ON ÜÇÜNCÜ SOHBET
Abdülkâdir Geylânî (r.a.) 4 Zilkade 545 tarihinde Sah günü akşamı, medresede şöyle sohbet etti:
Oğlum! Âhireti dünyanın önünde tut. Böyle yaparsan her iki dünyada da kârlı çıkarsın. Dünyayı âhiretin önünde tutacak olursan her iki dünyada da ziyan edersin. Bu, sana emredilmeyen işlerle uğraşmanın cezasıdır. Dünya işleriyle uğraşmazsan Allah dünya yaşantında göndereceği yardımlarla sana destek çıkar, ve dünyadan alınma vaktin gelince sana başarı ihsan eder. Dünyadan bir şey aldığında onu bereketlendirir. İnanan kimse hem dünyası, hem âhireti için çalışır. Dünyası için ihtiyaç duyduğu ölçüde ve yeteri kadar çalışır. Yolcunun azığı kadar bir mal onu dünyada kanaat sahibi yapar ve o, daha fazlasını istemez. Câhilin bütün kaygısı dünyadır, ârif
kulun tüm kaygısı ise âhiret, sonra da Mevlâsıdır. Eline bir dilim ekmek geçer de nefsin seninle didişip arzuladığı şeyleri elde etmek için diretecek olursa eline bir ekmek kırıntısı dahi geçmeyenlerin durumuna bak. Çünkü nefsine buğz ve düşmanlık edip Allah’ın tarafını tutmadığın sürece kurtuluşun söz konusu bile olamaz. Sıddıklar birbirini tanır ve herbiri diğerinden kabule mazhar olma ve doğruluk kokusunu alır.
A Hak’tan ve O’nun sıddık kullarından yüz çeviren! İnsanlara yönelip onlarla ortaklık eden! Onlara ne zamana kadar yöneleceksin? Onlann sana ne faydası var? Onların elinde ne sana zarar verme, ne fayda verme yetkisi vardır, onlar sana ne bir şey verebilirler, ne de herhangi bir şeyi senden alıkoyabilirler. Zarar ve fayda vermek konulannda onlarla cansız varlıklar arasında en ufak fark yoktur. Mülk sahibi tektir, zarar veren, fayda veren, hareket ettiren, durduran, musallat eden, emre hazır kılan, veren, engel olan tektir. Yaratan ve rızık veren sadece Allah’tır (c.c.). O, başı ve sonu olmayan kadîmdir. O, bütün yaratılanlardan önce, baba ve annelerinizden, zenginlerinizden önce vardı. O, göklerin, yerlerin ve ikisi arasındakilerin yaratıcısıdır. Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O işiten ve görendir.
Ey okuyucu yarattığı kullar! Ne kadar da üzüntü verici bir durumdasınız. Yaratıcınızı gerektiği gibi tanımıyorsunuz. Kıyamet gününde benim Allah katında en ufak bir yetkim olursa baştan sona hepinizin yüklerini taşıyacağım.
Ey öğretici! Gökler ve yer halkım bir yana bırak da yalnızca benden oku. İlmiyle amel eden herkesin Rabbi ile kendisi arasında bir kapı olur ve kalbi o kapıdan içeriye girer.
A dedikodu ile ve mal toplamakla uğraşıp ilmiyle amel etmeye fırsat bulamayan âlim! Hiç şüphe yok ki senin eline, ilminin mânâsı değil, dış görünüşü geçecektir. Allah, kullanndan birinin iyiliğini murad edince ona ilim öğretir, sonra da ilmiyle amel etmesini ve amelinde ihlaslı olmasını ona ilham eder. Sonra da onu kendine yaklaştınr ve ona kalplerin ve sırların ilmini öğretir. Bu ilim yalnızca ona aittir. Musa’yı seçip de ona “’Seni’ benden başkası için değil, şehvet ve lezzetler, gereksiz şeyler için değil, yer ve gök için değil, cennet ve cehennem için değil, varlık ve yokluk için değil, sadece ‘kendim için seçtim’ hiçbir şey seni benden çeviremez, hiçbir şey seni benden oyalayamaz, hiçbir görüntü seni benden alıkoyamaz, hiçbir yaratılmış aramızda perde olamaz ve hiçbir arzu ve istek seni benden ihtiyaçsız bırakamaz.” buyurduğu gibi onu da seçer.
