Çocuk Beslenmesinde Dikkat Edilmesi Gereken Yeni Noktalar
Günümüzde en büyük sağlık sorunlarından biri çocukluk çağı obezitesi. Yeme alışkanlıklarının değişmesi, hareketliliğin azalması, televizyon ve bilgisayar karşısında geçirilen sürelerin artmasıyla birlikte gün geçtikçe çocuklar şişmanlıyor.
Hazır gıdaların bu kadar yaygınlaşması, yağı ve şekeri yüksek yiyeceklerin, ucuz ve kolay ulaşılabilir olması nedeniyle çocuklarımızın yeme alışkanlıkları neredeyse tamamen değişti.
Yüzyılın gizli tehlikesi obezite çocuklarımızı esir almaya başladı. Obezitenin ortaya çıkışıyla çocukluk çağında görmeye alışık olmadığımız hastalıklar çığ gibi büyümeye başladı. Artık kan yağı yükseklikleri, karaciğer yağlanması, özellikle erişkinlik diyabeti dediğimiz Tip 2 diyabet ve insülin direnci kilolu çocuklarda mutat hale geldi. Bu nedenle şişmanlık henüz ortaya çıkmadan doğru yeme alışkanlıklarını kazandırabilmek için 7-8 yaşından itibaren çocuklara doğru beslenmenin öğretilmesi gerekiyor.
“Tabağındakini bitir” devri artık bitti
Eskiden “Çocuğun yediği kâr giydiği haram” denirdi. Her türlü yiyecek zorla da olsa çocuğa yedirilmeye çalışılırdı. Çocuğa yemek yedirmek için her türlü yol denenirdi. Hatta çocuk iyice yesin diye tabağına dolu dolu yemek konulur ve yemesi için ısrar edilirdi. “Tabağındakileri bitirmezsen arkandan ağlar” bile denirdi.
Bunlar çoğumuzun çocukluğunda aşina olduğu durumlar. Ama
artık çocuğun çok yiyerek değil, dengeli yiyerek, aynı zamanda hareket ederek sağlıklı büyüdüğünü, çok yiyen çocuklarda obezite- nin ve beraberinde erken ergenliğin ortaya çıkabileceğini, bu nedenle büyüme gelişme geriliklerinin söz konusu olabileceğini biliyoruz. Tüm bu nedenler göz önünde bulundurularak size tavsiyem, çocuğunuza yemek yemesi konusunda ısrar etmemeniz. 6 yaşından itibaren çocuğunuz kendi yemeğini tabağına kendisi koysun. Tabağında yemek bıraktığında ise asla bitirmesi yönünde ona baskı yapmayın.
Geçenlerde bir akşam yemek yemek için dışarı çıkmıştık. Bir masada anne, baba ve iki çocuktan oluşan bir aile oturuyordu. Hepsinin kilo problemi vardı. Ama özellikle yaklaşık 12-13 yaşındaki kız çocuğu obez görünümündeydi. Yemekleri çok iştahlı yiyordu. Bir ara çocuk, “Ben doydum, daha fazla yiyemeyeceğim” dedi. Bunun üzerine babası hemen atıldı ve “Tabağındakileri bitir, yoksa büyüyünce fakir olursun, yiyecek ekmek bulamazsın” dedi. Çocuk da tekrar tabağındakileri bitirmek üzere yemeye devam etti.
Ben çocuklarıma yemek koyduğum zaman daima “Hepsini yemek zorunda değilsiniz” derim, (ocuğun yemesi için yeterli yemek veririm ama yine de tabağında yemek bırakırsa kalanı buzdolabına kaldırır, ertesi gün bir daha önüne koyarım. Eğer restoranda yemek yiyorsak çocuğa yarım porsiyon ısmarlarım ve yine hepsini bitirsin diye ısrar etmem.
