OTUZ BİRİNCİ SOHBET
Abdülkâdir Geylânî (r.a.) 18 Cemaziyelahir 545 tarihinde akşamleyin medresede şöyle sohbet etti:
Kızgınlık (gazap), Allah rızası için ise övgüye değerdir, Allah rızası dışında bir konuda ise kınanır. İnançlı kimse kendi için değil, Allah için kızar, kendi yaran için değil, dinin yararı için sinirlenir. Allah’ın sınırlarından biri delinip ötesine geçildiği zaman kızar. Nitekim kaplan da avını kaptıkları zaman sinirlenir. Şunda şüphe yok ki Allah da kulu kızdığı için gazaplamr, razı olduğu için razı olur. Kendi yararın için kızdığın bir konuda Allah rızası için kızmış gibi bir tavır takınma ki ikiyüzlülük yapmış olmayasın. Bu hal ikiyüzlü münafıklann durumuna ne kadar çok benziyor! Çünkü Allah rızası için olan davranış hedefine ulaşır, kalıcı olur ve artar. Başka bir amaçla gösterilen davranış ise değişime uğrar ve ortadan kalkar. Bir davranış sergilediğin zaman nefsini, arzulannı ve şeytanını yok et ve davranışı yalnız Allah nzası için ve onun emirlerini yerine getirmek için sergile. Hiçbir işi Allah tarafından din yoluyla veya dine uygunluk şartıyla Allah’ın kalbine düşürdüğü ilham olmaksızın yapmaya kalkışma. Kendinden, insanlardan ve dünyadan kop ki Allah seni insanlardan kurtarsın. Allah’a yakın olmanın ve Onun yakınlığı ile huzur bulmanın yolunu ara. Onun yakınlığından başka bir yakınlık ve Onsuz bir huzur yoktur. Ancak bunun için öncelikle nefsinin, arzulannın ve varlığının verdiği bulanıklığı arıtman gerekir. Allah dostlarıyla birlikte ol. Onların desteğini al, onlann gözüyle gör. Böyle yaparsan Allah, onlarla övündüğü gibi seninle de övünecektir. Hükümdar emrindeki diğer insanlann içinde seninle övünecektir.
Kalbini Allah’ın dışındaki herşeyden anndır. Çünkü sen genel olarak Allah dışındaki herşeyi Onunla görürsün. Önce Onu görürsün. Sonra Onun yardımıyla insanlar üzerindeki tasarruflarını görürsün. Nasıl ki dışın pis iken hükümdarlann huzuruna giremiyorsan için pis iken de hükümdarlar hükümdan olan Allah’ın huzuruna giremezsin. Sen içi kurt dolu bir fıçısın. O, seni ne yapsın? İçindekileri değiştir ve arın. Ancak bundan sonra hükümdann huzuruna çıkabilirsin. Kalbinde günahlar, insanlardan korku, beklenti, dünya ve dünyalık şeylerin sevgisi var. Tüm bunlar kalp kirliliklerindendir. Nefsini öldürüp doğruluk naaşımn kapısına taşımncaya dek konuşma. O zaman Allah senin insanlara yönelmene aldınş etmeyecektir. Ama sen onlar için var olduğun ve onlan gördüğün sürece öpmeleri için elini onlara uzatma. Konuşma ki Onun yakınlığı sebebiyle bir şaşkınlığın olsun ve bu hal, seni onlardan, elini öpmelerinden, vermelerinden, mahrum etmelerinden, övmelerinden ve yermelerinden seni uzak tutsun.
Tevbe sağlam olunca inanç da sağlam olur ve ehli sünnet âlimlerine göre artar. İman artar ve eksilir; itaat etmekle artar, günah işlemekle azalır. Bu, avam (inananlann geneli) hakkında böyledir. Havassın (Allah’ın özel kulları) imanı ise insanlann, kalplerinden çıkması ölçüsünde artar, kalplerine girmesi ölçüsünde de azalır. Allah’a yaklaşmaları ölçüsünde artar, Allah’tan başkasına yaklaşmaları ölçüsünde azalır. Onlar, Allah’a tevekkül eder, güvenirler, Ona dayanır, Ondan korkar ve Ona dönerler. Onu birlerler, Ona güvenirler ve asla Ona ortak koşmazlar. Onlar böyle imtihana çekilir. Kalpleriyle Allah’ı birlerler, davranışlanyla da insanlann yanlış davranışlanm görmezden gelirler. Kendilerine karşı bir câhillik edildiğinde ona câhillikle karşılık vermezler. Allah (c.c.) onlar hakkında “Onlara kendini bilmezler (uygunsuz bir dille) konuştuğu zaman ‘Benden selamette ol’ derler”14 buyurmuştur.
