GÜNEŞ NEDEN SOĞUMUYOR?
Şu anda güneşin ne denli sıcak ve manyetik alanının da ne kadar güçlü olduğunu bildiğimize göre, onun enerji dolu süper sıcak taç katmam, rüzgârları ve püskürtülerinin var oluşuna da şaşmamamız gerekir. Ancak şimdi, güneş neden soğumuyor? diye sorabiliriz.
Bu, akılcı ve şaşırtıcı bir sorudur. Çünkü, hiç değilse güneş büyük oranda ışık ve ısıyı dünyamıza göndermekledir. Oysa, küçük gezegenimiz güneşin ürettiği ışık ve ısının çok minik bir bölümünü; hemen hemen yüz milyonda birini almaktadır. Gene aynı ısı ve ışığın küçücük bir bölümü diğer gezegenler tarafından alınırken gerçekte tamamına yakın tutarı yalın olarak gezegenlerin ötesine akmaktadır.
Güneş büyük bir enerji toplamım hiç durmaksızın 4,6 milyar yıldan beri vermiş ve şimdi de vermektedir. Aslında onun işlemi soğumadan yapacağına ilişkin elde her türlü gösterge bulunmaktadır. Pekiyi, bu nasıl mümkün olabilir?
Bu soru 1800’lü yılların ortalarına değin insanları rahatsız etmemişti. O sıralarda Enerjinin Sakinimi Yasası daha tam olarak anlaşılmamıştı. Eski çağın insanları arasında genelde kabul gören düşünce, güneşin yalmzca sonsuza değin parlayacak bir ışık küresi olduğu ve tanrılar onu söndürene kadar işlevini sürdüreceği yolundaydı. Elbette ki, yeryüzünde yalmzca yakıtı tamamlandıkça parıldayan ışık kaynakları vardı; ama, bunlar yalmzca dünyasal ışıklardı. Kutsal ışığın bunlardan biraz farklı olduğu düşünülmekteydi.
Oysa ki, 1854 yılında Alman fizikçisi Helmholtsz yedi yıl önce üzerinde çalıştığı enerjinin sakinimi yasasının yeryüzündeki olaylara olduğu gibi güneşe de aynen uygulanması gerektiğini düşündü. Bu nedenle, Helmholtz güneşin enerjisinin nereden geldiğini ilk sorgulayan kişi olarak kabul edilir.
Pek açık seçiktir ki, güneşin eneıjisi sıradan kaynaklardan gelmemektedir. Çünkü, güneşin çevresine akıttığı enerji toplamına bakarsak, eğer bu kömür ve oksijenle sağlanmış olsa, 1.500 yıllık süre içinde tüm yakıtının harcanıp bitmesi gerekirdi. Herkes güneşin 1.500 yıldan uzun zamandan beri yandığım bilmektedir. Kutsal kitap Incil’e göre bile, güneş altı bin küsur yıldan beri ışıldamaktadır. Bu nedenle Helmholtz olayı güneşin yanısıra yeryüzü ve öbür gezegenlerin ısılarını nereden aldığı sorusuna çevirmiştir.
Olasılıkla güneş de küçük parçacıkların bir araya toplanışıyla meydana gelmiştir. Gezegenlerin oluşmasındaki birleşmelerden çok daha fazla sayıdaki küçük parça güneşi meydana getirmek üzere bir araya toplanmış ve çok daha fazla kinetik enerji işlemde ısıya dönüşmüştür. Bu da bize güneşin diğer gezegenlerden neden çok daha sıcak olduğunu açıklar. Böylece güneş yalnızca oluşumunun ilk aşamalarında kazandığı enerjiyi boşaltmaktadır.
Helmholtz güneşin yaşım tam olarak bilmiyordu. Ancak bilim adamı onun yaşım milyonlarla ifade edilecek bir sayıyla tahmin etti. Bu durumda güneşin başlangıçta edindiği kinetik enerjinin ona tüm zamanlar boyunca yetmeyeceğini düşündü. Şu halde güneş ısı enerjisini yitirdiği hızla, kinetik enerji kazanışını sürdürmeliydi.
Bu nedenle Helmholtz meteoritlerin yeryüzüne düştüğü gibi güneşe de saplandıklarını düşündü. Güneş, dünyadan çok daha büyük bir hedef olduğuna ve çok daha büyük oranda çekim gücünü içerdiğine göre, onun üzerinde çok daha büyük sayıda meteorit düşmeliydi.
Başlangıçta bu iyi bir düşünce gibi görünüyordu ama işe yaramadı: Çünkü, meteoritler güneşe saplandıkça onun kütlesine eklenecek, bu da güneşin çekim gücünü artıracaktı. Ancak çekim gücü artışı pek büyük oranlara varamayacağından, güneşe
eklenen kütle yeryüzünün yörüngesi üzerinde biraz daha hızlı dönmesi ve dünya yılının küçük oranda olsa da ölçülebilecek şekilde kısalmasına neden olacaktı. Oysa ki, dünya yılının uzunluğunda ağır ağır olsa da bir azalma görülmemektedir. Bu durumda meteorit kuramının geçerliğini yitirmesi gerekir.
Ama, sonra Helmholtz daha iyi bir kuramı oluşturdu: Eğer güneş dev bir toz ve gaz bulutunun büzülmesiyle oluşmuşsa, neden bu büzülme şimdi de sürmüyordu? O zamanın aygıtlarının kullanılmasıyla dikkat edilemeyecek kadar küçük bir büzülme bile güneşin etkinliğini sürdürmesini sağlayacak kinetik enerji kaynağı olacaktı. Ve bu durumda, güneşin kütlesi ile dünya yılının uzunluğu değişmeyecekti.
Eğer durum böyleyse; güneş, bugün düne göre biraz daha küçük, geçen yıla oranla biraz daha fazla küçüktü. Ve bu durum böylece sürüp gidiyordu. Helmholtz geriye doğru bir hesaplama yaptığında güneşin 25 milyon yıl önce yeryüzünün uzaydaki yörüngesini dolduracak kadar büyüklükte olduğunu düşündü. Bunun anlamı, dünyanın yaşının 25 milyon yıldan daha büyük olmayacağıydı.
Çıkan sonuç, yeryüzünün 25 milyon yıldan çok daha yaşlı olduğunu düşünmek üzere ellerinde birçok neden bulunan yerbilimci ve doğabilimcileri rahatsız etti. Ancak, Enerjinin Sakımmı Yasası’na karşı kişi nasıl tartışma açabilirdi?
Kuşkusuz, güneşin büzülmesi kuramı yetersiz bir açıklamadır. Ancak, Helmholtz’un ölüm tarihi olan 1894’ten iki yıl sonra gerçekleşen radyoaktitenin keşfine kadar bu açıklamanın yetersizliğini kimse ileri süremedi. Daha sonra, bilim adamları güneşin parıldamasının kaynağımn nükleer (atom) enerjisi olduğunu sezinlediler.