Oğlum! İşlediğin bir günah sebebiyle Allah’ın rahmetinden ümidini kesme. Bunun yerine din elbisenin kirini tevbe suyuyla yıka, tevbende sebat et ve samimi ol ve din elbisene marifet kokusu sür. İçinde bulunduğun bu yerden sakın. Çünkü sen nasıl ve ne tarafa dönersen dön yırtıcı hayvanlar senin etrafındadır ve sıkıntılar senin peşin sıra gelir. Bu dünyadan yüz çevir de kalbinle Hakk’a dön. Tabiatına ve arzularına göre yeme. Ancak iki âdil şahid huzurunda ye. Bu şahitler Kitap ve Sünnettir. Bunlara ek olarak iki şahit daha iste. Bunlar da kalbin ve Allah’ın tasarrufudur. Kitap, Sünnet ve kalbin yemene izin verdiği zaman dördüncüyü yani Allah’ın tasarrufunu bekle. Gece odun toplayan kimse gibi olma ki o, eline ne geleceğini bilmeden odunlan rasgele toplar. Bu iş, süslenmekle, dilekte bulunmakla, zorlama ve yapmacık davranışla olacak iş değildir. Aksine gönüle düşen ve davranışların yani Allah’ın rızasını isteyen kimsenin yaptığı amellerin de desteklediği bir şeydir.
Oğlum! Afiyet, afiyet aramayı terketmekle başlar, zenginlik zengin olma sevdasından vazgeçmekle başlar. Deva aramayı bırakmadan deva gelmez. Bütün deva, Hakk’a teslim olmakta, sebeplerle ilişkiyi kesmekte ve kalpten sahte rableri söküp atmaktadır. Deva, Allah’ı sadece diliyle değil, kalbiyle de birlemektedir. Tevhid ve zühd beden ve dilde olmaz. Tevhid, zühd, takva, marifet, Hak bilgisi, Allah sevgisi, Allah’a yakınlık hepsi kalptedir. Akıllı ol, hevesine uyma, yapmacık ve zorlama davranışlarda bulunma. Sen bir heves, yapmacıklık, zorlama, yalan, nifak ve gösteriş içindesin. Bütün kaygın insanları kendine çekebilmek. Bilmez misin ki insanlara yaklaştığın her adım ile Allah’tan da uzaklaşıyorsun. İnsanları etkilemeye çalıştığın halde Allah’ı aradığını iddia ediyorsun. Sen, “Mekke’ye gitmek istiyorum” deyip Horasan’a yönelen ve böylece Mekke’den uzaklaşan kimseye ne kadar da benziyorsun. Kalbinin insanların içinden sıynlıp çıktığını iddia ediyorsun ama onlardan korkuyor ve onlardan bekliyorsun. Görünüşte zâhid gibisin ama içten içe çok isteklisin. Dışın Hak’la berabermiş gibi ama için halka yönelmiş durumda. Bu, laf kalabalığı ile olacak iş değildir, bu halde ne dünya, ne ahiret, ne insanlar ve ne de Allah’ın dışında herhangi bir şey olamaz. O birdir, ancak biri kabul eder, tektir, ortağı kabul etmez. O senin işinin sonunu düşünür. Bundan dolayı sana söyleneni kabul et. İnsanlar âcizdir, sana ne zarar, ne de yarar verebilirler. Bunu onların elinde meydana çıkaran, Allah’tır. Allah’ın tasarrufu, senin üzerinde ve onların üzerinde gerçekleşir. Faydana ve zararına olan bütün konularda kalem Allah’ın ilminde yazacağını yazmıştır. Sâlih ve tevhid ehli kullar diğer insanlara karşı Allah’ın hüccetidir. Onlardan bir kısmı içi ve dışıyla, kimi de yalnızca içiyle kendini dünyadan soyutlamıştır. Allah onların içinde dünyadan hiçbir iz görmez. Duru kalpler onlarınkilerdir. Her kim bunu başarabilirse insanlara hâkim olma mertebesine ulaşmış demektir. Yiğit işte o kimsedir. Yiğit, kalbini Allah’ın dışında herşeyden temizleyip tevhid ve din kılıcıyla O’nun kapısında duran kimsedir. Yaratılanlardan hiçbir şeyin kalbine girmesine izin vermez ve kalbini, kalpleri halden hale çevirene yoğunlaştırır. Din (namaz, oruç v.s. gibi ibadetler) dışı düzenler, terbiye eder. Tevhid ve marifet ise içi düzenler.
Yahu! “Onlar dediler”, “biz de deriz ki” gibi tartışmalarla bir şey elde edemezsin. “Bu haramdır” diyor, ardından onu sen yapıyorsun, “bu helâldir” deyip sen yapmıyor ve kullanmıyorsun. Sen arzulannın içine gömülmüşsün. Hz. Peygamberin (s.a.v.) “Bilmeyene bir defa, bilene,yedi defa yazıklar olsun” buyurduğu rivayet edilmiştir. Bilmeyene bir defa yazıklar olsun, neden öğrenmedi diye. Bilene de yedi defa yazıklar olsun. Çünkü o öğrendi fakat bildiği ile amel etmedi. Bundan dolayı bilgisinin bereketi ondan çekilip alındı. Fakat hücceti (yani aleyhinde delil olması) kaldı.
