Artan besin gereksiniminin karşılanması
Gebelik döneminde özellikle protein, demir, kalsiyum, çeşitli vitamin ve minerallere (tiamin, ribotlavin, niasin ve A, B12, C, D vitaminleri ve folik asit, çinko ve iyot) olan gereksinim artar.
Protein ihtiyacı: Bebeğin büyümesi ve gelişmesi için proteinler gereklidir. Tüm gebelik boyunca anne yaklaşık 925-1000 gram protein depo eder. Genellikle annenin günlük tüketimine ek olarak
10- 15 gram ilave protein almalıdır. En iyi protein kaynakları kırmızı et, tavuk, balık, peynir, süt, yoğurt ve yumurtadır. Ayrıca kuru baklagiller de bitkisel protein kaynaklarıdır.
Demir ihtiyacı: Kadınlar fizyolojik olarak âdet nedeniyle her ay kan kaybederler. Eğer âdet dönemleri uzunsa, her iki âdet dönemi arasındaki süre azsa ve çok kan kaybediliyorsa kansızlık gelişebilir. Halsizlik, çabuk yorulma, kalp çarpıntısı gibi şikâyetlerle kendini belli edebilir. Gebelik öncesi bu durumun tespiti ve tedavisi yapılırsa gebelik dönemi daha sağlıklı geçirilir. Kadınların gebelik sürecinde de demir ihtiyaçları ayrıca artar ve günlük 540 gram kadar demir ihtiyacı ortaya çıkar. Normal alıma ek olarak gebe kadına günlük 27 mg kadar ilave demir önerilir. En iyi demir kaynakları et, yumurta, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ve kuru meyvelerdir.
Kalsiyum ihtiyacı: Kalsiyum, bebeğin kemik ve diş gelişimi için çok önemli bir mineraldir. Normal büyüyen bir bebek yaklaşık 30 gram kalsiyum depolar, annenin bunu karşılaması için günlük alımı- na ek olarak 500 gram daha kalsiyum alması gerekir. Anne yeterli kalsiyum desteği almazsa, bebek ihtiyacı olan kalsiyumu annenin
depolarından kullanır. Eğer annede ardışık gebe kalma gibi bir durum olursa diş çürümeleri, kemik erimesi gibi patolojik durumlar ortaya çıkabilir. En iyi kalsiyum kaynakları süt, yoğurt, peynir, kuru meyve, koyu yeşil yapraklı sebzeler ve kuru baklagillerdir.
B12 vitamini: DNA ve RNA sentezinde gerekli olan majör vitamindir. En fazla kırmızı et, süt, peynir, baiık ve yumurtada bulunur. Özellikle vejetaryen annelere mutlaka destek yapılmalıdır. Eksikliğinde annede öncelikle kansızlık ve çeşitli nörolojik hadiseler olabilir. Bebekte ise doğumsal anomali ve sinir sistemi bozuklukları meydana gelebilir.
A vitamini: A vitamini vücutta depo edildiği için fazla alınması zararlıdır. Gebelikte ve emzirme döneminde ihtiyaç artar. En iyi A vitamini kaynakları balıkyağı, tereyağı, karaciğer ve yumurta sarısıdır, bitkisel yiyeceklerden ise havuç ve yeşil yapraklı sebzelerdir.
D vitamini: Kemik metabolizmasında önemlidir. En iyi kaynak güneş ışınlarıdır. Güneşi az görerf gebe kadınların günde 400 IU D vitamini alması önerilir. Her gün 11-15 saatleri arasında 30 dakika kadar kol ve bacakları güneşe tutmak yeterli olacaktır.
C vitamini: Gebe kadınların bağışıklık sistemini güçlendirir, enfeksiyonlardan korur. Ayrıca diğer vitaminlerin vücut tarafından kullanılmasında görev alır. En iyi kaynakları turunçgiller, domates, patates, maydanoz, ıspanak, pazı, brokoli, yeşil ve kırmızıbiber, çilek, kivi ve kuşburnudur.
Folik asit: Aminoasit metabolizması ve kan hücrelerinin yapımı için gereklidir. Eksikliğinde annede kansızlık, bebekte sinir sistemi bozuklukları görülür. Önceden planlanan gebeliklerde gebe kalmadan önce kullanılmalıdır. Gebeliğin özellikle ilk üç ayında her gün 400 mcg folik asit desteği yapılmalıdır. Folik asit açısından zengin yiyecekler şunlardır: Karaciğer, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ve tam tahıl ürünleri.
