GELGİTLER NEDİR?
Herhangi bir zamanda yeryüzünün Ay’a bakan yüzü, bunun tam karşıtı olan ve Ay’a bakmayan yüzüne göre %7 oramnda Ay’a daha yakındır. Bunun anlamı, Ay’a bakan yüzünün öteki yüze göre daha güçlü bir çekimin etkisi altında kalması demektir. Bu nedenle, yeryüzünün merkezi ile Ay’ın merkezi arasında çizilen bir hat üzerinde dünya hafifçe Ay’a doğru uzar ve bu tarafında kabarıklık olur.
Yeryüzünün kıtalardan oluşan katı yüzü bu durumda pek fazla etkilenmezken denizlerin birbirine daha az sıkı bağlı sulan karalardan çok daha fazla kabarır. Böylece deniz suyunda biri Ay’a bakan biri de tam tersi yüzde olmak üzere iki kabarıklık meydana gelir. Dünya döndükçe, onun Ay’a bakan bölümü ile karşıtı yüzünde bulunan denizler önce kabarır ve soma çekilip alçalırlar.
Karalardan bakıldığında denizler yükselmiş gibi görünür:
Denizlerin en yüksek düzeyi olan kabaıma (ya da med durumu) ile daha soma en alçak düzeyi olan alçalma (ya da cezir durumu) günde iki kez yaşanır. Gerçekte, Ay yörüngesi üzerinde dönerken dünya üzerindeki herhangi bir nokta her 12 1/2 saatte bir kabarma durumunu yaşar.
Durum böyle iken, insanlar tarih öncesi çağlardan beri, gelgitlerle Ay’ın devinimim birbirleriyle ilişkili olarak düşünmüşlerdir. Oysa ki, işi karmaşıklaştıran durumlar vardır. Güneş de, Ay’ınkinin ancak üçte biri yüksekliğinde kalsalar bile gelgitleri oluşturmaktadır.Ve güneş ile Ay’ın aym doğrultuda olduklarında, Ay dolunay ya da yeniay evresinde olsa bile, gelgitlerin her zamankinden daha çok kabarma ve alçalma durumunu yarattıklarım görürüz. Ay ve güneş birbirlerine dik açılı konumda iseler ve Ay yarımay evresinde ise, gelgitler her zamankinden daha aşağı düzeyde gerçekleşir. Bu durumlarda bile gelgitlerin etkili oluş derecesi, denizde kıyı hattımn oluşumlarına bağlıdır.
Batı dünyasının ilk uygarlıkları karaların içine çok sokulmuş olduğu Akdeniz’in çevresinde yoğunlaşmıştı. Burada gelgit olayının kabarma evresinde sular Atlas Okyanusu’ndan dar bir boğaz olan Cebeli Tarık’ı geçerek içeriye akıyor ama çok geçmeden kabarma işlemi tamamlanarak bu kez sular okyanusa doğru boşalmaya başlıyordu. Ve sonuç olarak Akdeniz’in düzeyindeki değişme pek az oluyordu.
İÖ 300 ydı dolayında Eski Yunanlı kaşif Pytheas (Yaklaşık olarak İÖ 330) ilk kez Akdeniz’in dışına tekneyle çıktı. İngiliz adaları ve İskandinavya’ya kadar gitti ve oralarda gelgit olayıyla
karşılaştı. Pytheas ülkesine döndüğünde olayı anlatırken bunun Ay’ın etkisiyle oluşan bir şey olduğu yolunda varsayımlar bile öne sürdü. Ancak o dönemde düşüncesi pek az ilgi çekti. Daha soma ünlü Romalı İmparator Julius Sezar, İngiliz adalarına sefer düzenlediğinde gemilerini karaya çok fazla yaklaştırmıştı. Hiç beklenmeyen bir gelgitin kabarmasıyla Sezar az kalsın gemilerinden oluyordu. Ama o, imparator Sezar’dı. Hemen hatasını düzeltti.
Çekim olayım anlamadan gelgitlerin Ay’la ilgisini kabul etmek güçtü. Birçok yönden hatasız bir düşünür olan Galieo bile, Ay’ın yeryüzü üzerinde etki yaptığı düşüncesine gülüp geçmiş ve gelgitlerin dünyamn dönüşlerine bağlı olarak suların çalkalanması şeklinde düşünmüştü. Ancak 1687 yılında Newton evrensel çekim kuramı üzerinde çalışmalarını bitirdikten soma, gelgitler tümüyle anlaşılabildi.