Psikolojik Danışman ve Rehberlik Uzmanı Yunus Yeğin, velilerin öğrencilerin ödevlerini yapmaması konusunda uyarıda bulundu.
Çocukları yeni okula başlayan velilere “uyum” ve “destek” konusunda tavsiyelerde bulunan Psikolojik Danışman ve Rehberlik Öğretmeni Yunus Yeğin, velilerin ödevleri yapmamaları konusunda uyarıda bulundu: “Çocuğun defteri güzel olsun, yazısı düzgün olsun, yıldız alsın gibi düşüncelerle hiç bir şekilde velilerin ödev yapmasını istemiyoruz. Eğri ve yamuk olsun, eksik olsun hatta. Ama çocuk kendisi yapsın”
Şanlıurfa’da öğrenci sayısı 608 bine dayandı ve bunlardan on binlercesi ilk kez okulla tanıştı. Her bir çocuğun ayrı ayrı sıkıntıları ve sorunları olabiliyor. Burada öğretmenlere ve ailelere düşen görev ise el birliğiyle çocukları eğitim ve öğretime hazırlamak. Ama nasıl? Şuurlu Öğretmenler Derneği (ÖĞ-DER) Şanlıurfa Şubesi Başkanı ve Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmeni Yunus Yeğin, yeni eğitim-öğretim yılının başında özellikle çocuğu okula yeni başlayan velilere bazı tavsiyelerde bulundu. Gazete İpekyol’a konuşan Yeğin, çocukların okula, öğretmene ve ödevlere uyumu ile velilerin çocuklarına nasıl davranması gerektiğini anlattı.
Yeni okula başlayan bir çocuğa ailesinin ve öğretmenlerin yaklaşımı nasıl olmalı?
Bilindiği gibi her sene okullara yeni kayıtlar yapılıyor. Bunlar çoğunlukla birinci sınıf oluyor. Geçen yıl ve bu yıl yapılan yasal değişiklik ile okula başlama yaşı biraz aşağı çekildi. Bundan dolayı aileler ikilem arasında kaldı. Çocuğu okula kaydetme noktasında bazı tereddütler yaşıyorlar. 72 aylıktan küçük çocuklarda artık okula kayıt edilebildiği için bu çocuklar okula uyumda biraz zorlanıyor. En önemli sorunlardan bir tanesi bu. Genel olarak şunu da söylebiliriz birinci sınıf çocuğu 72, 65 aylık da olsa okula yeni kayıt oldukları zaman mutlaka bir uyum sorunu yaşıyorlar. Bu kaçınılmaz şekilde yaşanıyor. Bunu biz mümkün olduğunca tolere etmeye çalışıyoruz. Bu konuda en önemli etken öğretmenlerin tutumu. İlk defa sınıfa gelmiş ve ilk defa kurallı bir ortamla karşılaşmış çocuk. Belki bir öncesinde ana sınıfı eğitimi almış ama okul ortamı ana sınıfı ortamı gibi değil. Ana sınıfı oyun ortamı, okul ortamı ise daha çok kurallar ile yapılandırılmış bir ortam. Öğretmen ilk defa kurallarla yapılandırılmış bir ortamla karşılaşan çocukla ilişkisini çok iyi kurması lazım. Tamamen sevgiye, saygıya, kabul etmeye dayalı. Dışlayıcı, korkutucu ve bağırıp çağırmadan bunu yapabilirse eğer çocuğun uyum sorunu biraz daha kısalabiliyor. Fakat her ne şekil olursa olsun ailelere şunu söyleyebiliriz bir kere üç-dört hafta çocuklar mutlaka uyum sorunu yaşıyorlar. İlk gün okulu çok sevse bile ikinci gün, birinci hafta veya ikinci hafta belli sorunlardan dolayı çocuk okula gitmek istemeyebilir, tepki koyup direnç gösterebilir. Bu tür durumlarda kesinlikle yılmadan, mümkünse psikolojik danışmanlardan uyumla alakalı destek alabilirler. Bu desteğe sınıf öğretmenlerini de katabilirler. Ama destek alsalar da almasalar da çocuk ilk dört hafta içerisinde belli başlı uyum sorunları yaşayacaktır.
Ailelere ne düşüyor bu uyum sağlama konusunda?
Bununla ilgili asıl uyum sorununu yaşayan çocuklardan ziyade anne ve babalardır. Veliler gelip sınıfta oturmak istiyorlar. Çocukları ağlıyor diye dışarı çıkmak istemiyorlar. Dolayısıyla öğretmeni zor durumda bırakabiliyorlar. Bunu yapmalarını önermiyoruz. Çok direnç gösteren ilk defa okulla tanışmış çocukların ilk üç gün o da öğretmen izin verdiği takdirde sınıfta oturmalarına bir şey demiyoruz. Ama bunu da yaparken çocukla pazarlık yapmaları lazım. Çocukla çok açık olarak pazarlık yapacak ve şunları demeli; ‘seninle beraber oturacağım, derse beraber katılacağız ama sen karar verdiğin zamanda ben evime gitme durumunda kalacağım’ şeklinde olmalı. Bunu çocuğun güvenini pekiştirme adına yapmalıyız. Zaten çocuk ikinci ve üçüncü günden sonra arkadaşları ile ilişkisini geliştirdiği andan itibaren annesine ‘sen neden burada oturuyorsun gidebilirsin’ diyebiliyorlar. Bu yöntem kullanıldığı takdirde bir sorun yaşanmıyor. Ama çok spesifik olarak bu uyum sorunu uzayabiliyor. O durumda mutlaka okul psikolojik danışmanlarına, rehber öğretmenlerine özellikle ailelerin destek almalarını öneriyoruz.