İlim öğren sonra amel et sonra insanlardan aynlıp halvetinde yalnız kal ve Allah sevgisi ile meşgul ol. Yalnızlık ve sevgi sağlamlaşınca Allah, seni kendine yaklaştınr ve kendinde yok eder. Sonra isterse seni yeniden meşhur eder, insanların arasına çıkarır ve kısmetinin geriye kalanını tamamlamak için geri gönderir. Kader rüzgârına emreder ve senin hakkında onu bilgilendirir. O da halvetinin duvarlan üzerinde eser ve onları yıkılacak hale getirir, böylece senin işini gün yüzüne çıkanr. Sen de insanlar arasında kendinle değil, Allah’la birlikte olursun. Nefis ve tabiatın kötülüğü ortadan kalkmış olarak kısmetini tamamlarsın. Senin hakkmdaki ilmi, geçersiz kalmasın diye seni kısmetin için geri yollar. Kalbin Allah’la birlikte olarak kısmetini tamamlarsın.
Ey Allah’ı ve velîlerini tanımayanlar! Allah’a ve velîlerine suçlamalar yöneltenler! Dinleyin ve dinlediklerinizle amel edin. Doğru ve gerçek olan
yalnızca Allah’tır, batıl ise sizsiniz, ey insanlar! Hak, kalplerde, sırlarda ve mânâlardadır. Bâtıl ise nefis, tabiat, heva, âdetler, dünya ve Allah dışındaki herşeydedir. Bu kalp, başı ve sonu olmayan, kadim olan Allah’ın yakınlığına ermedikçe kurtuluş elde edemez.
A münafık! Kavgayı bırak. Senin yanında olan, bundan daha iyi değildir. Sen ekmek ve katığının, tatlının, elbisenin, atının ve sultanının kölesisin. Doğru kalp yaratılmışlardan Yaratan’a yolculuk eder, yolda bazı şeyler görür ve onlara selam verip yoluna devam eder. İlmiyle amel eden âlimler geçmiş büyüklerin sözcüleridir, Peygamber mirasçılarıdır ve sonraki büyüklerden de geriye kalanlardır. Onlar, insanların önünde öncülerdir, onlara, din şehrini bayındır hale getirmeyi emrederler ve yıkıp dökmeyi yasaklarlar. Kıyamet gününde onlar peygamberlerle bir araya gelir ve peygamberler onların mükâfâtlarını Rablerinden tastamam alırlar. Allah ilmiyle amel etmeyen âlimi eşeğe benzeterek “(Onlar) Kitaplar taşıyan eşekler gibidir’™ buyurmuştur. (Ayette geçen) “esfâr” kelimesi ilim kitapları anlamındadır. Eşek, ilim kitaplanndan faydalanabilir mi? Yorgunluk ve halsizlikten başka o kitaplardan, eline ne geçer ki?! Her kimin ilmi artarsa Allah korkusu ve O’na boyun eğmesi de artmalıdır.
Ey ilim davası güden! Allah korkusundan akıttığın gözyaşı nerede? Sakınman ve korkun
nerede? Günahlarını itirafın nerede? Allah’a ibadette aydınlığı karanlığa ulaman nerede? Allah için nefsini terbiye etmen, onunla mücadelen ve ona karşı düşmanlık etmen nerede? Senin kaygın gömlek, sank, yemek, evlenmek, ev dükkan sahibi olmak ve insanların arasında oturup kalkmaktır. Böyle şeyleri düşünmeyi, kaygı etmeyi bırak. Şayet senin bunlardan bir kısmetin varsa zamanı geldiğinde olacaktır. Kalbini de bu bekleme derdinden ve aşın arzulama yükünden kurtar ve Allah’la birlikte ol. Tamamen bitirilmiş olan bir konuda bunca yorulmanın ne anlamı var?
Oğlum! Halvetin bozuk, sağlam değil; pislik içinde, temiz değil. Ben sana ne yapayım? Kalbindeki tevhid ve ihlastan hiçbiri sağlam değil.
Ey kendilerinden haberdar olunan uykucular! Ey kendinden yüz çevrilmemiş olan yüz çeviriciler! Ey unutulmamış olan unutanlar! Ey terkedilmemiş olan terkedenler! Ey Allah’ı ve Peygamberi’ni, geçmişi, geleceği bilmeyen câhiller! Siz hiçbir işe yaramayan yere serilmiş odunlara benziyorsunuz.
Allahım! Bize dünyada ve âhirette güzellik ver ve bizi cehennem azabından koru.