Bir yiyecek GDO’lu mu, hormonlu mu, sağlıklı mı?
Teknolojinin ilerlemesi hayatımızı çok kolaylaştırdı; telefonlar, televizyonlar, yürüyen merdivenler, uçaklar, uzaktan kumanda aletleri…
Son 20 yıla baktığımızda, yaz ile kış arasındaki yaşam tarzı farkı bile ortadan kalktı bir anlamda. Isıtma ve soğutma teknolojisi sayesinde yazın giydiğimizi kışın, kışın giydiğimizi yazın giyer olduk. Tarımda biyoteknoloji alanındaki ilerlemeler sayesinde yazın kış yiyeceklerini, kışın yaz yiyeceklerini yemeye başladık.
insan yaşamı uzadı. Uzadı ama eskiden nadir gördüğümüz birçok hastalık artık herkeste görülür hale geldi. Elinizi nereye atsanız alerji, kanser, şeker, kalp hastalığı… Elinizi nereye atsanız eskiden görülmeyen binbir çeşit enfeksiyon hastalığı.
Ne zaman manava, pazara gitseniz çeşit çeşit birbirinden alımlı renkli meyveler sebzeler. Bir domates var kıpkırmızı, elmalar kocaman kocaman, çilekler olmuş portakal büyüklüğünde. Görünüş muhteşem ama yemeye kalktığınızda hiçbir şey anlamıyorsunuz; çünkü tat yok, sululuktan eser yok.
Gazete ve dergilerde genetiği değiştirilmiş organizmalar, bitkiler, hormon ve kimyasal içeren yiyecekler hakkında haberler var. Ancak yine de kafa karışıklığının sonu gelmiyor.
GDO demek, aslında genetiği değiştirilmiş organizma demek. “Bu nasıl oluyor?” derseniz bir örnek verelim, mesela mısır yetiştiriyorsunuz ve bu mısır böcekler tarafından yeniyor. Mısırı böcekler yemesin diye böcek öldürücü genler mısırın tohumuna konuluyor ve mısır büyüdüğü zaman böcekler tarafından yenemediği için
daha çok ürün elde edilebiliyor.
Sonuçta GDO’nun amacı, daha çok ve daha dayanıklı mahsul elde etmek aslında. Ancak bu mahsullerin insan sağlığı üzerindeki etkileriyle ilgili çok fazla bilgi yok. Yani şu anda bu ürünler ister istemez, farkında olalım ya da olmayalım, hayatımıza girmiş durumda ve ilerde ne olacağını bilmiyoruz.
Hormonlu yiyecekler ise, bu işin başka bir boyutu. Aslında nasıl insanların büyüme hormonu varsa, bitkilerde de büyüme hormonu var. Yani bitki bu hormonu sentezliyor. Biz insanlar tohumu normal olan bitkilere çok fazla hormon vererek o bitkiden ya da hayvandan daha fazla ürün almaya çalışıyoruz. Ürünümüze zarar gelmesin diye çok fazla kimyasal madde kullanıyoruz. Durum böyle olunca da ortaya devasa patlıcanlar, kocaman çilekler çıkıyor.
Bu hormonlu gıdaların da uzun vadede insan sağlığı üzerine etkileri bilinmiyor. Ancak artık çocuklarda ergenliğe geçiş sürecinin daha kısa olduğunu, kanserlerin eskiye göre daha sık görüldüğünü biliyoruz.
Dışarıdan bakarak hangi sebze hormonlu, hangisi GDO’lu, bunu ayırmak pek mümkün değil. Ancak bazı küçük noktalara dikkat edip alışverişlerimizi ona göre planlarsak, biraz daha sağlıklı gıdalara ulaşabiliriz.
Öncelikle işe sebze meyvelerin hangi mevsimde yetiştiğini öğrenerek başlayalım. Mutlaka mevsiminde sebze meyve yemeye özen gösterelim.
Alışveriş sırasında en iri, en gösterişli sebze meyveyi değil irili ufaklı farklı boyutlarda olanları, hatta üzerinde küçük sineklerin uçuştuğu bölmedekileri bile alabilirsiniz. Üzerinde sinek uçuyorsa, içinde böcek varsa bilin ki kimyasal daha azdır.
Satın aldığınız domatesler bir türlü bozulmuyorsa, salatalıklar buzdolabında büyümeye devam ediyorsa içinde çok fazla hormon var demektir. Patlıcan ve salatalıkların içi kofsa, sünger gibiyse, çekirdek göremiyorsanız muhtemelen hormonludur. Tüm bu nedenlerden dolayı mümkün olduğunca organik ürünler satan reyonlardan alışveriş etmeye çalışalım.