Peygamberimiz (a.s.m.) çocukları nasıl seviyordu?
Peygamberimizin (a.s.m.) çocuklara olan şefkati ve sevgisi bambaşkaydı.
Bir çocuk gördüğü zaman Peygamberimizin (a.s.m.) mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplardı. Onu tutar, kollarının arasına alır, kucaklar, okşar, sever ve öperdi.
Gördüğü ve karşılaştığı her çocuğa selâm verir, halini hatırını sorardı. Binekli bulunduğu zaman çocukları atın terkisine alır, gidecekleri yere kadar götürürdü.
Çocuklarla arkadaşça konuşur, onların yanında çocuklaşır, anlayış seviyelerine göre sohbet eder, öğütler verirdi.
Çocuklarla o kadar iç içe olmuştu ki, bir defasında yarış yapan çocukları görmüştü de, onların neşesine katılmak için birlikte koşmuştu.
Peygamberimiz özellikle kendi çocuk ve torunlarına çok düşkündü. Onlar için şefkatli bir baba, merhametli bir dedeydi.
Peygamberimiz, kızı Fatıma’yı çok severdi. Bir sefere çıkacağı zaman en son ona uğrar, dönüşünde ise önce onun yanına giderdi.
Hz. Fatıma babasını ziyarete geldiğinde ise, Peygamberimiz sevgili kızını karşılamak için ayağa kalkar, alnından öper ve yanına oturturdu.
■ ■ ■
Hazret-i Fatıma’nın iki oğlu vardı: Haşan ve Hüseyin. Peygamberimiz bu torunlarını çok severdi. Onları kucağına alır, omuzuna çıkarır, okşar, sırtında taşır, oyun oynar, isteklerini yerine getirirdi.
Bir gün peygamberimiz minberde hutbe okurken Haşan ve Hüseyin düşe kalka mescide girdiklerini görür. Konuşmasını yarıda keserek aşağı iner, onları tutar, bağrına basar.
“Cenâb-ı Hak, ‘Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir’ buyururken ne kadar doğru söylemiştir. Onları görünce dayanamadım” dedikten sonra konuşmasına devam etti.
Ebû Hüreyre anlatıyor:
“Peygamber Efendimiz bir gün bir omuzunda Haşan, diğer omuzunda Hüseyin olduğu halde geldi. Yanımıza varıncaya kadar bir onu öpüyor, bir de diğerini öpüyordu.”
“Yâ Resulallah, anlaşılan onları çok seviyorsunuz” dedik.
“Evet, severim. Kim onları severse beni sevmiş, kim onlara kin tutmuşsa, bana kin tutmuş olur” buyurdular.
Peygamberimiz bir yere davet edilmişti. Yolda Hz. Hüseyin’i gördü. Hüseyin kollarını açıp koşarak dedesine geleceği anda birden bire yön değiştirip bir tarafa kaçtı.
Bu hareketi birkaç defa tekrarladı. Peygamberimiz de peşinden koşuyordu. Sonunda yakaladı, bağrına bastı:
“Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim” buyurdu.
Bazen Hz. Hasan’ı da omuzuna alır ve “Allah’ım bu çocuğu seviyorum, Sen de onu sevenleri sev” buyururdu.
■ ■ ■
Peygamber Efendimiz çocukların ağlamalarına dayanamaz, onların susturulmasını, yorulmamasını isterdi. Sevgisi ve şefkati çocukların ağlamasına dahi müsaade etmezdi.
Hanımlarını sıkı sıkıya tembih eder, Hüseyin’den söz ederek, “Bu çocuğu ağlatmayın” der, ağlayan çocuğun susturulması konusunda da şöyle buyururdu:
“Kim ağlayan çocuğunu susturuncaya kadar gönüllerse, Cenâb-ı Hak ona Cennette memnun olacağı kadar nimet verir.”
Öyle ki, bazen ağlayan bir çocuk sesi duysa namazını bile kısaltır, annenin çocukla meşgul olmasına imkan verirdi.
■ ■ ■
Çocuğa en çok annesi şefkat gösterir. Bir hadis-i şerifte annenin çocuğuna gösterdiği şefkatten dolayı büyük sevap kazanacağı müjdelenir. Olay şöyle gelişir:
Bir gün fakir bir kadın iki kızı ile Hz. Âişe’yi ziyarete gelmişti. Hz. Âişe’nin de evde onlara ikram için bir tek hurmadan başka verecek bir şey bulamamıştı. O hurmayı anneye verdi. Anne de hurmayı ikiye bölerek çocuklarına yedirdi.
Hz. Âişe bu durumu Peygamberimize anlatınca, Peygamberimiz o kadın için şu müjdeyi verdi: “Çocukları hakkıyla sevmek ve onları korumak cehennemden kurtuluşa vesiledir.”
■ ■ ■
Peygamberimiz çocuklarla olan şefkatinde bir ayırım gözetmezdi. Kendi çocuklarına ve torunlarına gösterdiği aynı sevgi ve merhameti, diğer sahabi çocuklarına da gösterirdi.
Peygamberimizin (a.s.m.) hizmetçisi Hz. Zeyd’in oğlu Üsame anlatıyor:
Resulullah bir dizine beni, bir dizine de torunu Hasan’ı oturtur; sonra ikimizi birden bağrına basar ve “Ya Rabbi, bunlara rahmet et. Çünkü ben bunlara karşı merhametliyim” diye dua ederdi.
■ ■ ■
Peygamberimiz çocuklar arasında sevgide eşit davranılmasını istediği gibi, bağış, hediye, ikram ve hibe konularda da eşit davranılmasını isterdi.
Numan bin Beşîr anlatıyor:
Babam malından bir şeyler hibe etmişti. Annem, “Bu hibeye Peygamberimizi şahit tutmazsan kabul etmem” dedi.
Bunun üzerine bana yaptığı hibeye şahitlik yapması için babam beni alarak Peygamberimize gittik.
Durumu öğrenen Peygamberimiz:
“Başka çocukların var mı” diye sordu.
Babam, “Evet, var” dedi.
“Bütün çocuklarınıza aynı şekilde hibede bulundun mu?”
Babam, “Hayır” dedi.
“Allah’tan korkun, çocuklarınız arasında eşit davranın.”
Babam Peygamberimizin (a.s.m.) huzurundan çıktıktan sonra bana yaptığı hibeden vazgeçti.