Çinko: Annenin yeterince çinko almaması, bebekte gelişim geriliği ve doğumsal anomalilere neden olabilir. Protein açısından zengin besinler çinko açısından da zengindir. Özellikle et, süt, peynir, yumurta ve balık tüketimine özen gösterilmelidir.
İyot: Yetişkin bir insanın vücudunda 25-50 mg iyot bulunur. Günlük iyot ihtiyacı yaklaşık 150 mcg’dir. Gebelikte iyot yeteri kadar alınmazsa bebekte zihinsel gerilik ve çeşitli doğumsal anomaliler olabilir. Normal hayatta ve gebelikte iyotlu tuz kullanmak bu tarz sorunların ortaya çıkmasını engeller.
Omega-3 ve omega-6 yağ asitleri: Çoklu doymamış yağ asitleridir. Vücut bu yağ asitlerini sentezleyemez, dışardan almak zorundadır. Her iki yağ asidinin de vücutta özel işlevi vardır. Özellikle beyin gelişimi, kanın akışkanlığının korunması ve büyümede çok önemli bir yere sahiptirler. Omega-3 yağ asidi gebelik sırasında ve doğum sonrası ilk yılda bebeğin merkezi sinir sistemi ve görme işlevinde önemli rol oynadığından annenin bunları yeterince tüketmesi gerekir. Soya, fındık yağı, balık, ceviz ve semizotu omega-3 bakımından zengin besinlerdir.
Gebelikteki artan gereksinimleri karşılayabilmek için gebe kadınları günlük tüketimlerine ek olarak, 1 -2 bardak süt ya da yoğurt, 1 -2 kibrit kutusu büyüklüğünde peynir, 1-2 porsiyon taze meyve ve sebze tüketmelidirler. Ayrıca et, balık tüketimine dikkat etmeli, et tüketemeyenler kuru baklagiller, pekmez ve kuru meyvelerden ihtiyaçlarını karşılamalıdırlar. Günlük tüketimde çay kahve alimim sınırlamalı, çay kahve yerine bitki çayı, taze sıkılmış meyve suları ve ayran tercih etmelidirler. Gebelikte özellikle temizliğe dikkat etmeli, ellerini mutlaka yıkamalı, taze meyve ve sebzeleri mutlaka çok iyi yıkayarak tüketmelidirler. Artan folik asit ihtiyacı için en az 6-7 porsiyon çiğ meyve sebze yenmelidir, iyi pişirilmemiş etlerden, çiğköfteden, sakatatla yapılan kokoreç gibi yiyeceklerden uzak durulmalıdır.
O nedenle siz siz olun, gebelik testiniz pozitif çıkar çıkmaz sağlıklı beslenmeye ve doğru davranışlara odaklanın derim.
★ Gebelik öncesi mutlaka kansızlık ve tiroit açısından gerekli tetkik ve muayeneler yapılmalıdır. Hem kansızlık hem de tiroit metabolizma bozukluğu düşük ve erken doğum gibi komplikasyonlara neden olabilir.
★ “Ben hamileyim, iki kişilik yemeliyim” demeyin! Artık bu değişti. Yediğiniz her fazla şey çocuğunuzu değil, sizin vücudunuzdaki yağ hücrelerini büyütüyor. Büyüyen yağ hücreleri de gebelikte tansiyon yükselmesine, şeker hastalığına ve karaciğer yağlanmasına neden olabiliyor. O nedenle ilk dikkat edeceğiniz şey, yiyeceklerin porsiyon büyüklüğü.
★ Çok yağlı yiyeceklerden kesinlikle kaçının. Kızartma, kek, börek, çörek, kremalı pastalar, yağlı ve soslu yiyeceklerden uzak durun. Yemeğe yağ koyarken eliniz titresin. 1 kilo sebze yemeğine 2 yemek kaşığından fazla yağ koymayın. Etli pişirdiğiniz yemeklere de ekstra yağ koymanıza gerek yok.
★ Pişirme yöntemi olarak fırında, buharda ve ızgarada pişirmeyi tercih edin. Kızartma yöntemini hiç kullanmayın. Kızartmalar sadece kalorili olmakla kalmaz, aynı zamanda yağ yandığı için yiyecekte kanserojen maddelerin açığa çıkmasına neden olur.
