Gündem 1 – Son Dakika Gündem Haberleri – Gundem1.com

Türkiye ve Dünyadan Son Dakika Haberleri

Yeryüzü ve Uzay

Eski Çağ İnsanlarının Bilmediği Yıldızlar Var Mıydı?

ESKİ ÇAĞ İNSANLARININ BİLMEDİĞİ YILDIZLAR VAR MIYDI?
Şu ana değin gezegenleri ve güneşi tartıştığımıza göre, şimdi yıldızlara dönüp bakmanın zamanı geldi artık. Burada, “ilk ve orta çağlarda yaşayan insanlara gökte gözle görülmeyen yıldızların varlığını düşünmek bir çelişki gibi gelir miydi?” şeklinde sorarak işe başlayalım. Yıldızlar parıldar ve ışık verirler. Bu yüzden görülmektedirler. Dahası, Batı dünyasının dinsel liderleri kesinkes evrenin, insanlığın yararı için yaratılmış olduğuna inanıyorlardı. Yıldızlar gelecek ile ilgili astrolojik hesapların yapılmasında yararlıydı. Bu olmazsa, yıldızlar güzelliklerinin seyredilmesi için orada vardılar. Görülmeyen yıldızlar ne yararlı ne de güzel olabilirlerdi. Bu nedenle hiçbir amaca hizmet etmeyeceği için gökyüzünde sönük yıldızların yer almaması gerekirdi.
Gene de yıldızların parlaklığı çok geniş bir çeşitlilik derecesi içinde görülür. En parlak yıldızlar, kişi kör olmadıkça onun mutlaka göreceği kadar parlaktır. Oysa, en sönük olanlar parlak yıldızların yüzde biri kadar parlaklıktadır ve yalnızca gözü keskin kişilerce görülebilirler. Şu halde, gözü keskin insanların bile göremeyeceği kadar sönük yıldızlar var olabilir mi? Biraz düşünürsek böyle yıldızların var olmaması için hiçbir neden göremeyiz. Yıldızların sönüklüğü neden tam keskin gözlü bir kişinin göremeyeceği noktada son bulsun ki?
İnsanlar genellikle bu soruyu yanıtlayamamışlardı. Yıldızların insanlığa hizmet etmesi gerekliliğine o denli inanılmıştı ki, görülmeyecek derecede sönük yıldızların varlığı düşüncesi ya akla getirilmiyor ya da hayal edilemiyordu.
Teleskobun keşfi bu durumu değiştirdi. Bir teleskop merceği (ya da eğimli ayna) insanın gözbebeğinden çok daha geniştir.
Ve çok daha geniş alandan ışık toplayıp onları bir noktada odaklayabilir. Bunun anlamı, teleskopla bakıldığında, yıldızların gözle bakıldığı zamana göre çok daha parlak görülmeleri demektir. Ve eğer bir yıldız çıplak gözle görülmeyecek kadar sönükse, teleskop görülmesine yeterli olacak denli onun ışığım toplayabilir.
1609 yılında Galileo teleskobunu gökyüzüne çevirdiği zaman durumun aynen böyle olduğunu gördü. Baktığı yerde çıplak gözle görülenden çok daha fazla yıldızın var olduğunu keşfetti. Öyle görünüyordu ki, gökyüzü çok büyük sayıda ve çıplak gözle görülemeyen sönük yıldızlarla doluydu. Ve bunlar teleskopla kesinkes görülüyordu. Bunun anlamı, evrenin yalnızca 6.000 değil, milyonlarca yıldızla dolu oluşu demektir.
Galileo’nun yalın başarısı iki şeyi sağlamıştı: Birincil olarak, evrenin büyüklük ve karmaşıklığının bir başka yoldan daha keşfi oluyordu. Bu durum başlangıçta varsayılan basit, yapıdan çok daha farklı bir evrenin varlığını ortaya koyuyordu. İkincil olarak, bilimsel olarak evrenin yalnızca insanlığın yararı ve zevki için var olmadığım; pek büyük sayıdaki yıldız topluluğunun insanlar üzerinde hiçbir etkileri bulunmasa da varlığım sürdüreceğini kanıtlıyordu. Artık ilk kez, insanlığın var oluşundan önce ve hatta insanların ortadan kalkmasından sonra bile bazı şeylerin var olacağı düşünülmeye başlanıyordu. Bulunan yeni gökcisimleriyle uzay giderek daha görkemli bir hale giriyor, ama gitgide soğuk ve inşam iten bir görünüm kazanıyordu.