Geçenlerde Tolga bir arkadaşına gitmişti ve döndüğünde arkadaşının annesinin masaya getirdiği her yemek için “Tabağınızdakini bitireceksiniz” dediğini ve buna bir anlam veremediğini söyledi. Ben de ona bizim evin demokratik bir ev olduğunu söyledim.©
Aslında yemek yemenin bir ihtiyaç olduğunu unutmamak gerekir. Çocuk “Doydum” diyerek sofradan kalktığında vücudu için gereken miktarda yiyeceği yemiş demektir. Daha fazla yemesi için zorlamak ihtiyacından fazla besin almasına neden olur, ihtiyacından daha çok yemek tıpkı ihtiyacından daha çok para kazanmaya benzer. Daha çok kazandıkça bankada biriktirmeye başlarsınız, daha çok yedikçe de vücut bankasında yani yağ hücreleri biriktirmeye başlarsınız. Hele
buluğ çağından önceki çocuklarda bu durum yağ hücrelerinin sayısal olarak artışına neden olur. Bu çocuk büyüdüğünde her zaman daha çok kilo almaya eğilimli bir yetişkin haline gelir.
O nedenle siz siz olun, çocuğunuza asla yemesi konusunda ısrar etmeyin. Doyduğunda sofradan kalkması için izin verin.
Yemek bir ödül değil
Okul çağında ve sonrasındaki ergenlik döneminde çocuğa bir şey yaptırabilmek çoğu zaman gerçekten zordur. Gerek dersleriyle gerekse ev işleriyle alakalı olarak yapmasını istediğimiz bir şey karşılığında onu sevdiği bir yiyecekle ödüllendirmeyi teklif ederiz. Mesela “Matematikten bütün soruları yaparsan ya da odanı toplarsan, sana o çok sevdiğin kekten yapacağım ya da dondurmadan alacağım veya hamburgerciye götüreceğim” deriz. Farkında olmadan çocuğa başarı karşılığında yemek yedirme vaadinde bulunuruz. Çocuğumuzu fazla yemekten ve abur cuburdan korumak en büyük amacımızken, bir davranışı yaptırabilmek uğruna amacımızdan vazgeçeriz.
Yine çocuğumuzu ödüllendirelim, yine ona hedef koyalım ama ne olursa olsun onu yiyecekle ödüllendirmeyelim. Onu kazandığı bir başarı
karşılığında sevdiği bir kitapla, bir formayla, bir oyuncakla ya da gezmek istediği bir müzeyle veya gitmek istediği bir sinemayla ödüllendirelim.
Eşim ve ben günlük yaşantımızda buna çok özen göstermeye çalışıyoruz ve çocuklarımızı asla yiyecekle ödüllendirmiyoruz. Hatta bununla ilgili olarak güzel bir anımız da var. Tolga bir gün eve heyecanla geldi ve şunu söyledi: “Anne biliyor musun, bugün okulda öğretmenimin sorduğu bir soruya cevap verdim. Bu durum onun çok hoşuna gitti ve bana ‘Tolgacığım, sana kocaman bir aferin, şimdi bir ödülü hak ettin; bu şeker senin için’ dedi. Ben de ona ‘Çok teşekkür ederim öğretmenim ama benim için yiyecekten ödül olmaz’ dedim. Öğretmen çok şaşırdı ve bana ‘Peki Tolgacığım, senin için ödül nedir?’ diye sordu. Ben de ona ‘Kalem ya da silgi olabilir, illa yiyecek olacaksa da badem olabilir’ dedim.”©
İşte siz de çocuğunuzu böyle eğiteceksiniz ki, sizden başka biri ona ödül olarak yiyecek verse bile, bu onun için anlamlı olmayacak.
Yiyecek istediğinde çocuğa hayır diyebilmek
Bir çocuğa hayır diyebilmek birçoğumuz için çok zordur. Ama doğru şeyler isteyen, sınırlarını bilen çocuklar yetiştirebilmemiz için sadece davranışlar hakkında değil, yemek konusunda da hayır demeyi başarabilmemiz lazım.
Geçenlerde bir hastam çocuğunun çok iştahlı olduğundan ve yemek konusunda ona sınır koyamadığından yakındı. Çocuğuyla markete gitmekten nefret ettiğini, çünkü orada çocuğun gördüğü her yiyeceği istediğini ve ona asla engel olamadığını bu şekilde herkesin ortasında kendini küçük düşmüş hissettiğini anlattı. Çocuğu engelleyemediği için de ya çocuğuyla markete gitmediğini, gittiğinde de her istediğini aldığını söyledi.