Sus, kendini bilmezlerin uygunsuz tutumlanna, tabiat ve nefislerinin taşkınlığına güler yüzle karşılık ver. Ama Allah’a karşı bir günah işleyecek olurlarsa susulmaz. Çünkü bu durumda susmak haramdır. Böyle durumlarda konuşmak ibadet, susmak ise günahtır. İyiliği emredip kötülüğü yasaklayabilecek durumda isen bundan geri durma. Çünkü bu, sana açılmış bir iyilik kapısıdır. O kapıdan bir an önce girmeye bak.
İsa (a.s.) çölün otlanndan yer, küçük su birikintilerinden içer, mağaralara ve yıkıntılara sığınırdı. Uyuduğunda bir kayaya veya koluna yaslanırdı. İnançlı kimse de böyle yapar ve Rabbinin huzuruna bu durumda çıkmaya gayret eder. Dünyada onun alacağı bir nasip varsa mutlak surette gelecek, o da, kalbi baştaki gibi Allah’la olup hiç değişmeden, ondan tastamam faydalanacaktır. Çünkü zühd, insanın kalbine yerleştikten sonra dünya malının gelmesi ve onun nasibini alıp ondan yararlanması onu değiştirmez. İnançlı kimse dünyayı, dünyalığı, nefsin arzularını, dünya zevklerini sevmiş olsa bir an bile ondan ayrı kalamaz, gece gündüz onunla oyalanırdı, Allah’a kulluk etmez, Onu zikretmez ve Ona itaat etmezdi. Allah ona kusurlarını göstermiş, o da kusurlarından tevbe edip geçmiş günlerinde yaptığı şeylere pişman olmuştur. Kitap, sünnet ve mürşidler aracılığıyla ona dünyanın ayıp ve kusurlarını göstermiş, o da dünyadan yüz çevirmiştir. Artık ne zaman dünyanın bir kusurunu görse onun diğer kusurlarını da hatırlar ve onun fani olduğunu anlar. Dünyanın ömrü yakın bir geleceğe kadardır. Nimetleri kalmayacak, güzelliği bozulacaktır. Hırçın huyludur. Eliyle insanları boğazlar, sözleri ise zehirlidir. Zevkine düşkündür, sık sık boşar. Onun boşamalannın geri dönüşü de yoktur. Kökü ve bilindik bir geçmişi de yoktur. Dünya üzerinde durmak suyun üzerinde durmak gibidir. Bundan dolayı imanı sağlam olan kimse, dünyayı kalbi için kalıcı bir yer, oturulacak bir ev olarak kabul etmez. Sonra bir derece daha yükselir, yerini sağlama alır ve Allah’ı tanır. Bundan sonra âhireti de kalıcı bir yer olarak kabul etmez. Onun kalbinde hem dünyada, hem ahirette sadece Efendisine yer vardır. Allah’ın yambaşmda sırrı ve kalbi için bir ev yapar. İşte o zaman dünyayı mamur etse, binlerce ev yapsa bile ona zarar vermez. Çünkü o, bu evi kendisi için değil, başkaları için yapmaktadır. Bu konuda Allah’ın emrini yerine getirmekte, Onun kaza ve kaderine uymaktadır. Allah onu insanlara hizmet etsin, onları huzura erdirsin diye yeniden göndermiştir. Yemek ve ekmek pişirmekte gecesini gündüzüne katar ve pişirdiğinden bir parça bile yemez. Çünkü onun, kendine özel bir yiyeceği vardır ve ona başka hiç kimse ortak değildir. Kendi yemeğiyle iftar eder, başkalarının yemeğini ise yemez, diğer yiyeceklerden oruç tutar gibi uzak durur.
Dünyadan gönül bağını kesmiş kimse yemeyi, içmeyi bırakır. Ârif kullar da bilmediği şeyleri yemekten kendilerini uzak tutarlar. Onlar aç bırakılmışlardır, ancak doktorlarının eliyle yerler.
Onlann hastalığı Allah’tan uzak düşmek, şifalan ise Allah’a yakın olmaktır. Zâhidin orucu yalnız gündüz, ârif kulun orucu ise gece gündüzdür. O Rabbine kavuşuncaya kadar orucunu hiç kesmez. Ârif kul dehir orucu tutar ve daima hummalıdır. Kalbiyle dehir orucu tutar, sırn ise hummalıdır. Anlamıştır ki şifası Rabbine kavuşmak ve Ona yakın olmaktır.
Oğlum! Kurtuluş istiyorsan insanları kalbinden çıkar. Onlardan korkma ve bir şey bekleme. Onlara yakın ve sıcak durma. Hepsinden kaç ve leş görmüş gibi onlara karşı yüzünü ekşit. Bunu başarabilirsen Allah’ı andığında huzur, başkalannı andığında darlık bulursun.