DÖRDÜNCÜ SOHBET
Abdülkâdir Geylânî (r.a.) 10 Şevvâl 545 tarihinde Ribat’ta şöyle sohbet etti:
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Her kime bir iyilik kapısı açılırsa onu bir fırsat bilip değerlendirsin. çünkü o kapının, yüzüne ne zaman kapatılacağını bilemez”.
Ey cemaat! Hayat kapısı açık olduğu sürece onu değerlendirin. Yakında yüzünüze kapatılacak. Gücünüz yettiği sürece hayır işleri yapın. Tevbe kapısını fırsat bilin ve açık iken oradan içeri girin. Duâ kapısını da ganimet bilin. O da size açıktır. Sâlih kardeşlerinizle bir arada olduğunuzu da fırsat bilin. Bu da sizin bildiğiniz aşikâr bir şeydir.
Ey cemaat! Yıktığınızı yapın. Kirlettiğiniz şeyleri yıkayın. Bozduğunuz şeyleri düzeltin. Bulandırdığmızı durultun. Aldıklarınızı geri verin. Kaçmayı bırakıp Mevlânıza geri dönün.
Oğlum! Âlemde sadece Yüce Yaratıcı vardır. Sen, Yaratıcı’nın yanında olursan onun kulu olursun, halkın yanında olursan onlann kulu olursun. Kalbinle çölleri, sahrâlan aşmadıkça ve sırrınla bütün herşeyden aynlmadıkça sana söylenecek bir söz yoktur. Bilmez misin ki Hakk’ı arayan kimse herşeyden kopup ayrılır. O, yaratılan herşeyin Allah ile arasında bir perde olduğunun farkındadır. Neyin yanında durursa o, Allah’a perde olur.
Oğlum! Tembellik etme. Çünkü tembel kimse, her zaman mahrumdur ve pişmanlık onun boynundadır. Amellerini güzelce ve cömertçe yap. Çünkü Allah (c.c.) dünyayı da, âhireti de senin hizmetine cömertçe sunmuştur. Ebu Muhammed Acemî (r.a.) “Allahım bizi iyi kıl” dedi. Aslında o “Allahım bizi cömertleştir” demek istedi. Ancak istediği şekilde anlatamadı. Tadan bilir.
Dinin koyduğu sınırlara ve Allah’ın rızasına uygun olmak şartıyla insanlarla güzelce geçinmek iyidir ve bereketi çoktur. Dinin sınırlarından birinin delindiği ve Allah’ın nzasına ters olan bir konuda insanlarla iyi geçinmek ise hoş değildir ve böyle insanın bir değeri de yoktur. Allah’ın seçkin kullarının katında, ibadetlerinin kabul edildiğini veya geri çevrildiğini gösteren işaretler vardır.
Oğlum! Duâ ağını at ve Allah’ın rızasına dön. Kalbin itiraz edip dururken dilinle duâ etme. Kıyamet gününde insan dünyada iken yaptığı hayır ve şer işleri hatırlayacaktır. Orada pişmanlığın da, yaptıklarını hatırlamanın da bir faydası yoktur. Önemli olan, yapılması gereken şeyi ölmeden önce, daha şimdiden hatırlamaktır. Hasat mevsiminde ekin ekmeyi ve tohum saçmayı düşünmek neye yarar. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Dünya âhiretin tarlasıdır” buyurmuştur. Her kim iyilik ekerse diğer insanların imrenerek bakacağı mükâfatlar biçer. Kim de kötülük ekerse pişmanlık biçer. Sana ölüm gelince uyanırsın ama o zaman uyanmanın bir anlamı yoktur. Allahım bizi, senden gâfıl olan ve seni bilmeyenlerin uykusundan uyandır. Âmin.
Oğlum! Kötülerle beraber olmak seni iyiler hakkında kötü düşünmeye sevkeder. Gel Kur’ân’m ve sünnetin gölgesinde yürü ve kendini kurtulmuş bil.
