SİYAH DELİKLER NEDİR?
1800’lü yıllara geri dönersek, ilk kez bulutsu ipotezini geliştirmiş olan Laplace’ın bir gökcismi ne denli büyük kütleli ve yoğunsa onun yüzeyindeki çekimin daha çok ve kaçış hızının da yüksek olacağı sonucuna vardığını anımsarız. Kütle ile yoğunluk arasında öyle bir bağıntı vardı ki, bunlar çok fazla bir çekim gücünü oluşturuyor ve kaçış hızı da ışık hızına eşit veya onu da aşıyordu. Bu durumda cisimden dışarı hiçbir ışık yayılmıyordu.
Zamanında bu ipotez aslı esası olmayan bir düşünce gibi görülmüştü. Çünkü, böyle bir durumu meydana getirecek kadar büyük kütle ya da duruma yeterli yoğunluğun (bunlardan biri ya da ikisinin bir arada) bulunması hali bilinmiyordu.
Oysa ki, 1939 yılında Oppenheimer bir nötron yıldızının özellikleri üzerinde çalışırken yıldızın kütlesinin güneşinkinden 3,2 katı fazla olduğunu ve onu meydana getiren nötronların bile yıldızın içine doğru olan çekim gücüne karşı koyamadığım gösterdi. Bu durumda yıldızın nötronları çökecek ve çekim gücüne direnecek hiçbir şey kalmayacak; bu nedenle tümüyle çökme oluşacak, yıldız gerçek anlamda hacmi olmayan sınırsız kütle ve yoğunluğu içerecekti.
Böyle bir süper nötron yıldızı Laplace’ın öngördüğü gibi dışına hiçbir ışık yayamayacaktı. Uzayda sonsuz derecede derin bir “delik” olarak resmedilecek, içine her şey düşebilecek ama onun içinden hiçbir şey dışarı çıkamayacaktı. Buradan dışarı ışık da kaçamayacağı için, Amerikalı fizikçi John Archibald Wheeler (1911) böyle gökcisimlerinin adına siyah delik (ya da kara delik denmesini önerdi ve bu ad tuttu.
Ancak, 1970 yılında İngiliz fizikçisi Stephen William Hawking (1942) siyah deliklerin pek ağır ağır buharlaştıklarını gösterdi. Bu nedenle siyah delikler kesinlikle sürekli gökcisimleri değildiler.
Büyük olasılıkla siyah delikler yıldızların çok sık serpiştirildiği ve bu yüzden yıldız çarpışmalarının pek sıkça gerçekleştiği, yıldızların birbirine vurarak çöktüklerinde büyük kütleleri oluşturduğu uzay kesimlerinde meydana gelmektedir. Bunun sonucu olarak siyah delikler küresel yıldız kümelerinin merkezinde ve hatta büyük olasılıkla gökadamn merkezinde bulunmaktadır.
Aslında bizim gökadamızın Yay takımyıldızı yönündeki, küçükmüş gibi olan merkezi öyle etkindir ki (Gökbilimci Jansky’nin güneş sistemi dışında ilk radyo ışınım kaynaklarını orada saptadığım anımsayalım) ve buradan öyle çok enerji ortaya çıkar ki, çoğu gökbilimci bu nedenle gökada merkezinde belki de yüz milyonlarca yıldızın kütlesine denk bir siyah deliğin bulunduğunu pek mantıklı olarak düşünürler.
Böyle dev kütleli bir siyah delik çevresindeki maddeleri yuttukça büyümesini sürdürmekte, belki de tüm yıldızlar sanki onun içine yuvarlanıp gider gibi olmaktadır. Ancak, yakın bir gelecekte tüm gökadamn yutulma tehlikesi bulunmamaktadır. Siyah delik çevresindeki alam kendisi için temizlerken giderek daha daha az yutabileceği gökcismi geriye kalacaktır.
