YİRMİ DOKUZUNCU SOHBET
Abdülkâdir Geylânî (r.a.)
11 Cemaziyelâhir 545 tarihinde medresede şöyle sohbet etti:
HZ. Muhammed (s.a.v.) “Her kim bir zenginin elindekine sahip olmak arzusuyla ona tevazu gösterirse dininin üçte ikisi gider” buyurmuştur.
A ikiyüzlüler! Beni dinleyin. Hz. Muhammed’in bu uyarısı zenginlere tevazu edenler içindir. Peki onlar için namaz kılan, oruç tutan, hacceden ve onların eşiklerini öpenlerin durumu nicedir!
Ey Allah’a ortak koşanlar! Sizin Allah ve Resülü hakkında hiçbir bilginiz yok. Teslim olup tevbe edin, tevbenizde de samimi olun ki inancınız kurtulsun, yakîniniz yeşersin, tevhidiniz canlansın da dallan ta arşa yükselsin.
Oğlum! inancın ilerleyip fidanı boy atınca Allah seni, ne kendine, ne de başkalanna muhtaç etmez. Kazanmaya da muhtaç etmez. Allah senin kalbini, nefsini ve sırrını doyurur. Seni kapısında durdurur ve fakirliğini zikriyle, yakınlığı ve sıcaklığı ile giderir. Dünyadan yeyip onunla oyalanıp duran kimselere hiç aldınş etme. Dünyayı elinde tutan kimseleri hiç umursama. O zaman o kimseleri gördüğün zaman onlara acırsın, içine bir ağırlık ve karanlık çöker.
A bildiğini iddia edip de dünyayı elinde tutanlardan isteyen ve onların önünde eğilen! Allah seni bilgine rağmen sapkınlıkta bırakmış, bilginin bereketi gitmiş, özü gitmiş, kabuğu kalmış.
Ve sen ey kulluk davasından olup da kalbiyle insanlara kul olan! Onlardan korkup onlardan bekleyen! Senin bu kulluğun, görünüş bakımından Allah içindir ama gerçekte insanlar içindir. Bütün istediğin ve kaygı ettiğin şey, onların elindeki dirhem, dinar ve varlıktır. Onlann övgülerini bekliyorsun, kınamalarından, yüz çevirip uzaklaşmalarından korkuyorsun. Vermemezlik etmelerinden korkuyor, kapılannda uzun süre durup tatlı ve yumuşak konuşmalannla, hazırladığın oyunlarla sana bir şeyler vermelerini umuyorsun.
Yazık sana! Sen Allah’a ortak koşan, gösteriş yapan, her işe karışan bir zındıksın. Sen kime kendini geçer akçe diye yutturuyorsun? Gözlerin gizil bakışlarını ve gönüllerin sakladığını bilene mi? Yazık sana! Namaza duruyor ve inanmadığın halde “Allah en yücedir” diyorsun. Halbuki insanlar senin kalbinde Allah’tan daha da yücedir. Allah’a tevbe et ve ne dünya, ne de ahiret için, Ondan başka hiçbir şey için iyilik yapma. Allah’ın rızasını arayan ol. Gerçek Rab olana hakkını ver, övülmek, sena edilmek için iş yapma. Sana bir şeyler verilmesi veya bazı kötülüklerden korunmak için de iş yapma.
Yazık sana! Rızkın ne artar, ne eksilir. Senin için belirlenmiş olan iyilik ve kötülük mutlak surette re ya da geç gelecektir. Artık bitirilmiş bir iş ile uğraşıp durmayı barak da Ona kulluk etmekle meşgul ol. Hırsını azalt, çok ileriye dönük planlar kurmayı (tüli emel) bırak, ölümü de iki gözünün arasına koy. Bunu başarabilirsen kurtuldun demektir. Bütün durumlarında dinin emirlerine uymaya çalış.
Ey cemaat! Dinin emirlerine uymak konusunda hiçbir şey kalmadı mı da dini elinizden, kalbinizden bırakıp nefis ve hevalannıza uydunuz ve Allah’ın size karşı yumuşak davranacağı düşüne aldandınız? Günler geçtikçe O, azabı sizin üzerinizden kaldırmaktadır, ahirette ise azabı her tarafınızdan üzerinize yağdıracak ve sizi yakalayıverecektir.
