Evdeki uyuşturucudan nasıl kurtulabiliriz?
Uyuşturucu denince, akla ilk olarak esrar, eroin gibi bağımlılık yapan maddeler geliyor. Fakat adı konmamış veya yasak uyuşturucular listesine girmemiş öyle uyuşturucular var ki, bunlar onlardan daha zehirli, daha tehlikeli, daha acımasız ve daha çok bağımlılık yapıyor.
p vdeki uyuşturucular neler mi? Bunlar o kadar meşhur ki, bir ipucu verecek olsak, devamını sizler peş peşe sıralarsınız. İsterseniz, önce bir kısmını sıraya dizelim:
İçerideki uyuşturucular, dışarıdaki uyuşturucular.
Resmî uyuşturucular, yan resmî uyuşturucular.
İçerdeki uyuşturucular, bir başka ifade ile evimizdeki uyuşturucular:
Bu tarife girenlerin başında televizyon birinciliğe oturur.
Evin en baş köşesine kurulur. Zaten ev onun konumuna göre dizayn edilmiştir. Vitrin, koltuk, kanepe, sandalye ve masa onun etrafında dizilmiştir. Kumandaya basılır basılmaz perde açılır.
Bütün sesler kesilir, konuşmalar biter, sohbetler durur, misafirler unutulur, büyükler sıradan kişiler olur, anne-baba görevi bırakır, evlenene kadar göz, kulak, akıl ve beyin varsa hepsi ona kilitlenir, sihirli kutuya büyülenip kalırlar.
Fertte, ailede ve toplumda bütün gündemi o belirler, konuları o tespit eder, markaları o lanse eder, bakış açısını o sınırlar, hükmü o verir, kaideyi o koyar, hatta hükümeti o düşürür, o kurar. “Kitle iletişim aracından” ziyade “kitle uyuşturucu aracı” haline gelmiştir.
Bu alet bir zamanlar tek kanaldı ve TRT idi, resmî himaye altında görev yapardı. Şimdilerde açtığı çığırda yol alanlar onu da gölgede bıraktı. Bir iki kanalı istisna tutmak gerekir mi, bilmiyorum.
Evimizdeki uyuşturucuların arasında gazete ve dergiler ikinci sırayı alır.
Ailenin en müsait olduğu, birbirleriyle ilgilenmek için fırsat buldukları Pazar günlerinde eve giren gazeteler ekleriyle birlikte sehpanın, koltuğun üzerlerini doldurur. Ailenin en küçüğünden en büyüğüne kadar her ferdi meşgul edecek bir sayfa ve bir ek mutlaka vardır. Çünkü plan ve sayfa düzeni ona göre düşünülmüştür.
Para verilerek eve sokulan gazeteler ve dergiler, şayet ar ve haya damarını çatlatıyor, edep ve terbiye sınırlarını zorluyorsa zaten “madde” etkisini göstermeye başlamış demektir. Bu ifadelerden gazete ve dergiye karşı çıktığım anlaşılmasın, ben “seyirlik” olanlarından söz ediyorum.
Bir de dışarıdaki uyuşturucular var ki, onlar zaten sıradanlaşmıştır. Tabii ve normal bir boyut kazanmıştır.
Mağaza vitrinleri mi dersiniz, birbiriyle yarışan tabelâlar mı dersiniz, gazete bayilerinin önünde dizilmiş sadece göze ve nefse hitap eden mevkuteler mi dersiniz, özellikle yaz günlerinde giyinmek için değil, sırf teşhir maksadıyla giyinerek cadde ve sokakları yürünmez hale getiren kaldırım mankenleri mi dersiniz?
Her biri kendi fonksiyonunu ve görevini eksiksiz yapar, akıl ve beyinleri uyuşturur, tek bir cepheye yönlendirir, üstelik bu “uyuşturucular” parasızdır da…
Resmî uyuşturucular:
Tek yönlü, alternatifsiz, mecburiyete dayanan, baskıyla ayakta duran, düşünceyi susturan, akıl ve manüğı çalıştırmayan, çağın dışında kalmış, hantallaşmış, öğrencinin ne dünyasına, ne de âhiretine hiçbir getirisi olmayan, “sistem” kelimesinden nasibini almayan, inandırıcılığını yitirmiş eğitim düzeni.
Öğrencinin aklı alsm almasın, mantığı kabul etsin etmesin, dayatmaya dayalı tarih, biyoloji gibi dersler; gerek okul hayatında, gerekse okul dışında hiçbir fayda sağlamayan lüzumsuz kitapların okutulması ve derslerin verilmesi, bazı kişileri gerçekten sevmese de sevmeye zorlanması, eğitim süresince öğrencinin ailesi ile okul ve öğretmeni arasmda ikilem yaşaması; kabiliyet ve becerilerine göre değil de, telkin ve mecburiyete dayanan branş seçimi gibi adı konmamış “uyuşukluk uyuşturucu’Tar öğrencinin hem aklını köreltiyor, hem beynini, hem de kabiliyet ve geleceğini dumura uğratıyor.
