Birinci Sohbet
Efendimiz Şeyh Muhyiddin Ebu Muhammed Abdülkâdir (r.a.) Ribat’ta 13 Şewal 545/1150 Pazar günü şöyle sohbet etti:
TJ* aderin vakti gelip gerçekleşince Allah’tan şi- kayetçi olmak dinin, tevhidin, tevekkül ve İhlasın ölümüdür. İnanan gönül bunun niye ve nasıl olduğuna bakmaz, sadece “Gözüm, başım üstüne” olana nza gösterir.
“Ribat” sufılerin buluşup konuştuğu, meselelerini müzakere ettikleri yer. İlk dönemlerde sufıler cami, mescid, ev ve işyeri gibi mekânlarda toplanırken daha sonra örgütler gelişip yaygınlaşınca yeni mekânlara ihtiyaç duyulmuştur. İlk tasavvufı kurum Remle’de “Hangâh” adıyla kurulmuştur. Çeşitli dönem ve bölgelerde bu kuramlara ribat, tekke, zaviye, dergân, âsitâne gibi isimlerde verilmiştir. (geniş bilgi için bkz. İlmihal (TDV), I / 60)
Nefis hep karşı gelir, kavgacının tekidir. Onu düzeltmek isteyen şerrinden emin oluncaya dek onunla savaşmalıdır. Nefis kötülüğün ta kendisidir. Mücadele edilip huzura erince de mahzâ hayra dönüşür; yapılan bütün ibadetlerden, kaçılan bütün günahlardan hoşnut olmaya başlar. İşte o zaman “Ey huzura kavuşmuş nefis! Sen ondan, o senden hoşnut olarak Rabbi’ne dön” hitabına mazhar olur.
Artık güzel şeyleri ister, kötülüğü yok olur. Yaratılan hiçbir şeyle bağı kalmaz. Babası İbrahim’den (a.s.) gelen soyu, sahih olur. Çünkü O (a.s.), nefsinden tamamen uzaklaşmış, arzulann- dan kurtulmuştu ve sâkin bir duruşu vardı. İnsanlar ona yardım etmek istediler. Onlara şu cevabı verdi: “Sizinyardımınızı istemiyorum, O’nun (c.c.) benim ne halde olduğumu bilmesi bana yeter, ayrıca istekte bulunmama gerek yok”.
Onun teslimiyeti ve tevekkülü sağlam olunca ateşe “İbrahim’eserinlik ve esenlik ol” hitâbı geldi. Allah’ın, sabreden kuluna dünyada yaptığı yardımlar sınırsız, âhirette lütfedeceği nimetler ise hadsiz hesapsızdır. “Sabredenlere mükâfatlan sınırsız olarak ödenecektir” .
Sabredenlerin hangi sebeplerle, nelere sabrettikleri Allah’a âşikârdır. Onun lütuf ve ihsânı- nı yıllarca gördünüz, biraz da sabretseniz ne olur?
Yiğitlik birazcık sabretmek demektir. Allah, yardımıyla sabredenlerin yanındadır.
Allah yolunda sebat edin, hep Allah bilincine sahip olun ve bir an olsun ondan gaflet etmeyin. Uyanma vaktini ölümden sonraya bırakmayın. Çünkü o zaman uyanmak fayda etmez. Onun huzuruna çıkmadan önce kendinize çekidüzen verin. Mecburî uyanış vakti gelmeden önce kendiliğinizden uyanın. Aksi halde pişmanlığın fayda etmeyeceği günde pişman olursunuz.
Kalplerinizi düzeltin. Çünkü kalbiniz düzgün olursa diğer halleriniz de düzelir. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “İnsanoğlunda bir et parçası vardır, o düzelince bedenin diğer organları da düzelir, bozulunca onlar da bozulur. İyi biliniz ki, bu et parçası kalptir”.