Sana ölüm gelecek, kabre gireceksin, kabir, darlığını ve azabını senin üzerine salacak ve kıyamet gününe kadar bu azap içinde kalacaksın. Sonra yeniden kabirden çıkarılacak ve büyük toplantı için haşredileceksin. Orada zerre kadar şeylerden, kısacık bir sürede yaptığın işlerden bile hesaba çekileceksin. Az veya çok herşeyden sorgulanacaksın. Sen cansız bir putsun, manasız ve kuvvetsiz kuru bir derisin, ateşte yakılmaktan başka hiçbir işe yaramazsın. İbadetinde samimiyet yok. İbadetinde can olmayınca sen ve ibadetin ateşten başka hiçbir şeye yaramazsınız. Yorulmana ne gerek var? Yaptığın amellerde samimi değilsen bunun sana hiçbir yararı olmaz. Sen çalışıp yorulanlardansın. Dünyada çalışıyorsun, kıyamet günü cehennemde de yorulacaksın. Ancak tevbe eder, ölüm gelmeden önce özür dilersen iş değişir. Ölüm gelip de kapı yüzüne kapanmadan önce müslümanlığını yenileyerek, güzel ve samimi bir tevbe ederek Allah’a dön. Aksi durumda tevbe kapısından giremezsin. Kalp ayaklarınla Allah’a dön ki lütuf kapısını senin yüzüne kapayıp seni kendinle, kendi gücün ve malınla başbaşa bırakmasın ve içinde bulunduğun herşeyin bereketini gidermesin.
Yazık sana! Dinarını Rab edindin, tek kaygın dirhem oldu ve Allah’ı büsbütün unuttun, buna rağmen Rabbinden hiç utanmıyorsun. Yakında ne duruma düştüğünü göreceksin.
Yazık sana! Dükkanını ve malım ailene bırak ve onlar için dinin emriyle kazan. Kalbin de Allah’a tevekkül etsin. Kendi rızkını da, ailenin nzkını da dükkanından ve malından değil, Allah’tan iste. Böyle yaparsan senin rızkın ve onların nzkı senin ellerin üzerinde akacak ve senin kalbine lütfunu, yakınlığını ve sıcaklığını verecektir. Aileni sana muhtaç etmeyecek, seni de kendi zatıyla zengin edecek, kimseciklere muhtaç bırakmayacaktır. Onlan istediği şeyle ve istediği şekilde muhtaçlıktan kurtaracaktır. Kalbine de “Busenin içindir, bu da ailen içindir” denilecektir.
Sen bütün ömrün boyunca ortak koşup, perdelenip ve rahmetten kovulacak bir hayat sürdürüp dururken bu söze nasıl mazhar olacaksın?! Dünyadan ve dünyayı toplayıp bir yere yığmaktan doymuyorsun. Kalp kapını kapa ve kimseye oraya girme ümidi verme ve oraya sadece Allah’ın zikrini konuk et. Yaptığın işlerden tekrar tekrar tevbe et, küstahlığından ve edebsizliğinden tekrar tekrar pişman ol, yapmış olduğun işlerden dolayı çokça ağla, malının bir kısmıyla da fakir fukaraya yardım et, cimrilik etme. Çünkü pek yakında malından ayn düşeceksin. Verdiğinin yerinin dünyada ve ahirette doldurulacağını bilen ve buna inanan kimse cimri olmaz.
Anlatıldığına göre İsa (a.s.) İblis’e “İnsanlardan en çok kimi seversin” diye sormuş, o da “cimrilik yapan mümini” cevabını vermiştir. İsa (a.s.) “Peki ‘en kızdığın kimdir” diye sormuş, o da “cömertlik yapan günahkârdır” cevabını vermiştir. Bunun üzerine İsa (a.s.) “peki neden?” demiş, o da “Çünkü ben cimri olan inançlı kimseyi, cimriliğinin günahkârlığa düşüreceği beklentisini taşırım, cömert olan günahkâr kimsenin ise cömertliği vesilesiyle günahlarının silinmesinden korkarım” demiştir. Dünya ile dünya için mücadele et. Din, kazanmayı, Allah’a kulluk etmeye yardımcı olması için meşru kılmıştır. Sense kazandığın zaman ondan günah işlemek için
faydalandın, namaz kılmayı, iyi işler yapmayı bıraktın, malının zekatını da vermedin. Sen kulluk içinde değil, günah içindesin. Kazancın yol kesmek gibi oluyor. Pek yakında ölüm gelecek, inananı sevindirecek, inkâr edenleri ve ikiyüzlüleri üzecek. Hz. Muhammed (s.a.v.) “İnançlı kimse ölünce Allah’ın kendisine verdiği değeri göreceği için ‘keşke bir anlığına bile olsa dünyada hiç bulunmasaydım ’ diye dilekte bulunacaktır’’ buyurmuştur.