★ Basit şekerle yapılmış her tür tatlıyı zehir olarak görün. Baklava, pasta, sütlaç, kek, kurabiye, çikolata, dondurma gibi… Şeker ihtiyacınız için mevsiminde meyve yemeye özen gösterin. Meyveler hem kaliteli şeker içerirler, hem çok iyi birer lif kaynağıdırlar, ayrıca antioksidan dediğimiz çok kuvvetli vücut temizleyicisi içerirler. Özellikle gebelikte artan progesteron hormonu kasları gevşeteceği için kabızlık sorununa da çok iyi bir çözüm oluştururlar. Aynı zamanda da doğal antioksidanlar hem bebeğin hem de sizin bağışıklık sisteminizi güçlendirirler. O nedenle günde üç porsiyon meyve yemeye özen gösterin. Burada bir hususa da ayrıca dikkat çekmek isterim. Meyvelere renk veren bazı maddeler vardır. Bunlara fitokimyasal denir. Bu maddeler sayıları 2000’in üzerinde vücudumuzu koruyan bileşenlerdir. Beş temel renk tanımlanmıştır. Kırmızı, sarı-turuncu, yeşil, beyaz ve mor. En yüksek antioksidan kapasite mor renktedir. Yani bu noktada kırmızı ve yeşi! elmanın vücudumuzu koruma düzeyi birbirinden farklıdır. Günde üç porsiyon meyve yiyin, ama değişik renklerde meyveler yemeye özen gösterin.
★ Karbonhidrat değeri yüksek yiyecekleri birlikte ve çok sık tüketmeyin. Mesela aynı öğünde pilav, çorba, patates ve ekmek olmamalıdır. Çünkü karbonhidratlar şeker yükü fazla olan yiyeceklerdir. Bu yiyecekler birlikte ve çok tüketilirse hem şekerinizi yükseltebilir, hem de kilo artışına neden olabilir. O nedenle herhangi bir öğününüzde bu yiyeceklerden en fazla iki çeşit koyun. Ama her öğünü mutlaka taze salata, 1 kâse yoğurt, etli ya da kıymalı bir ana yemekle destekleyin.
★ Paketli ve uzun ömürlü yiyeceklere elinizi bile sürmeyin derim. Biz canlıyız ve doğadaki tüm canlılar gibi canlılık değeri olan yiyecekleri tüketmeliyiz. Mesela bakın, bir aslan canlı bir hayvanı yiyor. Bir inek canlı bir otu yiyor. Hayvanlar kanser olmuyor. Biz ne yapıyoruz?.. Fabrikalarda üretilen, canlılık değeri olmayan bisküvi, çikolata ve şekerlemeler vazgeçilmezimiz oluveriyor. Aslında bu tür yiyecekler gıda değil gıda teknolojisi. Ben diyorum ki “GIDA TEKNOLOJİSİYLE DEĞİL, TAZE GIDANIN KENDİSİYLE BESLENELİM.” Eğer bir canlı doğuracaksak canlılık değeri olan yiyecekler yiyelim.
★ Demir açısından zengin yiyecekler tüketmek (kırmızı et, kuru baklagiller, yumurta, pekmez…) ve bu yiyecekleri tükettikten sonra üzerine süt, yoğurt, çay, kahve içmemek önemlidir. Gereğinde doktor tavsiyesine başvurularak demir suplementasyonu yapılmalıdır.
★ Çok tuzlu beslenmek hem hipertansiyona neden olabilir, hem de ödem sorunu yaratabilir. Bu yüzden tuz tüketimine dikkat edilmelidir; turşu, salamura, şarküteri gibi çok tuzlu yiyeceklerden kaçınılmalıdır. Bebeğin tiroit gelişimi için yemeklerde iyotlu tuz kullanılmasına özen gösterilmelidir.
★ Çay ve kahve gibi kafein içeren içeceklerin tüketimi azaltılmalı, günde demli olmayan iki bardaktan fazla çay tüketilmemelidir.
★ Alkol, bebekte zekâ geriliği yapabileceği için kullanılmamalıdır.
★ Pastörize olmayan süt ve süt ürünleri enfeksiyon riski içerebileceğinden çok iyi kaynatılmadan içilmemelidir.