Kalbin düzgünlüğü takvâ, Allah’a tevekkül, onun birliğini kabul ve amellerde ihlas ile olur; bozukluğu ise bunların yokluğuyladır. Gönül kafeste bir kuştur, kutudaki incidir, kasadaki maldır. Değerli olan kuş, inci ve maldır; kafes, kutu ve kasa değil.
Allahım! Organlarımızı tâatinle oyala, kalplerimizi marifetinle aydınlat, gece, gündüz, bütün bir ömürde bizi meşgul et. Bizi, geçmiş sâlih- ler zümresine kat, onlar gibi bizden de ihsâmnı esirgeme. Bize de onlar gibi muamele et. Âmin.
Ey cemâat! Siz de sâlih kimseler gibi, kendinizi Allah’a adayın ki Allah size de onlar gibi davransın. Allah’ın sizin yanınızda olmasını istiyor-
sanız ona kullukla meşgul olun, sabredin, O’nun her yaptığına rıza gösterin.
Allah dostlan5, dünyaya değer vermediler ve kısmetlerini takvâ ile elde ettiler. Sonra ahireti istediler ve onun için çalıştılar. Nefislerine uymadılar, Rablerine itaat ettiler, önce kendilerine, sonra başkalanna öğüt verdiler.
Oğlum! Sen de önce kendine, sonra başkalanna öğüt ver. Sen kendine bak, kendinde düzelteceğin bazı şeyler dururken başkasıyla niye uğraşırsın? Vay sana! Sen mi başkasını kurtaracaksın? Körsün sen, başkasına nasıl rehberlik edersin?! Gözü görenler, rehber olur; boğulanı usta dalgıçlar kurtarır. İnsanlan, Allah’ın yoluna O’nu bilenler götürür. Allah’ı tanımayan, yolunu nereden göstersin?
Allah’ın yaptıklan hakkında senin bir sözün olamaz. Onu sever, yalnız onun için çalışırsın; başkasından değil, yalnız O’ndan korkarsın. Bu, kalple olur, lafla değil. Halvette olur bu, insanlar arasında değil. Tevhidi kapıya koyar, şirki eve buyur edersen buna münafıklık derler. Yazık sana! Dilinden takva dökülüyor, gönlünden günâh. Dilin şükrediyor, gönlün şikâyet. Allah (c.c.) “Ey insanoğlu! Benim hayırlarım sana inerken, senin bana şerrin çıkıyor. ” buyurur.
5. Abdülkâdir Geylânî (r.a.) büyük mutasavvıflardan bahsederken “el-kavm” ifadesini kullanıyor. Biz bunu tercümede “Allah dostlan” ifadesiyle karşılamayı uygun bulduk. (trc.)
Yazık sana! O’na kulluk dâvası güdersin ama başkasına itaât edersin. O’nun hakikî kulu olsan dostluğun da, düşmanlığın da O’nun uğruna olurdu. Sağlam bir imana sahip olan kimse nefsine, şeytana, arzu ve hevesine itaat etmez. Şeytanı tanımaz ki ona itaat etsin, dünyaya aldırmaz ki ona boyun eğsin. O, dünyaya değer vermez, ahireti ister. Dünya avucuna konsa bırakır onu, Allah’a dayanır, her an O’na kulluk eder samimi kalp ile. O, Allah’ın “Dini yalnız Allah’a has kılarak ve hanifler olarak O’na kulluk etmeleri emrolunmuştu”b buyruğunu işitmiştir.
Yaratılanı Yaradan’a eş tutmayı bırak artık, Allah’ın birliğini kabul et. O, bütün herşeyi yaratandır, ve herşey onun elindedir.
A başkasından medet uman! Senin aklın yok mu? Allah’ın hâzinelerinde olmayan ne var ki! Allah (c.c.) şöyle buyurur: “Herşeyin hâzineleri bizimyanımızdadır”7.