Tevbe edip tevbesinde sebat edenler nerede? Rabbinden utanan ve bütün durumlarında Onu gözetenler nerede? Yalnızken ve insanlar arasındayken haramlardan sakınanlar nerede? Kalp ve beden gözünü haramdan yumanlar nerede? Peygamberimiz (s.a.v.) “Şüpheyok ki gözler de zina eder, onlann zinası haramlara bakmaktır” buyuruyor. Çocuklann ve kadınlann haram kılınan yerlerine bakarak gözlerin ne çok zina ediyor! Allah’ın (c.c.) “İnananlara söyle gözlerini yumsunlar” buyruğu hiç kulaklanna çalınmadı mı?
Ey fakir! Fakirliğine sabret. Çünkü dünya fakirliği sona erer. Peygamberimiz (s.a.v.) “Aişe! Ahiret nimetleri için dünyanın acısını yudumla” buyurmuştur.
Allah dostlarının gözünde adının ne olduğunu, mutlu mu, bedbaht mı olduğunu bilmiyorsun. Bilinmektedir ki bu Allah’ın ilminde ve yazgısında bellidir. Fakat sen yine de Allah’ın ilmine ve yazgısına güvenip de korkuyu bırakmaya kalkışma ki dinin sınırlanndan dışarı çıkıverirsin.
Sen sana buyrulanı yapmaya çalış. Allah’ın ezelî bilgisinden sana ne! Bu bilgi, senin ve başkalannın bilmediği türden bir bilgidir. Bu bilgi, gayblar (bilinemezler) grubundandır.
Allah dostları dünya yatağını katladılar ve ondan uzaklaştılar, Efendilerinin huzurunda durup diğer uşaklarla birlikte ona uşaklık etmekle meşgul oldular. Dünyadan, zevk ve eğlence olsun diye değil, sırf temel gıdalannı karşılamak için faydalanırlar, bunu da zorunlu oldukları için yaparlar. Kullukta devam ederler, iffet yerlerini şeytanın hile ve tuzaklarından korurlar. Bunu yaparken de Rablerinin emrini yerine getirir, Peygamberlerinin sünnetine uyarlar. Onlann bütün işleri emirleri yerine getirmek ve sünnete uymaktır. Onlar bütün işlerinde yüksek gaye ve güçlü bir zühd içindedirler.
Allahım bizi de onların arasına kat ve bereketlerinden bir kısmını da bize gönder. Amin.
Oğlum! Dünya sevgisi kalbinde bulunduğu sürece sâlih kulların güzel hallerinden hiçbirini göremezsin. İnsanlardan dilencilik etmeye ve onları Allah’a ortak koşmaya devam ettiğin sürece kalp gözlerin açılmaz. Dünyadan ve insanlardan gönül bağını bütünüyle kesinceye kadar konuşma. Gayretli ol ki başkasının görmediğini göresin ve senin için âdet dışına çıkılsın da olağanüstü hallere eresin. Sen, hesabında bulunanı terk edersen hesabında olmayan şey gelir. Allah’a güvenir, yalnızken ve insanlar arasında iken ondan sakınırsan seni hiç ummadığın yerden rızıklandınr. Sen bırak, o versin; sen dünya ile ilgini kes, Allah seni isteklendirsin. İşin başında bırakmak, sonunda ise almak vardır. İşin başında kalbi şehvetleri ve dünyayı bırakmakla yükümlü tutmak, sonunda da bunlan almak vardır. Birincisi takva sahibi olanlar için, İkincisi de Allah’a kulluk bilincine ermiş olan ebdâl kullar içindir.