Ben bu hastama şunu söyledim: “Çocuğunuz sigara içmek istese ve ısrarla sizden sigara istese kendinizi yenilgiye uğramış hissedip ona sigara alır mısınız?” Hastam birdenbire “Tabii ki hayır!” dedi. Bunun üzerine ona “Tıpkı sigaradan ya da bağımlılık yapıcı maddelerden koruduğunuz gibi çocuğunuzu abur cuburdan, besin kalitesi olmayan yiyeceklerden koruyacaksınız” dedim.
Ben çoğu zaman alışverişe çocuklarımla gideceksem önceden pazarlık yapıyorum. Evden çıkmadan önce, “Şimdi markete gideceğiz, ben evimizin ihtiyaçlarını alırken, siz de yiyecek dışında beş lirayı geçmeyecek sevdiğiniz bir şeyi alabilirsiniz; yoksa markete gitmeyeceğiz” diyorum. Çocuklar bu şartla markete gitmeyi kabul ederse birlikte gidiyoruz. Bu kadarcık paraya ne mi alıyorlar dersiniz? Genelde ya bir çocuk dergisi ya boya kalemi ya da oyun hamuru gibi YİYECEK OLMAYAN HERHANGİ BİR ABUR CUBUR alıyorlar. Böylece çocuklar hem istediğini almış oluyorlar, alma duyusunu tatmin ediyorlar, hem de ben onlarla markette cebelleşmek zorunda kalmıyorum. Eğer bu pazarlığımıza uymazlarsa vaat ettiğim beş liralık şeyi de almıyorum. Ne olursa olsun bir kez hayır dediğime bir daha asla evet demiyorum. Sınırlarını delemeyeceğini bilen çocuk bir daha pazarlığı asla delmiyor. Bu uygulamayı sürekli yaptığım için iki çocu-
ğum da her markete gidişimizde, “Anne, marketten bir şey alacağım, beş lirayı geçmeyecek ve yiyecek olmayacak” diyor. Ben bu cümleyi duyduğumda içimden “Evet başardım” diyorum.
Size önerim, önce pazarlık yapın ve bir kez hayır dediğinize bir daha asla evet demeyin.
Çocuklar artık yemeye özendirilmiyor
Geçenlerde bir hastam bana bir itirafta bulunarak şunları söyledi:
“Çocuğumun kilo problemi var. Kilolu olması beni çok üzüyor. Bazen karnı tok olduğunda yemek yemek istemiyor, bu duruma çok üzülüyorum. Çoğu zaman verdiğim yemeği reddettiğinde, hemen ona yemesi için baskı yapmaya başlıyorum. Çocuk tok olsa bile o yemekten yemesini sağlıyorum. Aksi halde, çocuğumun bu lezzetten mahrum kaldığını düşünüyorum. Yani çocuğun karnının- tok olduğunu bilsem bile lezzete aç olduğunu düşünüyorum. Ona karşı mahrumiyet uyguluyorum gibi geliyor. Biraz daha çok spor yaparak yediğini yakabilir diye düşünüyorum ve yemeğini yemesi için onu özendirmeye çalışıyorum. Mesela diyorum ki, ‘Yani şimdi sen anneciğinin çok özenerek yaptığı, tadı dillere destan, çocukları büyüten, onları geliştiren bu hünkârbeğendiyi yemeyecek misin?’ Bir de bakıyorum ki, az önce tok olduğunu ve yemek istemediğini söyleyen çocuğum tekrar sofraya oturmuş ve koca bir tabak beğendiyi yiyor. Sonra da ona, ‘Göbeğin büyüdü, biraz daha çok spor yapsan fena olmaz’ diyerek kilosuyla ilgili yorum yapmaktan da kendimi alamıyorum. Yani yese de üzülüyorum yemese de üzülüyorum. Şimdi söyler misiniz, ben bu karmaşık duygularımdan nasıl kurtulacağım?”
Birçoğumuz sahip olduğumuz bütün güzelliklerden, nimetlerden çocuklarımızın bizden daha çok faydalanmasını isteriz. Onlar için birikimler yaparız, gelecek hayalleri kurarız. Çoğu zaman kendi ihtiyaçlarımızı erteleyip onlara harcarız. Dualarımız, dileklerimiz kendimizden önce onlar içindir. Her şeyin en güzeline, en iyisine onların sahip olmasını arzu ederiz. Maddi ve manevi olarak kendi yaşadığı-
mız olumsuzluklardan ders çıkararak onları korumaya çalışırız. Düşünün bir kere, hayatta bu kadar kolladığımız yavrularımıza konu yemek olunca neler yedirebileceğimizi?..
işte çocuklarımıza bilmeden zarar verebileceğimiz durumların başında bu yedirme sorunu gelir. Bu konuda sınırsız şekilde verici olursak işte o zaman yenilen fazla yiyecekler yavrularımızın bedeninde birikir. Sadece onları şişmanlatmakla kalmaz, aynı zamanda hasta da eder.