Burada sorun kişinin, “Gerçekten o var mı?” diye soracağı siyah deliğe nasıl bakabileceğinde yatmaktadır. Bu gökcismi hiçbir türden foton yaymadığına göre, elektromanyetik tayf boyunca hiçbir yerde siyah deliğin izini göremeyiz. Oysa ki, siyah deliğin çekim alam tarafından yakalanan maddeler onun çevresinde hızla dolanır, çarpışmalarla enerjisini yitirir ve siyah deliğin çevresinde spiraller çizme eğilimine girer. Böyle spiralleri çözme işlemi Röntgen ışınımı üretir. Şu halde gökyüzünde nerede Röntgen ışınımı oluyorsa hiç değilse orada bir siyah deliğin bulunması olasılığından kuşkulanabiliriz. Ne yazıktır ki, diğer bazı işlemler de Röntgen ışınımının yayılmasına neden olabilir. Bu yüzden bir yerde Röntgen ışınımı kaynağını saptamış olmamız yalmzca orada siyah delik bulunması olasılığım artırır. Bize başka bir ipucu daha vermez. Böylece, gökadamn merkezinin etkin olduğunu ve büyük oranda ışınım oluşturduğunu bilsek bile, bunlar bize orada siyah delik bulunduğunun doğrudan kanıtını vermezler.
Şimdi bir siyah deliğin birbirine yakın, biri normal yıldız olan bir çiftyıldızın parçası olabileceğim varsayabilir miyiz? Birbirine yakın çiftyıldız sistemi, bir beyaz cüce ile nova şeklinde patlayabilecek normal bir yıldızdan oluşabilir. Ya da birbirine yakın çiftyıldızların, nötron yıldızlardan oluştuğu bilinmekte ve onların hareketleri Einstein’in Genel Görecelik Kuramı’m desteklemekte kullanılmaktadır. Şu halde birbirine yakın çiftyıldızlar neden bir normal yıldızla bir siyah delikten de oluşmasınlar?
Eğer böyle bir durum varsa, normal yıldızdan siyah deliğe doğru maddeler çekilecek ve madde aşağı doğru akarken spiraller çizdikçe Röntgen ışınımı yayacaktır. Madde, normal yıldızdan düzensiz şekilde çekildiği için Röntgen ışınımı tutarak ve yoğunluk yönünden düzensiz biçimde gelişecektir.
1965 yılında özellikle yoğun bir Röntgen ışınımı kaynağı Kuğu takımyıldızının içinde saptandı ve Kuğu X-1 adıyla adlandırıldı. 1971 yılında Röntgen ışınımı saptayan bir roket, Kuğu Xl’den yayılan Röntgen ışınımının düzensiz olduğunu ve orada bir siyah deliğin bulunabileceğini ortaya koydu.
Kuğu X1 adlı bu gökcismi hemen büyük bir özenle araştırılmaya başlandı ve çok yakımnda güneşimizinkinin otuz katı kütlesi bulunan kızgın sıcaklıkta dev bir mavibeyaz yıldız bulunduğu keşfedildi. Bu yıldız bir Röntgen ışınımı kaynağı birbirinin çevresinde dönüyorlardı. Buradan çiftli gökcisminin yerçekimi merkezinin /eri kararlaştırıldı. Ve Röntgen ışınımı kaynağımn güneşimizinkütlesinin beş ile sekiz katı bir kütlede olabileceği anlaşıldı. Bı gökcismi görülemediğine göre, yoğunlaşmış ve minik boyutlar kazanmış bir yıldızdı. Kütlesi nötron yıldızı olamayacak kadar büyük olduğuna göre onun bir siyah delik olması gerekiyordu
Bu bulgu, bizleri bir siyah deliği gerçekten saptayışımıza en çok yaklaştığımız olaydır. Ve çoğu gökbilimci, Kuğu Xl’i saptamış omamız nedeniyle siyah noktaların var olduğuna ve onların uzayda sıklıkla yer alabileceğine eminler.