beşinci sohbet
Abdülkâdir Geylânî (r.a.)
12 Şevval 545 Salı günü akşamı medresede şöyle sohbet etti:
Oğlum! Allah’a kulluk nerede? Kulluğu hakkını vererek yerine getir ve diğer bütün işlerinde yetecek miktarla kanaat et. Sen Efendisinden kaçmış bir kölesin. O’na dön, emrini yerine getirip yasaklarından uzak durarak, yazgısına sabredip şikayet etmeyerek O’nun önünde eğil. Efendine kulluğun lâyıkıyla olup herşeyin yeter miktan Hak’tan sana gelince Allan (c.c.) “Allah kuluna kâfi değil midir?”19 buyurur. Senin O’na kulluğun sağlam olunca seni sever, kalbinde onun sevgisi güçlenir ve hiç uğraşmadan ve başkalanyla beraberlik istemeden seni kendine
yaklaştırır. Böylece bütün hâllerinde ondan hoşnut olursun. Artık bütün genişliğine rağmen yeryüzünü sana der etse, kapıları teker teker yüzüne kapasa ona kızıp da başkasının kapısına gitmez, başkasının yemeğini yemez, Musâ’nm kervanına (a.s.) katılırsın. Şöyle ki Allah (c.c.) onun hakkında “Süt anneleri ona önceden haram kılmıştık’™ buyuruyor. Rabbimiz herşeyi görür, her yerde hazırdır, herşeyi gözetleyendir ve herşeye yakındır. Siz ondan bağımsız kalamazsınız. Allah’ı tanıdıktan sonra inkâr etmek de ne oluyor?
Yazık be sana! Allah’ı tanıyor, sonra dönüp inkâr ediyorsun. Ondan yüz çevirme. Aksi takdirde bütün hayırlardan yoksun kalırsın. Dâima O’nunla beraber ol ve O’nsuzluğa katlanma. Bilmez misin ki sabreden başarır. Bu gaflet, bu acelecilik nedir? Allah (c.c.) “Ey iman edenler!Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah ‘tan korkun ki başarıya erişebilesiniz buyurmuştur. Sabır hakkında Kur’ân’da pek çok ayet vardır. Bu âyetlerde sabrın güzelliğinden, sabredenlerin alacağı mükâfattan ve her iki cihanda rahat edeceklerinden söz edilir. Sabırdan ayrılmayın, her iki cihanda iyilik görürsünüz, vesselam.
Kabirleri ziyaret edin, sâlih kimselere gidip gelin, hayır işleri işleyin. Bu dediklerimi yaparsanız işleriniz yoluna girer. Öğüt verildiğinde ders
almayan, dinlediği tavsiyelere kulak asmayan kimseler gibi olmayın. Dininiz dört şey yüzünden gider:
1. Bildiklerinizi hayata geçirmezseniz
2. Hakkında bilginiz olmayan işler yaparsanız
3. Bilmediklerinizi öğrenmez, câhil kalırsanız
4. İnsanlann, bilmedikleri şeyleri öğrenmelerine engel olur, ayaklanna taş koyarsanız
Ey cemaat! Zikir meclislerine tedavi için değil, rahatlama amacıyla geliyorsunuz. Vaizin vaazını bırakıp hatalarını belliyor, onunla alay ediyor, gülüp eğleniyorsunuz. Siz Allah’a karşı başınızı tehlikeye atıyorsunuz. Vazgeçin bundan, Allah’ın düşmanlarına benzemeyin. Dinlediklerinizden istifade etmeye bakın.
Oğlum! Âdetlere bağlanmışsın, Geçim yollarının yaratıcısını ve O’na tevekkül etmeyi bırakıp geçim yollannın kendisine takılıp kalmışsın. Sen, işe baştan başlamalı ve samimi olmalısın. Allah (c.c.) “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”22 buyuruyor. Allah sizi oyun ve eğlence için, yemek, içmek, uyumak ve evlenmek için yaratmadı.