Ey cemaat! Allah’tan lâyıkıyla hayâ edin. Vaktinizi gaflet içinde geçirmeyin. Yiyemeyeceğiniz malları toplamakla uğraşıyor, ulaşamayacağınız hedefleri düşleyip duruyor ve oturmayacağınız evler yapıyorsunuz. Bütün bunlar, sizi Rabbinizden alıkoyuyor. Allah’ın zikri, arif kulların kalplerine çadır kurar, onları çepeçevre sarar ve zihni meşgul edecek diğer bütün herşeyi unutturur. Asıl sığınak Cennettir, cennet ise iki çeşittir: Biri dünyadaki cennet, diğeri de Allah’ın vaadettiği cennettir. Dünyadaki cennet Allah’ın belirlemiş olduğu kaderden hoşnutluk, kalbin Allah’a yakınlığı, onunla münâcât etmesi ve aradaki perdelerin kalkmasıdır. Bu kalbin sahibi, gizli ve âşikâr bütün hâllerinde, niteliği açıklanamayacak ve benzetme yapılamayacak bir şekilde Hak’la beraber olur. Onun benzeri yoktur. O işitendir, görendir. Vaadedilmiş olan ise Allah’ın iman edenlere vaadettiği cennettir, bir de arada perde olmaksızın Allah’ın cemâlini müşâhede etmektir. Şunda şüphe yok ki her çeşit hayır Allah katında, her çeşit şer de başkalanmn yanındadır. Hayır, Allah’a yönelmekte, şer ise Allah’a sırt dönmektedir. Karşılık bekleyerek yaptığın her amel sana, Allah için yaptığın ameller ise Allah’a aittir. Bir amel işleyip karşılığını istersen mükâfatın yaratılmış (ve geçici) bir şey olur. Sırf Allah rızası için işlediğin amellerin karşılığı ise O’na yakın olman ve cemâlini seyretmendir. Öyleyse sen, hiçbir amelin için bir karşılık bekleme. Dünya, âhiret ve Allah’ın dışındaki bütün şeyler O’nun yanında nedir ki! Sen nimeti değil, Nimet Veren’i (Mün’imi) iste. Ev arama, komşu ara. Herşeyden önce var olan, herşeyi var kılan ve herşeyden sonra var olacak olan, O’dur.
Ölümü hatınndan çıkarmamalı, sıkıntılara katlanmalı ve bütün hâllerinde Allah’a mütevekkil olmalısın. Bu üç özelliğe tam sahip olabildiğin anda hakiki mülkün sahibi olursun. Ölümü hatırlamak dünyaya rağbetini söndürür, sabrederek Rabbinden istediğin şeylere erersin, tevekkül ile de herşey kalbinden çıkar ve sen Rabbine bağlanırsın. Dünya, âhiret ve Mevlâ dışındaki herşey senden uzaklaşır. Her yönden huzura erer, her taraftan himâyede olursun. Mevlân seni bütün yönlerinden korur, Kimse sana yaklaşmak için bir yol bulamaz. Seni korumak için bütün yönlere set çeker, bütün kapıları kapatır. Allah (c.c.) böyle kullan hakkında “Benim kullanma karşı senin yapabileceğin herhangi bir şey yoktur”16 buyuruyor. Amellerinde gösteriş yapmayan, ihlaslı ve iman sahibi kimselere şeytan ne yapabilir ki! İşin başında değil, sonunda konuşulur. Başlangıç baştan ayağa dilsizlik, bitiş ise tamamen konuşmadır. İhlaslı kimsenin mülkü kalbinde, sultanı sırrındadır ve o, görünürdekine değer vermez. Hem bâtın, hem de zâhir mülküne sahip olanlan ise çok azdır.
Hâlini hep gizle. Kemâle erip Rabbine vâsıl oluncaya dek böyle devam et. Kemâle erince artık hiçbir şeye aldırış etmezsin. Hâlinden emin olmuş ve kendine sağlam bir yer edinmiş, bekçiler gözlerini senin üzerinden eksik etmezken, insanlar senin nazarında bir direk ve ağaçtan ibaret olmuş iken, övgüleri, yergileri; sana önlerini veya arkalannı dönmeleri senin için bir olmuş iken nasıl aldırış edebilirsin ki! Onların yapanı ve yıkanı olursun. Yaratıcılannın izniyle onlar üzerinde tasarruf edersin. Allah sana çözme ve bağlama gücü verir, imzayı kalbinin, nişanı sırrının eline verir. İşte bu hâle erinceye kadar aslâ konuşma. Sözün özü akıllı ol.
Heves etme. Sen körsün, yolda sana yolu gösterecek birini ara. Sen câhilsin, sana öğretecek birini ara. Bulduğun zamanda ondan aynlma, onun sözüne ve görüşüne yönel. Sana yolu göstermesi için ondan yardım iste. Varacağın yere ulaşınca da marifetin kesinlik kazanıncaya kadar oracıkta oturuver. İşte o zaman yolu kaybetmiş herkesin sığmağı, bütün fakir ve zavallıların örtüsü olursun.
Fütüvvetin bir parçası da Allah’ın sırrını saklamak ve insanlarla güzel geçinmektir. Hakk’ı aramak ve başkalannı bırakıp sadece O’nun rızasını gözetmek nerede, sen neredesin! Allah (c. c.)’m “Kiminiz dünyayı ister, kimimiz de âhireti ister”u, “Onun rızasını isterler”18 buyrukları kulağına hiç çalınmadı mı? Bahtiyarlar zümresinden isen gayretullah (Allah’ın kulunu kendinden başka herkesten kıskanması) gelir, seni Hakk’m dışında herşeyin elinden kurtarıp Hakk’a yakınlık kapısına götürür. Artık orada tek yetki Hak olan Allah’a aittir.