A gösterişçi! A ikiyüzlü! A şirk koşan! Allah’ın dostlan arasına girip de onlara kalabalık etme. Onlar sayılı kimselerdir. Onların hallerini eline geçen şeylerde arama. Onlar âdetleri yırtıp attılar, sense âdetleri korudun, sınırlan dışına çıkamadın. Bundan dolayı âdetler onlar için yırtıldı, senin için yırtılmadı (Yani onlardan hârikulade haller meydana geldi, sendense gelmedi) . Sen uyurken onlar ayaktaydı, sen yer içerken onlar oruç tutuyordu, sen kendini güvende bilirken onlar korktular, sen korktuğun zamanda güvende oldular. Sen vermeyip elinde tuttuğun zaman onlar mallannı dağıttılar. Onlar Hak için amel ettiler, sense başkalan için. Onlar Allah’ı istediler, sense başkalarım. Onlar işlerini Allah’a teslim ettiler, sense Onunla çekiştin, mücadele ettin. Onun kazasına rıza gösterdiler ve insanlardan şikayet etme konusunda dillerini kestiler. Sense böyle yapmadın. Yine onlar acılığa sabrettiler, acılık da onlar için tatlılaşıverdi. Kader bıçakları onlann etini keser de hiç aldmş etmezler ve acı duymazlar. Çünkü onlar acı vereni görmüşler ve Ona hayran olmuşlardır. İnsanlar onlardan sıkıntı çekmez, onlardan kimseye herhangi bir acı ulaşmaz. Denilmiştir ki “Ebrâr (gözle görünmeyecek kadar küçük) karıncaya bile zarar vermeyenlerdir”. Allah’a daima kulluk ederler, insanlarla güzel geçinirler, aile ve yakınları ile de ilgilerini kesmez, gerektiğinde yardımcı olurlar. Onlar dünyada da, ahirette de nimetler içindedir; dünyada yakınlık nimeti, âhirette ise cennet nimeti, Allah’ın cemâlini görme, Ona yakın olma, kelâmını işitme ve özel giysilerini giyme nimeti. Onlardan sana ne? Sen günahlarından, Rabbine karşı yaptığın yüzsüzlükten ve küstahlıktan tevbe etmekle uğraş.
Yazık sana! İnsanlardan değil, Allah’tan utanılır. Herşeyden önce var olan Odur. Sense sonradan olandan utanıyor, ezelî olana karşı yüzsüzlük yapıyorsun. Kerem sahibi olan Odur, başkalan kötüdür. Zengin olan Odur, başkaları fakirdir. Onun âdeti vermek, başkalarının âdeti ise engel olmak ve vermemektir. İhtiyaçlannı Ona arzet. O buna başkalanndan daha lâyıktır. Yapmış olduğu eserlerinden hareketle Onu bulmaya çalış. Dininin sınırlarını koru ve takvasından aynlma. Sen takvalı olmaya, Allah’tan sakınmaya devam edersen Allah kendini sana bulduracak ve sen eseri bırakıp eseri yapanla meşgul olacaksın. Onu bulmaya çalış ve Onu ara, dünyayı ve ahireti bırak. Dünya ve ahiretten sana ait olanlar yine gelecek, seni terkedip gitmeyecektir. Allah’ın dışındakileri terk etmen bulanıklıkları durultur. Kalbin sana Allah’ı bulundurmuyorsa sen akılsız hayvanlar gibisin demektir. Dünyadan kalk git ve akıllan Allah’ı bulmalarına yardımcı olan akıllı kimselerin katına çık. Aklı onlardan öğren de kendini ve Rabbini tanı.
Yazık sana! Ömrün eriyip gidiyor da haberin yok. Ahiretten kaçış ve dünyaya yöneliş ne zamana kadar sürecek?
Yazık sana! Senin nzkını senden başkası yiyemez, cennet ve cehennemdeki yerine senden başkası yerleşemez. Gaflet seni ele geçirmiş ve nefsin arzuları seni esir almış. Bütün kaygın yemek, içmek, evlenmek, uyumak ve amaçladığın şeylere erişmek. Kaygın, helâl veya haram yoldan doyduktan sonra inkâr edenlerin ve ikiyüzlülerin taşıdığı kaygının aynısıdır. Senin dinin var mı, yok mu kalbinin umurunda değil.
