Çocuk eğitiminde geç mi kaldınız?
Çocuklar küçük ve sevimli haldeyken anne-babalar onlara zaman ayırmaz, ilgilenmez, ellerini boyunlarına atmaz, kucaklamazlarsa, büyüdüklerinde daha fazla zaman ayırmak zorunda kalırlar, ama bu da çok acılı olur. Sevgi dövünme haline dönüşür.
(Û adyoda çocuk eğitimi üzerine konuşan iki eğitimciyi dinlemiştim.
Elli yaşın üstünde, binlerce insan yetiştirmiş, kendi çocuklarını da belli bir yere getirmiş iki insanı. Her ikisi de sevgi aşılıyor, etraflarına sevgi saçıyorlardı.
Biri diğerine sordu: “Çocuklarınızı yetiştirdiniz, onlar şimdi büyüdüler. Diyelim ki, şimdi evlenmiş olsaydınız, hangi hataları yapmam derdiniz?”
Şu iki tespiti ifade etti diğeri:
“Bazı dualar belirlerdim. Hep beraber ezberlerdik, birlikte belli zamanlarda okurduk.”
“Şu anda okumuş olduğum imanî eserleri (Risale-i Nur gibi) oturur, birlikte okurduk. Bu zamana kadar hep başkalarına okuduk, başkalarıyla okumaya çalıştık. Vatan kurtarmak için didindik durduk, bir de baktık ki, kendi ailemizi, çocuklarımızı ihmal etmişiz.”
Sohbet şöyle devam etti.
12-15 yaş arasındaki çocuklar zaman içinde anne-babalarını usandırabiliyor, bizi caydırabiliyorlar, ilgilenmeyince de uzaklaşmaya çalışıyorlar. Bu durumda ne yapacağız?
O kaçtıkça biz yaklaşmalıyız. İletişim kurmalıyız. İletişimin kaynağı da sevgidir.
Çocuk babadan uzaklaştıkça baba yaşında birisine yaklaşabiliyor. Anneden uzaklaştıkça anne yaşında birine yaklaşıyor, onun yanlış telkinleriyle kendini şekillendiriyor.
Anne-baba ile çocuklar arasında güvenin yerleşmesi lâzım. Çocuklar anne-babalarına güvenemiyorlar. Sırlarım vermiyorlar. Böyle olunca da başkalarının kucağına düşüyorlar. Bunun için anne-babanın çocuğun hatalarına karşı daha anlayışlı ve soğukkanlı olmalıdır.
Güven unsurunun kurulması için de mutlak surette şartsız sevgi olmalı. Her ne pahasına olursa olsun sevmeliler birbirlerini.
Çocuklarımıza sevgiyi nasıl göstermeli?
• Arkadaş olacak kadar, çekinmeden, korkmadan, endişe duymadan sırlarını bize açacak kadar bir samimiyet kurmalı.
• Çocukları sıkmamalı. Onlarla beraber olmalı, birlikte yemek yemeli, gezmeli, oynamalı, gülmeli.
• Çocuk avucunuzun içindeki serçe gibi olmalı, fazla sıkınca canım çıkarırsınız. Avucunuzun içini yuva gibi görmeli, güven duymalı size, ısmmalı. Öyle bir zaman gelmeli ki, artık size güvenmeli, avucunuzu açsanız bile uçup gitmemeli.
• Sır tutacak, güven duyacak kadar çocuğu ciddiye aldığınızı göstereceksiniz. Daha açık söylemek gerekirse, onu adam yerine koyacaksınız.
• Evdeki eğitimi kontrol altına almalı. Mesela televizyonu denetim altına almak gerekir. Çünkü bu alet entrikacı bir hırsız gibi çocuklarımızı çalıyor.
• Sevgi ortamının oluşması için her ailede bir okuma saati olmalı. En az on beş dakika birlikte okumalısınız. En küçüğün anlayabileceği bir kitabı seçmelisiniz. Kitabı sırayla okumalısınız. Çocukların düşüncelerini, ne anladıklarını sormalısınız. Onların getirecekleri yorumlara siz de şaşıracaksınız. Böylece birbirlerinizi keşfedersiniz. Birbirinizi seversiniz. Bu ortamdan sevgi ilimle birlikte çıkar.
• Çocuklar küçük ve sevimli haldeyken anne-babalar onlara zaman ayırmaz, ilgilenmez, ellerini boyunlarına atmaz, kucaklamazlarsa, büyüdüklerinde daha fazla zaman ayırmak zorunda kalırlar, ama bu da çok acılı olur. Sevgi dövünme haline dönüşür.
Aile içinde kopukluklar nasıl oluşuyor veya nasıl görülüyor?
Beraberken ayrı yaşamak şeklinde görülüyor. Eşler aynı yasüğa baş koyarlar, ama zihinler ayrı şeyleri düşünür, başka dünyaların insanı olurlar. Kafalar yan yana, ama düşünceler apayrı. Bunun için gözlerimizle, kulaklarımızla bir araya gelelim.
Çocuk küçük yaşta iken vücutları küçük, ama kulakları bir testi kadar büyüktür. Her şeyi dinler, anlar, fakat ifade edemez.
Asıl eğitim, evlenir evlenmez başlıyor. Çocuğumuzu doğuma kadar hazırlayacağız. Ana karnındaki yedi aylık bebek annesinin hal ve hareketlerinden etkileniyor.
Her şeyin başı sevgi eğitimi. Bu nasıl gerçekleşecek?
Bir baba veya anne olarak:
“Benim yüzüm gülüyor mu?”
“Bağırıp çağırıyor muyum?”
Seven bir insan bağırarak sevgiyi öğretemez, öğretse de tesir etmez, yapmacık kalır.
İnsan eşini sevdiğini belli etmeli. Çocuklar bunu hissetmeli, görmeli. Çünkü eşine sevgi gösteremeyen bir insan çocuğunu sevemez.
Çocuk ne kadar asi olursa olsun, anne-baba ona sevgi sözcükleriyle hitap etmeli.
İman etmeye yanaşmayan, gemiye binmeye yaklaşmayan oğluna Nuh Aleyhisselâm “Yâ büneyye” diye hitap ediyordu. “Yavrucuğum, oğlum!” diye davet ediyordu.
İbrahim Aleyhisselâm, put yapıp satan ve oğlunun iman telkinlerine yanaşmayan babasına “Yâ ebetî” diyordu. “Babacığım!” diyerek hitap ediyordu.
Yine İbrahim Aleyhisselâmdan bir örnek. Aldığı İlâhî emir üzerine oğlu İsmail’i kurban etmek ister. Konuyu oğluna açar, nasıl karşılayacağını öğrenmek ister. Gencecik İsmail, “Yâ ebetif’al mâ tu’mer” cevabını verir. “Babacığım! Emredileni yap!”
Teslimiyetin zirvesi. İbrahim Aleyhisselâm babasına nasıl hitap etmişse, yıllar sonra oğlu da kendisine aynı şekilde hitap ediyor. Sevgi eğitimi babadan oğula geçen en güzel ve en kalıcı bir miras…
Baba anlayışlı olmuyorsa, çocuk anlayışlı olmalı.
Aile fertleri içinde anlayan anlayışlı olmalı. Sevgiyi hisseden, hissettirme çabasına girmeli.
Ne pahasına olursa olsun sevgi.
Her şeyden önce insan kendini yetiştirmeli. Başkasından bir şey beklemeden, “Okul beni yetiştirsin, annem babam beni yetiştirsin” demeden…
Açıkçası ve kestirme yoldan “Bu dünya nefreti götürmüyor.”