O nedenle hangi yaşta olursa olsun ÇOCUĞUNUZU BEBEK GİBİ BESLEYİN derim. Nasıl ki bir bebek acıktığında çok ağlar, ortalığı birbirine katar, doyduğu an bırakır, bir lokma daha yemez, tokken önüne dünyaları koysanız dönüp bakmaz, işte hem kendinizi hem çocuğunuzu böyle düşünün. Çocuğunuz “Tokum, yemek istemiyorum” dediğinde ona özendirici cümleler kurmayın, yemesi konusunda ısrar etmeyin. Ona yiyeceği istediği zaman bulabileceğini, o anda yemek zorunda olmadığını, daha sonra acıktığında yiyebileceğini anlatın.
Çocuğunuzu düşük glisemik indeksle tanıştırın
Günümüzde glisemik indekse dikkat ederek beslenmek de kilo kontrolünü yapabilmek adına çok önemli bir unsurdur.
Glisemik indeks, bir yiyeceğin kan şekerini yükseltme hızı demektir. Biliyorsunuz, vücudumuzun yakıtı ve birçok yiyeceğin hammaddesi şekerdir.
Süt, yoğurt, sebze, meyve, pilav, ekmek gibi günlük yaşantımızda yediğimiz birçok yiyeceğin içeriğinde şeker bulunur. Hiç şeker yemesek bile yediğimiz bu yiyeceklerle vücudumuza şeker girer ve başta beyin
olmak üzere vücudumuzun bütün hücreleri çalışmak için bu şekeri kullanır. Yani vücut için şeker gereklidir.
Ancak burada bahsettiğim şeker, bildiğimiz sofra şekeri yani beyaz şeker değildir. Haydi hep birlikte iyisiyle ve kötüsüyle vücudumuza şeker veren besinleri tanıyalım…
Bazı besinlerin içerdiği şeker miktarı fazladır ve bu tür besinler çok ve sık yendiğinde kan şekerini hızla yükseltir, böylece yağlanma daha
kolay olur. Bununla birlikte hızla yükselen kan şekeri hızla düşer ve kişi daha çok acıkır. Özellikle çocuklar şeker oranı yüksek yiyeceklerle sık beslendiklerinde daha geç doyarlar ve daha çok acıkırlar.
Çocuğunuz sizden sürekli yiyecek bir şeyler istiyorsa, yemek yediği halde aklı fikri yiyeceklerdeyse “Çocuğum ne yedi?” diye bir düşünün, işte şeker yükü fazla olan bu yiyecekler (glisemik indeksi yüksek) çocuğun insülin dengesini bozarak sürekli bir şeyler yemek istemesine yol açar.
Çocuklarımızı glisemik indeksi yüksek yiyeceklerden
uzak tutmamız ve glisemik indeksi yüksek yiyecekler konusunda eğitmemiz gerekir.
Şeker vücudumuza karbonhidrat içeren yiyeceklerle girer. Karbonhidratları basit ve kompleks olmak üzere ikiye ayırabiliriz.
Basit karbonhidrat içeren yiyeceklerin şeker oranı yüksektir ve kan şekerini hızla yükseltirler. Kan şekerinin hızla yükselmesi vücutta insülin hormonunun aniden yükselmesine yol açar. Bu durumda vücuda alınan şeker hızlıca kullanılır ve akabinde kan şekerinde düşüş gerçekleşir. Özellikle hipoglisemisi olan hastalarda bu durum daha barizdir. Yani hipoglisemisi olan hastalar basit karbonhidrat içeren yiyecekler tükettiğinde kan şekeri aniden düşer. Bu durumda kişi daha çabuk acıkır ve daha çok yeme isteği duyar. Kilo problemi olan biri bu durumu fark etmezse ve basit karbonhidrat oranı yüksek yiyecekleri tüketmeye devam ederse daha çabuk acıkır ve fazla yiyerek fazla kilo alır. Hatta bu durum bazen gece yemelerine ve tatlı krizlerine yol açabilir.