Peki çocuk aileden ayrılmak istemiyor ve ciddi direnç gösteriyorsa aileler ne yapmalı?
Birinci sınıfta en büyük nedenlerden birisi bu. Aslında bunun bir arka planı var. Aileler genellikle çocukların okul çağına kadar olan süreçte çocukların bütün işlerini aileler yapıyor. Dişini fırçalama, tuvalet alışkanlığı, elini yıkama, yüzünü yıkama, kıyafetini değiştirme gibi öz bakım becerilerini geliştirmelerine çok fırsat göstermiyor. Bu şekilde büyüyor ama okula gittiği zaman artık bunların hepsini kendisi yapması gerekiyor. Tuvalete gidecek, temizliğini yapacak, normal beslenmesini yapacak. Çünkü bunu okulda yapacak birisi yoktur. Kendisi yapması gerekiyor ve bununla karşılaştığı zaman bocalayabiliyor. Bunun içinde aileler şunu öneriyoruz, okul çağından önceki dönemlerde mutlaka çocuğa egzersiz yaptırmaları lazım bununla ilgili. Çocuk öz bakımını kendisi yapabilir. Yaşı, zihni ve psiko-sosyal gelişimi de buna müsaittir. Eğer fiziksel gelişiminde çok anormal bir gerilik yoksa. Ama diyelim çocuk 7 yaşına geldi ve okula kaydoldu. Uyum sorunu yaşayacak ve buna hazır olmamız lazım. Bu bahsettiğim egzersiz çalışmalarını bu andan itibaren yapabilirler. Bu konuşarak ve uygulamalı yapılabilir. Çocuk okuldan geldikten sonra öz bakım becerilerinin kendisinin yapmasına fırsat tanımak lazım. Ödevler verilecek çocuğa. Çizgiler, yuvarlak çevirmeler, el yazması tarzı yoğun ödevler verilecek. Orada çocuğun becerebileceği her şeyi kendisinin yapmasına fırsat tanımak lazım. Bazı ailelerimiz sanki daha hızlı gelişmesini sağlamak için, çocuk yorulmasın ve çocuğun gösterdiği direnci de kullanarak çocuğun yapması gerekeni kendileri yapabiliyorlar. Bunu yapmalarını hiç önermiyorum. Bırakın eksik dahi olsa çocuk kendisi yapsın. Çünkü çocuğun el ve parmak kaslarının gelişmesi lazım. Bunun tek yolu da egzersiz yapmaktır. Bunun için de çocuğun kendisinin yapmasına fırsat tanımak lazım. Tüm bunların yanında öz bakım çok önemli. Bunları yapmasına izin verirsek bunlar sınıf içindeki davranışlara mutlaka yansıyacaktır.
Evde özel olan çocuk, okula geldiği zaman bu özel olma durumu ortadan kalkıyor. Bu durumun ortadan kalkması çocuğun psikolojisini nasıl etkiler?
Aslında bakarsanız tüm ailelerin çocukları özeldir. Çocuğun kendi evi ve ailesi içersinde özel olarak yetiştirilmesine kimse bir şey diyemez. Herkesin çocuğu kendine özeldir. Ama çocuğun sosyal ortama girdiği andan itibaren oradaki özel olma durumu evde kalması gerekir. Birçok arkadaşı ve akranları ile beraber aynı şartlar altında, aynı lavaboyu kullanacak, aynı kantinde sıraya girecek. Kimse ona beslenmesini yedirmeyecek. Çocuğun önceden buna hazır olması lazım. Aile bahsettiğim gibi çocuğun öz bakımını kendisinin yapmasını sağlar ise özel olması ayrı bir şey, kendisinin yaş durumuna göre yapması gerekenleri yapması ayrı bir şey. Özel olması bunları yapmasına engel değildir. Küçük yaş grubu yani ergenlik öncesi çocuklar söylediğimiz şeyleri çok fazla kaale almıyorlar. Daha çok yaptığımıza yani davranışımıza bakıyorlar. Özellikle birinci sınıf çocukları ailenin ona göstermiş oldukları tepkilere çok fazla bakıyorlar. Diyelim ki yapması gerekeni yapmadığı zaman vereceği ceza, uygulayacağı yöntemler. Ailelerin uygularken mutlaka eğitim biliminin koymuş olduğu ana ilkeleri bir kenara koymadan yapması lazım. Ceza verecekse cezayı, ödülse ödülü hep anlatırlar. Üstün Dökmen hocanın çok sık kullandığı bir şey var, Amerikalı profesörler Türk profesörlere şöyle bir ders vermişler; çocuğun birisi koltuktan yukarı çıkmaya çalışırken bizim Türk profesör de tevafukken oradaymış. Tutup çocuğu koltuğun