YERYÜZÜ PARLAR MI?
Eğer Ay aslında karanlık bir gök cismiyken güneşten gelen ışıkları yansıtarak parlıyorsa, yeryüzü de karanlık bir cisim olarak güneş ışıklarını yansıtarak o da uzayda parıldamaz mı? Bu durumu olur gibi varsaymak mantıklı görünür. Oysa, insanlar yeryüzünü diğer gökcisimlerinden farklı olduğu düşüncesine bağlı kalarak bu varsayıma karşı çıkmışlardır. Eğer bir gökcismi değilse, dünya nasıl onlar gibi parıldayabilir? diyorlardı.
Kuşkusuz yeryüzünün Ay gibi parıldayıp parıldamadığını öğrenmenin en iyi yolu uzaya çıkmak ve çok uzağa gittikten sonra dönüp dünyaya bakmaktır. Ancak böyle bir durum 1960’lı yıllara değin mümkün olamadığından, daha önceki dönemde sorunun yanıtı dünya üzerinde kalınarak verilmeliydi.
Yeterince tuhaftır ki, dünya parıldamaktaydı. Bazan Ay ince bir hilal şeklindeyken, onun geri kalanının soluk kırmızı renkli bir yapıyla doldurulduğunu görürsünüz. Bu gördüğünüz başka bir şey değil, ama Ay’ın kendi bedenidir. Çünkü, Ay’ın üzerinde belli işaretler bulunmaktadır. Ve bu soluk kırmızı kesimde de aynı işaretler görülür. İnsanlar şimdi de buna “Yeniay’m kollan üzerindeki eskiay” derler. Ve bu olayı uzun süreler boyunca kimse açıklayamamıştı. İÖ 100 yılı dolayında Eski Yunanlı filozof Posidonius (Yaklaşık olarak İÖ 135-50), Ay’ın kısmen saydam yapıda olduğunu ve oradan bir parça ışık sızdırdığını ileri sürdü. Ve 1550 yılı dolayında Alman matematikçisi Erasmus Reinhold, Ay’ın tümüyle karanlık bir gökcismi olduğunu ama güneş ışık vermese de onun hafifçe parıldadığını savundu.
Ancak biz şimdi yeryüzünün Ay’ın yaptığı gibi güneş ışıklarını yansıttığını düşünelim.
Ay ince bir hilal durumundayken bizimle güneş arasında bulunmaktadır. Bu nedenle onu yalnızca küçük bir kesiminin kenarı boyunca ışıklı olarak görürsünüz. Ama bu kez dünyada değil de Ay’da olduğunuzu düşünürseniz, güneşin sözgelişi Ay’ın omuzu üzerindeymiş gibi parıldadığını ve dünyanın tüm yüzünün Ay’a dönükmüş gibi olduğunu görebilirdiniz. Kısaca, yeryüzünden yeniayı gördüğünüz gibi, Ay’dan da dolun dünyayı görebilirdiniz. (Gerçekte, eğer yeryüzü Ay’da olduğu gibi yansımış ışıklarla parıldıyorsa, o zaman dünya aynen Ay’ın geçirdiği tüm evreleri eş zamanda ama ters olarak geçirmelidir.)
Ay, yeniay evresindeyken onun bize dönük yanı hiç güneş ışığı alamaz. Oysa dolun dünya, Ay’ın gökyüzündedir. Yeryüzü Ay’dan daha büyüktür ve atmosferi çok bulutlu olduğu için üzerine düşen güneş ışığım Ay’dan daha çok yansıtır. Bir bütün olarak dünya Ay’da, Ay’ın yeryüzünden görülüşünden yetmiş katı daha fazla parlaklıkta görülür.
Ay’ın ışıksız yanı bu nedenle dolun dünyanın ışığını alır. Yeryüzünün ışığı güneş ışığından çok daha zayıftır. Ama gene de bu ışık, Ay’ın karanlık yüzünü ölçülü derecede aydınlatacak ve bizim yeniay zamanında Ay’ın karanlık yüzünü soluk da olsa bir siluet olarak görmemize yeterli olacak güçtedir. Bu açıklamayı ilk kez öne süren ünlü İtalyan bilim adamı Galileo oldu. “Yeniayın kolları üzerindeki eskiay” deyişleriyle başlayan açıklamaları öyle akla yatkındı ki, bugüne değin kimse bu açıklamalardan kuşku duymadı.