OTUZUNCU SOHBET
Abdülkâdir Geylânî (r.a.) 16 Cemaziyelahir 545 tarihinde sabahleyin Ribat’ta şöyle sohbet etti:
Allah’ın nimetlerini itiraf edip herşeyi ona ait kılan ve nefsinden, sebeplerden ve gücünden kendini soyutlayabilene ne mutlu! Akıllı kimse amellerinin hesabını yapmayan ve yaptıklarına hiçbir durumda karşılık beklemeyen kimsedir.
Yazık sana! Sen Allah’a bilgisizce kulluk ediyor, bilgisizce zâhidlik yapmaya çalışıyor ve dünya malını bilgisizce alıyorsun. Bu, kat kat perde, kat kat gazap demektir. İyiliği kötülükten ayırt etmiyorsun, hakkını, vazifeni birbirinden ayırmıyorsun, dostunu, düşmanını bilmiyorsun. Bütün bunlar, Allah’ın hükmünü bilmemen ve mürşidlere hizmet etmeyi bırakman yüzündendir. Amel ve ilim mürşidleri, sana Hakk’ın yolunu gösterirler. Once söz, sonra amel gelir ve böyle yaparak Allah’a erersin. Allah’a erenler, ancak bilgi sayesinde ve dünyadan ilgilerini kesip kalp ve bedenleri ile ondan yüz çevirerek ermişlerdir. Zâhid görünmeye çalışanın elinden dünya çıkar gider, hakiki zâhidler ise dünyayı kalplerinden çıkartırlar. Onlar kalpleriyle dünyadan ilgilerini kesmişler ve zühd onların doğası olmuştur, onlann içine ve dışına karışmıştır. Tabiatlannın ateşi sönmüş, nefislerinin arzusu kırılmıştır, nefisleri huzura ermiş ve kötülüğü değişime uğramıştır.
Oğlum! Zühd yapacağın bir meslek değildir, elinle alıp atacağın bir nesne de değildir. Aksine zühd aşamalı birkaç adımdır, bu adımların ilki dünyaya bakıp onu geçmiş peygamberlerin ve bütün zamanlarda var olan bedel ve veli kulların gördüğü şekliyle gömendir. Dünyayı doğru görebilmek söz ve eylemlerde geçmişlere (selef) uymakla mümkün olur. Onlara uyduğun zaman sen de onların gördüğünü görürsün. Söz ve eylemlerinde, yalnızken ve insanlar arasındayken, bilgi ve amel yönünden, şekil ve mânâ cihetinden Allah dostlarının izinden yürür, onlar gibi namaz kılar, onlar gibi oruç tutar, onlann aldığı gibi alır, bıraktıklan gibi bırakır ve onları seversen o zaman Allah sana kendini ve başkalarını görmeni sağlayacak bir nur verir. Sana kendi kusurlarını ve insanların kusurlarını açıklar. Nefsinle ve diğer bütün insanlarla gönül bağını kesersin. Bunu başarabilirsen yakınlık nurlan, şekli ve mânâsıyla sana gelir. Dünyayı ondan yüz çeviren ve
onunla gönül bağını kesen geçmişlerin gördüğü gibi görürsün. Dünyayı çirkin görünüşlü yaşlı bir kadın suretinde görürsün. Çünkü Allah dostları katında dünyanın görünüşü böyledir. Hükümdarlar katında ise en güzel görünüme girmiş bir gelin gibidir. Allah dostlarının nazarında, dünya değersiz ve alçaktır, kendileri ahiret yoluna devam ederken onun saçını yakarlar, giysisini yırtarlar, yüzünü tırmalarlar ve dünyadaki nasiplerini burnunu yere sürterek, zorla alırlar.
Oğlum! Dünyadan gönül bağını gerektiği gibi kesince iradenden ve insanlardan da vazgeç. Onlardan korkma ve bir şey bekleme. Nefsinin sana yapmanı buyurduğu hiçbir işi Allah’ın buyruğu gelmeden ve ilham ya da rüya yoluyla kalbine bir şey düşmeden, insanlardan yüz çevirip kaçmadan kabul etme. Organların sâkin olursa buna önem verme. Bunun sana bir zararı olmaz. Önem verilecek şey kalbin sükunetidir. En büyük sıkıntı odur. Nefsin, arzulann, tabiatın ve Allah’tan başka herşey ölmediği sürece sana rahat yoktur. Bunlar ölünce sen Allah’ın yakınlığı ile hayat bulursun. Önce ölüm, sonra yeniden diriliş. Sonra dilediği zaman seni kendi için bir daha diriltir. İnsanlann yararını düşünmen ve onları Allah’ın kapısına çevirmen için seni yeniden insanların içine gönderir. Dünya ve ahiretteki kısmetini tamamlaman için kalbine dünya ve ahirete karşı bir eğilim verir ve insanlara göğüs germe gücünü elde edersin. Sen de onları sapkınlıklarından çevirir ve onlar hakkında Allah’ın buyruğunu yerine getirirsin. Bunu istemezsen Allah’a yakınlık sana yeter ve seni başka şeye muhtaç etmez. Herşeyi yoktan var eden Yaratıcı’ya erdikten sonra insanlarla mı yetineceksin? O herşeyden önce var olan ve herşeyi var eden, herşeyden sonra da varlığı sürecek olandır. Günahlanmz yağmurlar gibi. Günahlarınıza karşılık olarak tevbelerinizi de her an yapın.