★ Sebze ve meyveler iyi yıkanmalı, mümkünse sirkeli suda bekletilerek mikropların iyice yok edildiğinden emin olunmalıdır.
★ Çiğ et ve çiğ et ihtiva eden yiyecekler, sakatat ve şarküteri ürünleri tüketilmemelidir.
Gebelik döneminde şişlikler
Gebeliğin 4. ve 5. aylarından itibaren kilo aliminin belirginleşmeye başlamasıyla vücutta özellikle ayak ve ayak bileklerinde şişlikler ortaya çıkabilir. Bu şişlikler gebeliğin ilerlemesiyle artabilir, ellerde ve parmaklarda da kendini gösterebilir.
Ayakkabı numarasının 1-2 numara büyümesi, parmaklara takılan yüzüklerin dar gelmesi gibi pek çok değişim, birçok hamile kadında “Eyvah çok kilo aldım” ya da “Acaba vücudumda bir sorun mu var?” diye yanlış yorumlara bile yol açabilir.
Gebelik süresince kadınların vücudunda bir dizi değişim olur. Normalde büyüyen rahim nedeniyle dolaşımın yavaşlamasından ve hücreler arası dokuda sıvı birikmesinden şişlikler meydana gelir. Elinizle bacağınızın önyüzüne bastığınızda dokunun içe doğru gittiğini ve çukurlaştığını görürsünüz. Bir müddet sonra da doku eski haline döner; işte buna ödem denir.
Ödem ayakta çalışan gebelerde, gebelik öncesi ideal kilosunun üzerinde olanlarda, gebeliği sırasında aşırı kilo alanlarda, ikiz gebeliklerde ve az protein tüketenlerde daha çok görülür.
Bazı durumlarda ise ödem konusunda dikkatli olmak gerekir. Gebelik öncesi hipertansiyonu olanlarda bu durum tansiyonun yeterince kontrol altına alınmadığının bir göstergesi olabilir. Daha önceden tansiyonu olmayıp gebeliğinin 20. haftasından sonra tansiyon yüksekliği gelişmesi, preeklampsi hastalığının göstergesi olabilir. Preeklampsi hastalığında, ödem gözlerde de olur. Bununla beraber baş ağrısı, tansiyon yüksekliği, görme bozukluğu, karın ağrısı da vardır ve bu durum çok ciddi olabilir. Bu kişilerde idrarla protein kaybedilmesi de gerçekleşebilir. Kişinin böyle şikâyetleri varsa vakit geçirmeden doktoruna başvurması gerekir.
Tıbben ödem olarak kabul edilen bu şişlikler genelde doğum sonrası geriler. Emzirmeyle beraber kilo kaybı da başlar ve vücut altı haftada kendini toplar. Doğum sonrası olmasına rağmen şişlikler devam ediyorsa bu durum yine bazı hastalıkların habercisi olabilir.
Gebelik sonrasında postpartum tiroidit dediğimiz tiroit bezinin iltihaplanması gelişebilir. Doğum sonrası kadınların yüzde 3-16’sında görülür. Bu hastalıkta üç dönemli tiroit hormon salgısı oluşur. Birinci dönemde hormonlar fazla salgılanır. Kalp çarpıntısı, ellerde titreme, sinirlilik hali görülür. Bu dönemden sonra, bir süre tiroit hormonları normale dönebilir ve hemen akabinde tiroit bezinin az hormon salgılamasıyla karakterize olan hipotiroidi dönemi görülebilir. Bu dönemde hastada vücutta tekrar şişliklerin oluşması, halsizlik, kilo alımı gerçekleşebilir. Bu rahatsızlık yüzde 20-30 oranında kalıcı olabilir. Bu hastalar iyileşseler bile sonraki gebeliklerinde hastalığın tekrarlama riski vardır.
Doğum sonrası şişlikler devam ediyorsa kalp, böbrek ve karaciğer sistemi de gözden geçirilmelidir. Bazen idiyopatik ödem dediğimiz nedeni belli olmayan bir şekilde de vücutta su tutulması olabilir.
Sonuç olarak, gebelikte ya da gebelik sonrası dönemde vücutta oluşan şişlikler pek çok hastalığın göstergesi olabilir, dikkate alınmalıdır.