A gâfıller! Gaflet uykunuzdan uyanın artık. Senin kalbin O’na bir adım atar, O, sana birkaç adım yaklaşır. O, kendini seven kullanyla buluşmaya onlardan daha isteklidir. O, dilediğine hesapsız nzık verir. Bir kulun bir iş yapmasını dileyince onu o işe hazırlar. Bu, suretlerle değil, mânâlarla ilgili bir husustur. Bir kul bu hâle erince ne dünyaya, ne âhirete, ne de Allah’ın dışında herhangi bir şeye dönüp bakar. Sıhhat bulur, mülk ve saltanata erer; zerresi bir dağ, katresi bir derya, yıldızı ay, ayı güneş, azı çok, yokluğu varlık, fenâsı bekâ, hareketi sebat olur. Ağacı yükselip arşa değer, kökü derinlere kadar iner. Dallan ise dünyada ve âhirette devam eder. Peki nedir bu dallar? Hüküm ve ilimdir. Dünya onun gözünde gümüş bir yüzüktür artık. Onu ne dünya, ne de âhiret kendine bağlayabilir. Ne bir hükümdar ve ne de hüküm altında biri ona sahip olabilir. Kimse onu engelleyemez ve tutamaz, bulanık sular da onu bulandırmaz. Kul bu makâma erince halkla beraber olup onları ellerinden tutarak dünya denizinden kurtarabilir. Allah bir kulun iyiliğini dileyince onu insanlara rehber, tabib, terbiyeci, tercüman, kandil ve güneş yapar. Bunu dilerse olur. Dilemezse onu kendi yanında tutup başkalarının gözlerinden uzaklaştınr. Allah’ın, selamet içinde ve tam koruması altında olarak kullarına geri gönderdiği bu insanlar çok nadirdir. Onları, insanlann maslahat ve hidayetine muvaffak kılar. Dünyaya itibar etmeyen, âhiretle; dünyaya ve âhirete itibar etmeyen ise her ikisinin Rabbi ile başbaşa kalır.
Sanki hiç ölmeyecek, kıyamet gününde haşredilmeyecek ve Hakk’ın huzurunda hesaba çekilmeyecek, sırat köprüsünden hiç geçmeyecek
gibi gaflet içinde yüzüyorsunuz. Müslüman ve iman sahibi olduğunu iddia eden sizlerin durumu işte budur. Şayet Kur’ân’la ve bildiğinizle amel etmezseniz ikisi de sizin aleyhinizde birer delil olur. Âlimlerin yanma gelip size söylediklerini kabul etmediğinizde onların meclisinde bulunmanız da sizin aleyhinize bir delil olur. Bunun, kıyamet gününde Hz. Peygamberle (s.a.v.) karşılaşıp söylediklerini kabul etmemek kadar vebali vardır. O gün, Allah’ın celali ve azametinin korkusu bütün insanları sarar. Dünyada hükümran olanlar teker teker yok olup gider, O’nun mülkü ise bakidir. Kıyamet gününde herkes O’na döner, Allah dostlarının mülkleri, izzet ve zenginlikleri ve Allah’ın onlara olan ikramı da o gün meydana çıkar. Kullar, ülkeler ve yerin kazıklan onlann ellerindedir. Yeryüzü onlar sayesinde ayakta durur. Onlar insanlann âmir ve reisi, Hakk’ın sözcüsüdürler. Gerçekten değil, mâna bakımından böyledirler. Bugün mânâdır, yarın ise gerçeğe dönüşür. Kâfirlerle mücadele edenlerin yiğitliği karşı karşıya geldiklerinde gösterdikleri sebat iledir, sâlihlerin yiğitliği; nefislerine, şeytana ve insan şeytanlan olan kötü arkadaşlara karşı durabilmekle, havassın (Allah’ın seçkin kullarının) yiğitliği ise dünyaya, âhirete ve Allah dışında hiçbir şeye değer vermemekledir.