Yazık sana! Sen şımanksm, kibirlisin ve arzulanna çok düşkünsün. Yıkılmış olan mezarlara bak ve inanarak mezarlarda yatanlara seslen. Onlar durumlarını sana haber vereceklerdir.
Oğlum! Allah’ı istediğin, Onun veli kullannı istediğin davasını güdüyorsun, ben de seni kötülüklerden alıkoymaya çalışıyorum. Ben Allah’ın izniyle sizin başınızda zabıtayım. Söz ve eylemlerinde yalancı olan ikiyüzlülerin boyunlannı koparının. Çok defa mürşidler üzerinde zabıtalık yaptım da böylece zabıtalığı güzelce öğrendim.
Ey yeryüzü halkı! Amellerinizi tuzsuz yoğurun. Gelin onun tuzunu alın.
Ey tuz müşterisi! Bana gel. A ikiyüzlüler! Sizin hamurunuz tuzsuzdur, mayasızdır, ilim mayasına ve ihlas tuzuna muhtaçtır. A ikiyüzlü! Sen ikiyüzlülük hamuruyla yoğrulmuşsun. Yakında mürâiliğin ateşe dönüşecek. Kalbini ikiyüzlülükten kurtar. Böyle yaparsan kurtulabilirsin. Kalp ihlaslı olunca organların da ihlaslı olur ve sen kurtulursun. Kalp, organların çobanıdır. O doğru olunca organlar da doğru olur. Kalp ve organlar
doğru olunca inançlı kimsenin işi sağlam olur ve ailesi, komşulan ve yöre halkı üzerinde çobanlık eder. Hâli, iman gücü ve Efendisine yakınlığı ölçüsünde yükselir.
Ey cemaat! Allah ile güzel geçinin ve Ondan sakının. Onun hükmüyle amel edin. Çünkü o sizi hükmüyle amel etmekle yükümlü tutmuştur. Allah’ın hükmünü uygula ve hakkını öde. Çünkü sen onunla amel edersen amel senin elinden tutar ve seni, kendisi için amel ettiğin zatın huzuruna sokar. Sen de ondan daha önce hiç bilmediğin bilgiler öğrenirsin. İlminde Onunla birlikte, hükmünde ise insanlarla birlikte olursun. Sen bir şeyle amel eder etmez hemen İkinciyi istiyorsun. Böyle yapma, aksine birincide ayakların sağlamca yere basınca İkinciyi iste.
Oğlum! Sen ne ile karşılaştın? Üstadının karşısına nasıl çıkıyorsun? Geriye dön ve akıllı ol. Önce ilim öğren sonra da onu uygula ve ihlaslı ol. Peygamberimiz (s.a.v.) “Önce öğren sonra uzlete çekil” buyurmuştur. Gerçek iman sahibi, yapması gerekli olan şeyleri öğrenen sonra da insanlardan ayrılıp Rabbine kullukla başbaşa kalan kimsedir. O, insanları tanıyıp onlardan nefret etmiş, Allah’ı tanıyıp Onu sevmiş, aramış ve Ona uşaklık etmiştir. İnsanlar onun peşinden gelmiş, o kaçarak onlardan başkasını aramıştır. Onlarla gönül bağını kesip başkasına yönelmiştir. Onlann elinde, yarar, zarar, iyilik ve kötülük olmadığını bilmiştir. Onların elinden bir yarar veya zarar görse bile bunun gerçekte Allah’tan geldiğini bilmiştir. Dolayısıyla da insanlardan uzak olmanın onlara yakın olmaktan daha iyi olduğunu anlamıştır. Köke dönmüş, dallan bırakmıştır; dallann çok, kökün ise tek olduğunu bilmiş ve ona tutunmuştur. Tefekkür aynasına bakıp bir kapıda durmanın birçok kapıda durmaktan daha iyi olduğunu görmüş ve o kapıda durup ona tutunmuştur. İhlaslıca inanan ve yakinen bilgi sahibi olan kimse akıllı demektir. Ona akıllann özü verilmiştir. Bundan dolayı insanlardan kaçmış ve onlardan uzak bir köşe tutmuştur.