İslâmda evlât edinmek var mıdır?
Dinimiz evlâtlık almayı tavsiye etmemiştir.
Ancak, evlâtlık meselesinden ayrı olarak, insanın bir yakınının, bir dostunun çocuğunu hi mayesine alması, kimsesiz ve yetim bir çocuğu alıp evlâdı gibi onu sevmesi, yedirip içirmesi, terbiye edip okutması bir fazilettir. Nitekim, Peygamberimiz birçok hadislerinde kimsesiz çocuklara ve yetimlere bakanlara Cenneti müjdelemiştir.
vlât edinme, bir başkasının çocuğunu kendi ailesi içine katma âdeti, tarihin her devrinde uygulanan bir husustur.
Özellikle İslâmdan önceki Cahiliye Devrinde bu âdet daha yaygındı. İsteyen kimse, seçtiği herhangi bir kimseyi öz çocukları arasına katarak onu evlâtlık aldığını ilân ederdi.
Aldığı çocuğa “Sen benim oğlumsun, ben sana vârisim, sen de benim mirasçımsın” derdi.
Böylece, o çocuk öz oğlu sayılırdı. Ailenin bir ferdi olduğu gibi, aynı zamanda aile fertlerinin sahip olduğu hak ve sorumluluklara da ortak olur, ailenin ismini alırdı.
Evlâtlık edinen kimse bu çocuğun babası sayılırdı. Evlât edinenin hanımı da, çocuğun annesi yerine geçerdi. Oğlanın hanımı da bu babanın gelini kabul edilir, dolayısıyla, boşandıktan sonra gelini ile evlenmesi mümkün olmazdı.
Peygamberimiz de (a.s.m.) Zeyd bin Sâbit’i kendisine evlâtlık olarak almıştı.
Hz. Zeyd küçük yaşta köle olarak satılmış, Hz. Hatice de onu satın almıştı. Daha sonra onu Peygamberimize hediye etmişti. Hz. Zeyd, Peygamberimizin (a.s.m.) hizmetinde bulunurdu.
Babası ve amcası, kurtarma akçesi karşılığında onu Peygamberimizden (a.s.m.) istemeye geldiklerinde Peygamberimiz Hz. Zeyd’i serbest bıraktı. Fakat Zeyd, Peygamberimizi babasına ve amcasına tercih ederek onun yanında kalmayı kabul etti.
Bundan sonra Peygamberimiz onu kölelikten azad etti. Hazır bulunan cemaate hitap ederek, “Şahit olunuz, Zeyd benim oğlumdur, ben onun vârisiyim, o da benim vârisimdir” buyurdu.
Bunun üzerine babası ve amcası memnun olarak ayrıldılar. Bundan sonra Hz. Zeyd Peygamberimizin (a.s.m.) evlâtlığı oldu. “Muhammed’in oğlu Zeyd” diye çağrılmaya başlandı.
Hak din gelince, Cahiliye devrinde yapılan ve uygulanan âdet ve alışkanlıklar birer birer değişiyor, insanlara meşru olan yol gösteriliyor, bâül ve haksızlıkların yerini hak ve adalet esasları alıyordu.
Cahiliye âdetlerinden birisi de o zamanki uygulanış şekliyle evlâtlık kurumuydu.
İnsan tabiatına aykırı düşen bu uygulamayı Cenâbı Hak hem açık emirle, hem de Peygamberi üzerinde fiilî uygulamayla kaldırdı.
Bu konudaki âyetin meali şöyledir:
“Allah, evlâtlıklarınızı oğullarınız gibi tutmanızı meşru kılmadı. Bunlar, sizin dillerinize doladığınız boş sözlerdir. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir. Onları (evlât edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yoktur.”
İşte bu âyet-i kerime ile evlâtlık âdeti kaldırılmış oldu. Meşru olmayan bu âdet haram kılındı. Çünkü, evlâtlıkla ne hakiki bir evlât olunur, ne de evlâtlık edinen kişi gerçek bir baba olur.
Bu yasaklama ve “Sen benim oğlumsun” demekle hiçbir çocuğun gerçek bir evlât olmadığı hususunda Peygamberimize Allah’ın emirleri bildirildi. Evlâtlığın boşadığı hanımın “babalık” tarafından nikâhlanmasmm meşru sayıldığı açıklandı.
Evlâtlık kurumunda şu sakıncalar bulunduğu için dinimizce yasaklanmıştır.
Önce meşru olmayan bir yolla başkasının çocuğunu kendi evlâdı yerine getirerek haksız ve sahte bir uygulama yapılmaktadır. Yabancı bir çocuğu evlât kabul etmek fıtratı değiştirmektir. Mukaddes olan nesil meselesini bozmak, çocuğun asıl ana babasının unutulmasına sebep olmaktır.
İkinci olarak, bu çocuk büyüyünce aile içerisinde mahremiyet hususlarına dikkat edilmeyecektir. Tesettür, bakma ve temas gibi durumlara uyulmayacaktır. Erkekse ailenin bütün kadınlarıyla bir arada bulunacak, kızsa ailenin bütün erkekleriyle birlikte yaşayacaktır.
Halbuki, ister kız olsun ister erkek; evin hanımı annesi olmadığı gibi, o ailenin akrabası da evlâtlığın ailesi sayılmaz, bir yabancıdan farksızdır. Bunlar büyüyünce aile içinde bulundukları sürece devamlı haramla yüz yüze bulunacaklardır.
Başka bir sakınca da, evlâtlık olarak alınan çocuk mirasa ortak olacaktır. Böylece daha yakın akrabalar kısmen veya tamamen mirastan mahrum kalacaklardır.
Hakları çiğnenen mirasçılar bu çocuğa bir düşman gözüyle bakacaklardır. Çünkü, evlâtlık gerçekte miras hakkına sahip değildir.
İşte bütün bu sakıncalardan dolayı dinimiz evlâtlık almayı tavsiye etmemiştir.
Ancak, bahsi edilen bu evlâtlık meselesinden ayrı olarak, insanın bir yakınının, bir dostunun çocuğunu himayesine alması, kimsesiz ve yetim bir çocuğu alıp evlâdı gibi onu sevmesi, yedirip içirmesi, terbiye edip okutması bir fazilettir.
Fakat, bu durumda da onu kendisine tescil etmemesi, evlât haklarını ona devretmemesi, mahremiyet meselesine dikkat etmesi gerekmektedir.
Ancak, kişi isterse, hayatta iken malının bir kısmını o çocuğa bağışlayabilir. Veya ölmeden önce malından bir miktar verilmesini vasiyet edebilir. Nitekim, Peygamberimiz birçok hadislerinde kimsesiz çocuklara ve yetimlere bakanlara Cenneti müjdelemiştir.