Oğlum! Uyandınlmadan önce kendiliğinden uyan, dindar ol ve dindarlarla düşüp kalk. Çünkü insan olan onlardır, insanlann en akıllısı Allah’a itaat edenler, en câhilleri ise isyan edenlerdir. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Bir kadınla dört şeyden dolayı evlenilir: Malı, ailesi, güzelliği ve dini. Eli toprak olasıca sen dindar olanını seç” buyurmuştur. Hadisteki “Teribet yedâke” (Eli toprak olasıca) ifadesi “fakir düşesin” demektir. (Aynı kökten if âl babından kullanılan) “etrabe” fiili ise “zengin oldu” demektir. Dindar kimselerde hemhâl olur, onları seversen elin zengin olur, gönlün nifaktan kaçar. Münafıklar ise amelsiz riyakârlardır. Allah ancak senden kendi nzası için yaptığın emelleri kabul eder. Amellerinin dış görünüşünü değil, hakikatini kabul eder. Nefsin, şeytanın ve dünyanın hoşlanmayacağı amelleri kabul eder. Amel et ve ihlaslı ol. İşlediğin amele de hiç bakma. Allah, insanlar için değil, ancak kendi rızası için yaptığın amelleri kabul eder.
Yazık sana! İnsanlar için amel işliyorsun ve Allah’ın onu kabul etmesini bekliyorsun. Bu beklenti, boşu boşuna bir hevestir. Oburluğu, şımarıklığı ve aşın sevinci terket. Neşeyi azalt, hüznü artır. Çünkü sen hüzün yurdundasın, zindandasın. Peygamberimiz (s.a.v.) dâima düşünür, az sevinir, çok üzülür, az gülerdi. Gülüşü de sahabenin kalplerini okşamak için küçük bir tebessümden ibaretti. Kalbinde öyle hüzünler ve meşguliyetler vardı ki sahâbe ve dünya işleri olmasa evinden dışarı adım atmaz ve kimseyle oturmazdı.
Oğlum! Allah’la halvetin (başbaşa kalışın) sağlam olunca sırrın ne yapacağını bilemez hâle gelir ve kalbin durulur. Baktığına ibret nazanyla bakarsın, kalbin hep düşünceli olur. Ruhun
ve mânân Hakk’a vâsıl olur. Dünyayı düşünmek bir ceza ve perdedir. Âhireti düşünmekse bilgidir, kalbin hayatıdır. Tefekkür verilen bir kula mutlaka dünyâ ve âhiret hâllerinin bilgisi de verilmiştir.
Yazık sana! Kalbini dünya için harcıyorsun. Halbuki Allah dünyadan sana vereceği kısmeti çoktan belirlemiştir. Kısmetinin sana geleceği zaman da Allah katında bellidir. Talep et veya etme her gün sana yeni nzıklar gelir. Hırsın seni Allah katında da, insanlar katında da rezil ediyor. İmanın eksikse nzık peşinde koşarsın, yeterli ise oturur, aramaya ihtiyaç duymazsın, imanın olgunlaşmışsa uyur, düşünmeye bile gerek duymazsın.
Oğlum! Şakayı, ciddiyi birbirine karıştırma. Kalbin insanlar arasında kendine sağlam bir yer edinmişken Allah’la nasıl bir araya gelebilir? Sen geçim yollarını O’na eş tutuyorsun. Hangi yolla geçim yollannın Yaratıcısı ile birlikte olursun. İçle dış, düşünenle düşünmeyen, yaratılanların yanındakileri yaratıcının yanındakiler hiç yanyana gelir mi? Geçim yollarının yaratıcısını unutup geçim yollarına takılıp kalan, bakiyi unutup fâni ile sevinen kimse ne kadar da câhildir!