Oğlum! Kader oluğunun altında, sabır yastığına yaslan, muvafakat kılıcını kuşan, kurtuluş ümidiyle kulluk et de öyle uyu. Böyle yaparsan Allah, istemek bir yana, aklının ucundan bile ge- çiremeyeceğin lütuf ve ihsanlarını senin üzerine döker de döker.
Ey cemâat! Kadere karşı gelmeyin, gelin kadere karşı gelmemek için didinip duran Abdülkadir’e uyun. Beni kudret sahibine yaklaştıran yegâne şey, kadere karşı gelmeyişimdir.
Ey cemâat! Gelin Allah’a, yazgısına ve tasarruflarına teslim olalım. Zâhir ve bâtın başlarımızı eğelim. Kadere karşı gelmeyelim ve onun ardına düşüp yürüyelim. Çünkü o, hükümdar elçisidir, gönderenin hatınna ona ikram edelim. Ona böyle davranırsak bizi yanma alır, kudret sahibine götürür.
“İşte orda tek yetki Hak olan Allah ’a aittir”6.
Onun engin ilim denizinden ve lütuf sofrasından afiyetle yer içersin, onun yakınlığını hisseder, rahmet örtüsüne bürünürsün. Bu mazhariyete, binlerce kabile ve aşiretten tek tük insan erer.
Oğlum! Takvaya sarıl, dinin sınırlarını iyi koru. Nefsine, arzularına, şeytana ve kötü arkadaşlara uyma. Gerçek iman sahibi, bunlarla mücadele ederken başından miğferi çıkarmaz, kılıcını kınına sokmaz, atının sırtını üzengisiz bırakmaz, Allah dostları gibi uyur.
Onlar uyku basmadıkça uyumazlar, zorda kalmadıkça yemezler, mecbur kalmadıkça konuşmazlar, dilsizlik onların âdetidir. Rablerinin yazgısı konuşturur onları. Kıyamet gününde organları konuşturacak olan, canlı cansız herşeyi dile getiren Allah konuşturur onları. Onlara sebepleri hazırlar, onlar da dile gelir. O, bir şeyin olmasını dileyince sebeplerini hazırlar. Kıyâmet günün-
de insanlara bir bahâne bırakmamak için onlara uyarı ve müjdelerini ulaştırmayı dileyince peygamberlerini konuşturur. Onların ruhunu kabze- dip yanma alınca da ilmiyle amel eden âlimleri onların yerine geçirir ve onlar peygamberlere sözcülük yaparlar. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Âlimler peygamberlerin mirasçılarıdır” buyuruyor.
Ey cemaat! Verdiği nimetlerden dolayı Allah’a teşekkür edin ve nimeti ondan bekleyin. Çünkü O, “Size ne nimet gelmişse Allah ‘tandır” buyurmuştur.
Ey Allah’ın nimetleri içinde boğulup nimeti başkasından bilenler! Şükrünüz nerede!? Gâh nimeti başkasından biliyorsunuz, gâh az bulup fazlasını istiyorsunuz, bazen de onun nimetlerini günahlara alet ediyorsunuz.
Oğlum! Halvette iken seni büyük ve küçük günahlardan uzak tutacak takvaya ve Allah’ın nazannın senin üzerinde olduğunu hatırlatacak murakabeye ihtiyacın vardır. Halvetinde bunların seninle birlikte olmasına muhtaçsın, mecbursun. Sonra nefis, hevâ ve şeytanla mücadele etmelisin. İnsanların çoğunun helâki küçük günahları sebebiyledir. Zâhidlerin helâki şehvetleri sebebiyledir. Bedellerin (ebdâl) helâki halvette iken düşünmeleri ve hâtıralar (kalbe gelen yanlış düşünceler) sebebiyledir. Sıddîklerin helâki ise küçücük zaman dilimlerinde saklıdır. Onların bütün işi kalplerini korumaktır. Çünkü onlar hükümdâ-