Kompleks karbonhidratlar içeren besinlerin ise şeker oranı daha düşüktür ve kan şekerini daha yavaş yükseltirler. Daha kontrollü insülin salınımı olur ve bu tür yiyecekler tercih edildiği zaman daha uzun süre tok kalma mümkün olur.
O zaman biz bu iki karbonhidratın ayrımını yaparak daha uzun süre tok kalmanın yollarını öğrenmiş oluruz.
Şeker oranı yüksek basit karbonhidratlar; sofra şekeri, bal, pekmez, reçel, çikolata ve her türlü şekerli yiyecektir. Bununla birlikte muz, incir, üzüm, kavun, karpuz gibi şeker oranı yüksek meyveler de kan şekerini hızla yükseltirler. Patates, havuç, mısır, bezelye gibi
nişasta oranı yüksek yiyecekler de bizi çok acıktırarak yeme hayali kurmamıza neden olabilirler. Aynı zamanda beyaz un, beyaz pirinç ve beyaz makarna da şeker oranı yüksek yiyeceklere örnektir. Bu tür yiyecekleri tek başına değil yanında süt, yoğurt, ayran gibi bir protein kaynağıyla birlikte yersek ya da üzerine limon sıkma şansımız olursa şeker oranını dengeleyebiliriz.
Şeker oranı düşük olan karbonhidratlara örnek ise daha ekşi meyvelerdir. Ayva, portakal, kivi, limon, erik, yeşil elma, ananas bunlardan bazılarıdır. Yine kuru fasulye, nohut, mercimek ve barbunyanın, kepekli ve esmer unların, esmer pirinç ve esmer makarnanın şeker oranı daha düşüktür ve bu tür yiyecekler bizi daha uzun süre tok tutar.
Bazen çocuğunuz yedikçe yemek ister. Aklı fikri hep yemekte olur.
Yemek yemesinin üzerinden daha bir saat geçmeden yine bir şeyler
yemek ister. İşte siz de bu durumları sık yaşıyorsanız hemen dönüp çocuğun yediği yemeğin içeriğine bir göz atın.
Glisemik içeriği yüksek bir yiyecek (şekerleme, çikolata, patates…) yiyip yemediğini kontrol edin.
Eğer öyleyse ve çocuğunuz sizden yine yiyecek bir şey istiyorsa, kan şekerini kontrol altına alabilecek ayran, ayva, keçiboynuzu, beyaz leblebi gibi hem şekeri hızla yükseltmeyen hem de yeme konusunda tatmin duygusunu oluşturabilecek bu tür yiyecekleri tercih edebilirsiniz. Mümkün olduğu kadar glisemik indeksi yüksek yiyeceklerden onu korumaya çalışın. Eğer illa da yiyecekse bu tür yiyecekleri süt, yoğurt, ayran gibi protein kalitesi yüksek yiyeceklerle kombinleyin.
Hayatta her şey gibi, yediğimiz yiyeceklerin de farkında olursak ve bilinçli tercihler yaparsak daha sağlıklı ve daha sağlam bir vücuda sahip oluruz.
Çocuğun porsiyonlarını küçültün
Geçtiğimiz günlerde, kilo problemiyle başvuran bir hastama, beslenme eğitimi verirken, 2 adet orta büyüklükteki etli biber dolmasının 1 dilim ekmek ve 1 porsiyon ete tekabül ettiğini söylediğimde, hastam çok şaşırarak 2 yaşındaki çocuğunun da tombul olduğunu ve bir
seferde en az 3 dolma yemeden sofradan kalkmasına izin vermediğini söylemişti. Hastamız, yiyeceklerin porsiyon büyüklüğünü gerçekten çok küçük görüyordu ve 2 biber dolmasının küçücük olduğunu, çocu ğuna yetmeyeceğini düşünüyordu. Tabii kendisi de bir oturuşta en az 5 dolma yiyordu. Dolmanın yanında yediği ekmek, çorba ve makarna yı da hiç yiyecekten saymıyordu. Aylar içinde onda doğru porsiyoı algısı yönetimini oluşturmayı başardığımızda, kendisi de çocuğuna farkında olmadan ne kadar büyük porsiyonlar yedirdiğini kabul etti.