A zavallı! Kendine ağla. Çocuğun öldüğü zaman kıyameti kopanyorsun. Ama dinin ölüyor da ona aldmş etmiyorsun, ağlamıyorsun bile. Seninle görevli melekler din sermayende ziyan ettiğini gördükleri için sana ağlıyorlar. Senin hiç aklın yok. Şayet aklın olsa dininin gittiğine ağlardır. Sermayen var ama onunla ticaret yapmıyorsun. Akıl ve utanma duygusu sermayedir. Sen bunlarla güzelce ticaret yapamıyorsun. Uygulamaya geçirmediğin bilgi, yararlanmadığın akıl ve faydalanmadığın hayat oturulmayan ev, bilinmeyen hazine ve yenmeyen yemek gibidir. Sen içinde bulunduğun durumu bilmiyorsan ben biliyorum. Benim zâhir hüküm demek olan din aynam ve bâtın ilmi demek olan Allah’ı bilme aynam var. Gaflet uykusundan uyan ve yüzünü uyanıklık
suyu ile yıka ve Müslüman mı, kafir mi, inançlı mı, münafık mı, Allah’ı birleyen mi yoksa ortak koşan mı, gösterişçi mi, ihlaslı mı, uyum gösteren mi yoksa aykm davranan mı, hoşnut olan mı yoksa kızan mı olduğuna bir bak. Sen ister rıza göster, ister kız Allah sana hiç aldırış etmez. Göstereceğin tavrın yararı ve zaran sonuçta sana dönecektir. Kerem, lütuf ve hilim sahibi olan Allah ne kadar yücedir! Herşey onun lütfü ve ihsanı altındadır. Bize lütfuyla davranmasa yok olur giderdik, herbirimize yaptığımız davranışlann gerektirdiği karşılığı verse toptan yok olurduk.
Oğlum! Hata dolu, gösteriş içinde ve ikiyüzlülükle yapmış olduğun ibadetleri Allah’ın başına kalkıyorsun ve sana değer vermesini istiyor, bozukluğuna rağmen sâlih kulların arasına katılmak istiyorsun. Onları anmaktan ve onlann bildiği şeyleri bilme iddiasından sana ne, A kaçak köle! A huysuz! A bu ümmetin Allah’ı birleyenler ve ihlaslı olanlar dairesinden dışan çıkan!
Yazık sana! Ağla ki seninle birlikte ağlansın. İçine düştüğün musibet için önce sen otur ve yas giysileri giyin ki seninle birlikte oturulsun. Sen perdelenmişsin de haberin yok. Sâlih kullardan birisi “Perdelenmiş olduğunu bilmeyen perdelenmişlereyazıklar olsun ” demiştir.
Yazık sana! Kalbin nedir? Sen neyi düşünürsün? Kime şikayet edersin? Kimden imdat beklersin? Kiminle birlikte uyursun? Bir sıkıntıya düştüğünde kime güvenirsin? Anlat bana. Ben senin yalan söylediğini ve ikiyüzlülük yaptığını biliyorum. Sen ve diğer insanlar benim katımda sivrisinek gibisiniz. İçinizden doğru olanlan bilirim ve onun hizmetçisi olurum, beni çarşıya götürüp satmak veya benimle mükâtebe yapmak (özgür kalmak için Efendisi ile yazılı bir anlaşma yapmak) isterse buyursun yapsın. Giysilerimi, elimdekileri almak veya dilencilik yapmamı emretmek isterse buyursun yapsın. Ama senin doğruluğun yok ki, Allah’ın birliğini kabulün ve inancın yok ki! Ben seni ne yapayım?! Sen yontulmuş bir odun gibisin, ateşte yanmaktan başka bir işe yaramazsın.
Ey cemaat! Dünya gidiyor, ömürler tükeniyor, ahiret durmadan size yaklaşıyor. Sizinle ahirete yönelik hiçbir kaygınız yok, bütün kaygınız dünyada ve dünya malını toplamaktadır. Siz, Allah’ın nimetlerinin düşmanlansınız. Allah’tan bir kötülük görürseniz hemen onu ortaya dökersiniz. Bir iyiliğini gördüğünüzde ise saklarsınız. Allah’ın nimetlerini saklar da şükretmezseniz Allah onu sizin elinizden çekip alır. Peygamberimiz (s.a.v.) “Allah kuluna bir nimet verince onun, kulu üzerinde görülmesini ister” buyurmuştur.