Oğlum! Câhillerle arkadaşlık etme ki cehâletleri sana da sirayet etmesin. Ahmakla edilen arkadaşlık aldatıcı bir arkadaşlıktır. Sen, ilimleriyle amel eden imanlı kimseleri arkadaş tut. Bütün işlerinde onların hâlleri ne kadar güzeldir. Onlar, nefis ve hevâya karşı mücadele verip onu ezmekte ne kadar güçlüdür. Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.v.) “Müslümanırı neşesiyüzünde, hüznü kalbindedir” buyurmuştur. Bu kimse, güçlü olduğu için, insanlann yüzüne karşı güler yüz göstermeyi, Allah’la kendi arasında ise hüzünlü olmayı başarabilmiştir. Onun kaygısı sürekli, tefekkürü çoktur, gülmesi az, ağlaması çoktur. Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.v.) “İman sahibinin, rahat etmek için Rabbine kavuşmaktan başka yolu yoktur” buyurmuştur. İman sahibi, güler yüzü ile hüznünü saklar, dışı kazanç uğruna çalışır durur, içi ise Rabbi ile birlikte sükûnet içindedir; dışı ailesi için, içi ise Rabbi içindir. Sırnnı ne ailesine, ne çocuğuna, ne komşusuna, ne de insanlardan herhangi birine açmaz. O, Hz. Peygamberin (s.a.v.) “İşlerinizde, saklamak yoluyla yardım isteyin ” buyruğunu işitmiştir. İçindekini hep saklar. Kendinden geçer veya yanlışlıkla diline bir söz gelirse hemen hatasını giderip ifadesini değiştirir, ağzından çıkanı örter ve ortaya çıkandan dolayı özür beyan eder.
Oğlum! Beni kendine ayna tut, kalbinin ve sırrının aynası, amellerinin aynası. Yaklaş bana. Benden uzakta iken göremediklerini bana yaklaşınca göreceksin. Dinin konusunda bir ihtiyacın varsa benden ayrılma. Çünkü ben Allah’ın dini konusunda senden taraf olmam. Benim Allah’ın dinine dönük bir katılığım vardır. Özü sözü bir olan sert bir elde büyüdüm. Dünyanı evinde bırak ve bana yaklaş. Çünkü ben âhiretin kapısı başında beklemekteyim. Yanımda dur, sözümü dinle ve şu üç günlük hayatın bitip, ölmeden önce benden duyduklarınla amel et. İşin esası Allah korkusudur. Ondan korkmuyorsan dünyada da, âhirette de güvende değilsin. Allah’tan korkmak ilmin ta kendisidir. Bundan dolayı Allah (c.c.) “Allah’tan ancak ilim sahiplen korkar”221 buyuruyor. Allah’tan ancak ilmiyle amel eden âlimler korkar.
Allah dostlan, yaptıklan ameller için Allah’tan bir karşılık beklemezler, tek istedikleri onun yakınlığı ve rızasıdır. Onun sevgisini, aradaki uzaklığın ve perdenin kalkmasını isterler. Dünyada ve âhirette O’nun kapısının yüzlerine kapanmamasını isterler. Dünya, âhiret ve O’nun dışındaki hiçbir şeyle işleri yoktur onlann. Dünya bir topluluğa, âhiret bir topluluğa, Hak (c.c.) da bir topluluğa aittir. Onlar, kesin olarak inanan, Allah’ı tanıyan, seven, O’ndan korkan, önünde saygı ile eğilen ve O’nun için hüzünlenen kimselerdir. Onlar öyle bir topluluktur ki yanlannda kimseler yokken, hatta beden gözleri bile kendilerini görmezken, kalp gözlerinin yanında bulunurken Allah’tan korkarlar. Nasıl korkmasınlar ki O, her gün yeni bir iştedir, değiştirir, birine yardım eder, öbürünü kendi hâline bırakır, kimini öldürür, kimini diriltir, kimini kabul eder, kimini kapısından geri çevirir, kimini yaklaştırır, kimini uzaklaştırır. O, yaptığı hiçbir şeyden sorguya çekilmez.
Allahım bizi kendine yaklaştır, uzaklaştırma. Bize dünyada ve âhirette güzellikler ver ve bizi cehennem azâbmdan koru.