Kendisine, ailesine, topluma ve milletine bir şey veremeyen milyonlara varan öğrenci kitlesi, acaba gerçek maddi uyuşturucu alsalar farklı mı olacaklardı?
Uyuşturucu bağımlısı bir genç sonunda kendi kendini mahvederken, böyle düzensiz bir eğitimle yetişen insan zincirleme zarar veriyor.
Yan resmî uyuşturucuyu hepiniz biliyorsunuz. Futbol, piyango, loto-toto gibi oyunlar sadece ilk anda akla gelebilenler.
Birer “milli” uyuşturucu özelliği taşıyan bu oyunlar kitleleri toplu bir şekilde uyuşturuyor, bağımlılık derecesine getiriyor, zaman oluyor maddi olarak cinayete dahi sebep oluyor.
Herkesin malûmudur: On binlerce insanı beşik gibi sallayan taraftarları birbirine düşman haline getiriyor, kendinden geçen kişiler birbirlerine ağza alınmadık en müptezel laflarla saldırabiliyorlar, sadece takımların renk farklılığı, en küçük şakalar ve sataşmalar insanların gözlerim kan bürüyebiliyor.
Galip takım taraftarları gece yarılarında cadde ve sokakları geçilmez hale getiriyor, şehrin huzur ve sükununu kaçırıyor, trafiği alt üst ediyor. Bu kadar aşırılıklara ne polis müdahale ediyor, ne kanun bir yasaklama getiriyor. Herkesin ettiği kendi yanma kâr kalıyor.
Ya toptan bir milleti uyuşturanlara, körpecik dimağları uyuşturanlara, gözümüzün içine baka baka halkı uyutan ve uyuşturan, hükümeti, devleti ve koca ülkeyi bir asra yakın bir süredir uyuşturan, Müslümavian uyuşturan, hatta dünyayı uyuşturan vicdansız uyuşturuculara nasıl tedbir almalı? Her halde bunlar için “Yaşasın zalimler için Cehennem” demeli.
Şu hükmü vermek sanırım erken olmaz:
Asıl uyuşturucular, adı uyuşturucu olmayan uyuşturuculardır. Uyuşturanlar, uyuşturucudan tehlikelidir. Uyuşturucunun değil, uyuşturanların kökünü kesmeli, böylece sadece müptelalar değil, bütün bir millet, hatta insanlık kurtulur.
Gerek asıl uyuşturucular, gerekse adı uyuşturucu olanlar olsa olsa altmış yetmiş yıllık bir hayatı tehdit ediyor, geçici bir hayatın mahvına çalışıyor. Ama içimizde, benliğimizde ve bünyemizde öyle bir uyuşturucu var ki, hem dünyamızı mahvetmeye çalışıyor, hem de ebedî hayatımızı tehlikeye atıyor.
Aslında bu uyuşturucu, hepimizi uyutuyor, uyuşuk hale getiriyor: Nefis.
Evet, nefsine uyan, nefsinin emrinde çalışan, nefsiyle barışık yaşayan, hiçbir sınır ve yasak tanımadan nefsinin her isteğini yerine getiren, kumandayı nefsinin eline veren, her şeyi nefsini tatmin etmek için seven insan farkında olmadan uyuşmuştur, madde almadan uyumuştur ve uyanması için Azrail bile yetmez.
Evet, Kur’ân hepimizi uyarıyor:
“Ey insanlar! Rabbinizin emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakının. Ve öyle bir günden korkun ki, ne babanın evlâdına, ne evlâdın babasına hiçbir faydası olmaz. Allah’ın vaadi şüphesiz haktır. Sakm dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da Allah’ın azabını unutturup sadece affına güvendirerek sizi isyana sürüklemesin.”
“Ey iman edenler! Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakının. Herkes yarın için ne yaptığına baksın. Muhakkak ki, Allah ne yaptığınızdan hakkıyla haberdardır.”
“Allah’ın dinine sarılıp birlik olduğunuz gibi, içinizden bir de öyle bir topluluk bulunsun ki, onlar insanları hayra çağırsın, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırsın. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendisidir.”
Son olarak namluyu kendimize mi çevirsek acaba?
Kimseyi suçlamaya hakkımız yok, biz kendi kendimizi uyuşturuyoruz aslında. Çoğunlukla uyuşturulmaya hazır gibiyiz. Tepkisiz, nemelazımcı, vurdumduymaz, çıkarcı, gemisini kurtaran kaptan yapılı bir vasıf taşıyorsak bizi kimsenin uyuşturmasına gerek yok…
Rabbim, hepimizi, uyuşturucudan, uyuşturuculardan, uyuşmuşluktan, uyuşukluktan korusun.