üzerine oturturmuş çocuk rahat çıksın diye. Amerikalı profesör çok bozulmuş ve buna tepki göstermiş. Sen bunun belki bedensel, sosyal, psikolojik, sosyal gelişimini onlarca yıl geriye attın. Halbuki bunu kendisi çabalayarak oraya çıkmalıydı. Bu hikaye hep anlatılır. Dolayısıyla çocuğun yaş grubunun genel gelişim dönemine uygun davranışları becerebilir. Ailelerin sabır ile bunlara fırsat tanıması lazım. Bunları yaptığı zaman çocuğunu özel yetiştirmesinde bir engel yoktur. Ama şöyle düşünülmesin mesela diyelim ki bir ailenin çocuğuna çok az ilgi ve alaka gösterdiğini görüyoruz, bir diğer aile ise çok fazla ilgi gösteriyor. Biz eksik mi yaptık şeklinde düşünülmesin. Hayır eksik yapmıyoruz biz de yeterince ilgi gösteriyoruz. Çocuklar çok hızlı gelişiyor. Özellikle okul çağından ergenlik dönemine kadar çok hızlı ve ani gelişim alanları sergileyebiliyorlar. Bu yüzden birçok şeyi kendileri becerebilmesi lazım. Mesela hiç beklemediğimiz hayaller kurabilirler. Hiç kimsenin bekleyemediği bir şey söyleyebilirler. Orada göstereceğimiz tepki çocuğun zihinsel gelişimine katkı olacak bir tepki olmalı. Diyelim ki çocuk uçaktan veya uçağın tekerlerinden bahseder. Orada ailenin ve öğretmenlerin göstereceği tepki çocuğun zihinsel ve hayal dünyasını engelleyecek mi, destekleyecek mi bu çok önemlidir. Ailelerin buna karar vermesi lazım.
Peki hangi şartlarda aile psikolojik desteğe başvurmalı?
Öncelikle psikolojik desteğin verilebilmesi için çocuğun normal olması gerekiyor. Diyelim ki çocuk anormal davranışlar sergiliyorsa, şiddet eğelimi varsa bu çocuğun mutlaka psikiyatrik bir destek alması lazım bu da klinik ortamda olur. Dolayısıyla çocuklarımızı her şarta okul rehberlerinde destek almaları mümkündür. Okul rehberlik servisini aşan bir durum ortaya çıkmış ise zaten yönlendirme yapılır. Eğer klinik ortam ihtiyacı yoksa psiko-sosyal sorunların tamamen okulda çözülmesini öneriyoruz.
Aileler ne kadar müdahil olmalı ödev gibi konularda mesala?
Özellikle birinci sınıf öğrenci ailelerinin tedirgin olduğunu görüyorum. Benim çocuğum da bu yıl birinci sınıfa başladı. Biz kapıdan içeri bırakıp çıkıyoruz. Kendisi becerebilsin, kendisini ifade edebilsin yada edemesin bir gün sonra eder zaten. Dolayısıyla çok tedirginliğe gerek olmadığını düşünüyorum. Ama dediğim çok ekstra bir durum olursa mutlaka okul rehberlik servislerinden destek almalarını öneriyorum. Birinci sınıf çok önemli bir sınıf. Çocuğun henüz kavramlarla tanışmış olduğu bir sınıf. Özellikle birinci dönemin ortalarına kadar yazıp çizme çalışmaları yapacak. O arada çocuğun kas gelişiminin sağlıklı olabilmesi için mutlaka öğretmenlerin okulda verecekleri ev ödevlerini çok iyi takip etmeleri lazım. Takipten kasıt kendilerinin yapmaları değil. Çocuğun defteri güzel olsun, ödevi güzel olsun, yıldız alsın gibi düşüncelerle hiç bir şekilde velilerin yapmasını istemiyoruz. Eğri ve yamuk olsun, eksik olsun hatta ama çocuk kendisi yapsın. Ama ailenin desteklemesi ve pekiştirici şeyler yapması çocuğun davranışını katlayacaktır. Çocuğu ödüllendirilmeliler. Eğer çocuk ödev yapmaktan soğur ise ileriki sınıflarda sorun yaşar.
Beslenme alışkanlıkları nasıl olmalı?
Öncelikle evde beslenme alışkanlığının olmasını istiyoruz. Abur cuburlar, cipsler, kola gibi şeyleri hiç önermiyoruz. Aile mutlaka evdeki beslenmesini okula taşıması gerekir. Mutlaka sebze ve meyve olmalı. Gerekirse bununla ilgili bir destek almalı. Çocuğa evde sağladığı beslenmeyi okula taşımalı. Aksi halde çocuğun gideceği yer okulun kantinidir. Bu hiçbir şekilde sağlıklı beslenmeyi getirmez. Aile zorla bile olsa bunu alıştırmalı çocuğa.