Gerçekten birçoğumuzun evinde mutfak tartısı yok, benin evimde de yok. Zaten birçok şeyi tartarak yemek de doğru değil, kişiyi obsesyona (takıntıya) sürükleyebilir. Ancak doğru porsiyoı algısı oluşturmak da kilo yönetiminin olmazsa olmazlarındandır…
Diyet listeleriyle çocuğa eziyet etmeyin
Çocukluk demek, özgürlük demek. Çocukluk demek, saflık demek. Çocukluk demek, tohumundan yeni çıkmış bir filiz demek Siz bu filizi nasıl şekillendirirseniz ilerde öyle kuvvetli bir ağacınız olur
Kilo problemi olan birçok çocuk aslında size ifade etmese df içsel olarak kendini mutsuz hisseder. Kilolu olduğu için diğeı çocukların arasına karışamaz. Arkadaşlarıyla oynamak istese bile oyundan dışlanır, onunla alay edilir. Bu durum, çocuğun sosya izolasyon yaşamasına neden olur. Çocuk daha az dışarı çıkmaya ve daha az oyun oynamaya başlar. Bu da çocuğun hareket seviyesiniı her geçen gün daha da azalmasına yol açar. Hareketi azalan çocu ğun daha çok kilo alması kaçınılmaz hale gelir. Daha çok kilo alaı çocuk evden daha az çıkar ve bir bakarız ki durum bir kısırdöngüye girmiş. Çocuğun bu yönde yaşadığı duygusal travmaları bir kenar; koyalım ve kendimize bir bakalım.
Peki, biz ebeveynler olarak çocuğumuzun içinde bulunduğu bı sıkıntılı durum karşısında ne yaparız? Bunu onun bir hatası olarak kabul edip acı çeken çocuğu sürekli biz de eleştiririz ve çocuğuı daha çok duygusal travma yaşamasına neden oluruz ya da bı duruma çözüm bulmak için çocuğumuzun önüne diyet listelet koyarız.
Bir diyet listesinin güdümüne girmek… Bir erişkin olarak bb
bunu çoğu zaman yönetemezken, çocuğumuzdan sadece listelerde yazan yiyecekleri yemesini bekleriz.
Mesela, çocuğun diyet listesinde akşam yemeğinde ıspanak ve yoğurt var. Evdekiler için de pilav ve tavuk yaptınız diyelim. Şimdi bütün aile pilav ve tavuğu yerken çocuğun bir köşede ıspanak ve yoğurt yediğini gözünüzün önüne getirin. Zaten mutsuz olan, arkadaşları tarafından oyuna alınmayan, sosyal izolasyon yaşayan, kendini beğenmeyen, sürekli bu konuda eleştirilen bir çocuk yemek konusunda da yalnız bırakılmış demektir. Yemek konusunda da dışlanır ve yalnız kalmaya başlar.
Diğer yandan çocuğun bu diyet listelerini başarıyla uyguladığını düşünelim. Ezbere, listede ne yazıyorsa, onu yer ve hedef kiloya ulaşır. Sonra normal hayata geçip herkesle birlikte sofraya oturduğunda, neyi nasıl yiyeceğini bilemediği için, geleneksel yeme tarzına dönünce tekrar kilo almaya başlar. Tekrar kilo alınca tekrar liste uygular ve çocuk her türlü izolasyona tekrar maruz kalır. Her diyet uygulamasının daha çok kilo artışıyla sonuçlandığını görürsünüz.
işte bu noktada ben diyorum ki; lütfen ÇOCUĞUNUZU DİYET LİSTESİ KÂBUSUNDAN UZAK TUTUN. Çocuğun hayatını asla diyet ve sonrası olarak ikiye bölmeyin.
Çocukluk döneminde kazanılan alışkanlıkların sonraki yaşamda da devam edeceğini göz önünde bulundurun. 0 nedenle yaşam tarzınızı
hep birlikte değiştirin. Hayatı bir bütün olarak algılamayı öğretin.
İdeal kiloda kalabilmek için de yemenin dengesini oluşturun.
Zaten bu kitabı özellikle yeme davranışınızı ailecek değiştirmeniz ve çocuklarınıza rehber olmanız için bir bilgi kaynağı olarak hazırlıyorum ve çok yarar göreceğinize inanıyorum.