerle sorumlu kılma. Bizi affet, bağışla ve bize acı. Sen bizim Efendimizsin. İnkâr edenlere karşı bizi destekle”.
Sonra Allah, gayb fetihlerinden (esintilerinden) diline ne getirirse onu söyleyerek söze girerdi. Önceden hazırlık yapmazdı. Nadir sohbetlerinde de Hz. Peygamber’den bir hadis ezberlemiş veya hikmet sahiplerinin sözlerinden bir sözü ezberlemiş olurdu da sohbetin bereketlenmesi için onu söyleyerek sohbete girerdi ve sohbet konusunu o söz üzerine bina ederdi.)