Bu hâlin tamamlanınca dünya da, âhiret de birer hizmetçi olarak senin ayağına gelirler, sen de hiçbir yorgunluk çekmez, zarar ziyan görmezsin. Allah’ın kapısını çal ve orada bekle. Sen orada bekleyince hâtıralar (kalbine gelen düşünceler) , kendini belli eder. Hangisi nefisten, hangisi kalpten, hangisi şeytandan ve hangisi melekten bilirsin. Sana “Bu düşünce Hak’tandır, bu düşünce bâtıldır (şeytandandır) ” denir. Her birini işareti ile tanırsın. Bu makâma erince sana Hak tarafından bir ilham gelip seni terbiye eder, sana sebat verir; oturtur, kaldırır; durdurur, hareket ettirir; emreder ve yasaklar.
Ey cemaat! Ne artırma ve eksiltme, ne de ilerleme, gerileme isteyin. Çünkü kader hepinizi teker teker kuşatmıştır. Hepinizin bir defteri vardır ve o defterde kendine ait bütün tarihler yazılıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Rabbinizyaratma, nzık verme ve ecel işlerini sonlandırdı. Kalem, olacak bütün işleri kayda geçirerek kurudu ” buyurmuştur. Allah bütün işlerini bitirmiş, hükmünü ezelden vermiştir. Fakat hüküm gelmiş ve emirler, yasaklar ve bağlayıcı iradeler onun üzerini örtmüştür. Bundan dolayı hiç kimsenin, “Bunlar önceden yazılmış idi, bu benim kaderim, ne yapabilirim?” gibi bahaneler ileri sürerek hükme karşı gelme hakkı yoktur. Bunun yerine “O (c.c.), yaptığından sorguya çekilmez, insanlar ise sorguya çekilecektir” demelidir.
Ey cemaat! Zâhir hükümleriyle (dinin emirleriyle) amel edin, siyahı beyazın üzerine işleyin ki bu, sizi emirlerin hakikati ile amel etmeye sevketsin. Zâhir hükümleriyle amel edersen hakikati kavrayabilirsin. Bu hakikati ilk kavrayacak olan sırrındır, (sırrın, bunu kalbine), kalbin nefsine, nefsin diline, dilin de insanlara yazdırır. Bu hakikat, faydalanabilmeleri için insanlara iletilir. Hakk’a uyar onu seversen ne mutlu sana!
Yazık sana! Allah’ı sevdiğini iddia ediyorsun. Bilmez misin ki sevginin şartları vardır. Onu sevmenin şartlan kendin ve başkaları hakkında onun tasarruflanndan hoşnut olman, O’ndan başkasıyla huzur bulamaman, O’na yaklaşıp, O’ndan kaçmamandır. Allah sevgisi bir kulun kalbine yerleşince O’na yakınlık duyar ve kendini O’ndan alıkoyan herşeyden kaçar.
Vazgeç bu yalancı davadan. Bu iş, yalan dolanla, yapmacık davranışlarla, münafıklıkla ve kuru kuruya istemekle olmaz. Tevbe et ve tevbende sebat kıl. Önemli olan tevbe etmek değil, tevbede sebatlı olmaktır. Önemli olan fidan dikmek değil, o fidanın kök salması, dallanıp budaklanması, meyve vermesidir.
Sıkıntıda, rahatlıkta; fakirlikte, zenginlikte; darlıkta, bollukta; hastalıkta, sağlıkta; hayırda, şerde; vermede, vermemede Hakk’ın yaptığına rıza gösterin. Sizin için, Hakk’a teslim olmaktan başka devâ bilmiyorum. Sizin için bir şeyin olmasına hükmettiği zaman ürküp ondan kaçmayın, o konuda onunla takışmayın ve O’nu başkalarına şikayet etmeyin. Çünkü bu, sizin sıkıntınızı arttırır. Aksine sessiz kalıp hiçbir şey söylemeyin. Onun huzurunda sebat edin ve Rabbinizin sizin için ne yaptığına bakın. Böyle yaparsanız onun verdiği sıkıntıyı kaldırdığına sevinirsiniz. Sizin O’nunla muameleniz böyle olursa ürkekliğinizi yakınlığı ile, yalnızlığınızı da sevinç ile değiştirecektir.
Allahım bizi kendi tarafında ve seninle beraber kıl. Dünyada ve âhirette bize güzellikler ihsân eyle. Bizi cehennem azabından koru.