Allah dostlarının sadece bir tek kaygısı vardır. Herşeyi kalplerinden çıkartmışlar ve diğer şeyler gibi olmayan Bir’i yerleştirmişlerdir. İbadetlerini gösterişten, ikiyüzlülükten ve birilerine duyurma kaygısından arındırmışlar ve Rablerine gerektiği şekilde kulluk yapmışlardır. Siz ise insanlara kulluk ediyorsunuz, gösterişe ve ikiyüzlülüğe kulluk ediyorsunuz, insanlara, nefsin arzulanna, hazlarına ve insanlardan gelecek övgülere kulluk ediyorsunuz. İçinizde Allah’ın dilediği üç beş kişi dışında Allah’a gerektiği gibi kulluk eden kimse yok. Biriniz dünyaya kulluk ediyor, dünyalığının sürüp gitmesini istiyor, yok olup gitmesinden korkuyor, bir diğeriniz insanlara kulluk ediyor, onlardan korkuyor ve onlardan bekliyor; bir diğeriniz cennete kulluk ediyor, cennet nimetlerini bekliyor, cenneti Yaratan’dan herhangi bir beklentisi yok. Ötekisi cehenneme kulluk ediyor, ondan korkuyor, Yaratan’ından korkmuyor. Yaratılan, cennet, cehennem ve Allah’ın dışındaki şeyler nedir ki? Allah (c.c.) “Onlar ancak Allah’a samimi bir şekilde kulluk etmekle emrolunmuşlardır”13 buyuruyor.
Allah’ı tanıyıp bilen kullar Ona sırf Onun için kulluk ederler, başkası için değil. Rabliğin ve kulluğun hakkını verirler. Allah’a Onun emrini yerine getirmek için ve Onu sevdikleri için kulluk ederler, başka bir sebeple değil. Gayeleri sadece Allah’tır, başkası değil. Allah’ın dışındaki herşeyi terk ederler. Siz ise cansız birer ceset gibisiniz. Siz zâhirsiniz, Allah dostlan ise bâtındır. Sizler binasınız, Allah’ın dostlan ise mânâdır. Siz nesli sözsünüz (cehr), Allah’ın dostlan ise sessiz söz (sır). Allah dostlan peygamberlerin sağında, solunda, önünde, arkasında yürüyen piyadelerdir. Onlann yiyecek ve içeceklerinin artıklarıdır. Peygamberlerin ilimleri ile amel ederler. Bundan dolayı onlara mirasçı olmuşlardır. Peygamberimiz (s.a.v.) “Âlimler peygamberlerin mirasçılarıdır” buyurmuştur. Bildikleri ile amel edince Peygamberlerin halifeleri, sözcü ve mirasçılan olmuşlardır.
Yazık sana! Deli olmadan kuru davada bulunmanın bir faydası olmadığı gibi, tek başına bilginin de bir faydası yoktur. Uygulamaya geçmeyen bilginin yaran olmaz. Peygamberimiz (s.a.v.) “İlim amele seslenir. Amel cevap verirse kalır, yoksa çeker gider” buyurmuştur. Okuması kalır ama bereketi gider, özü gider, kabuğu kalır.
A bildiğiyle amel etmeyi bırakanlar! Biriniz gayet ustaca edebî güzelliğini de vererek bir şiiri okuyor ama ne uygulama var, ne de ihlas. Kalbin kendine çekidüzen verirse organların da çekidüzen verecektir. Çünkü kalp diğer organların âmiridir. Âmir kendini düzeltince emri altındakiler de düzeltir. Bilgi kabuktur, amel ise özdür. Kabuk, öze bir zarar gelmesin diye korunur. Öz de içinden yağ çıkartılsın diye korunur. Kabuğun içinde öz yoksa ne işe yarar? Özün içinde yağ yoksa neye yarar? İlim gitti. Çünkü kendisiyle amel edilmeyince ilim gitmiş demektir. Uygulama olmaksızın okuyup ezberlemenin sana ne faydası olabilir ki?!
Ey âlim! Dünyanın ve ahiretin iyiliğini istiyorsan ilminle amel et ve insanlara da öğret.
Ey zengin! Dünyanın ve ahiretin iyiliğini istiyorsan malının bir kısmıyla fakirlere yardımcı ol. Peygamberimiz (s.a.v.) “İnsanlarAllah’ın ailesidir. Allah’ın en çok sevdiği insan Onun ailesine en faydalı olandır” buyurmuştur.
İnsanları birbirine muhtaç eden Allah ne yücedir! Elbette onun bu tasarrufunda bir hikmeti vardır.
Ey zengin! Benden kaçıyorsun. Halbuki ben senden yine senin için alınm. Benim nimetim, bana Allah’tan gelecek ve beni muhtaç etmeyecek, aksine sizi bana muhtaç edecektir.
Hz. İbrahim, bir fakirin sabırsızlık ettiğini görünce şöyle derdi: “Allahım! Dünyayı bize bollaştır da dünya malına değer vermeyelim, dünyayı bizden uzaklaştır, ona rağbet ettirme ki dünyalık peşinde koşacağız diye helak olmayalım. Allahım! Kaza ve kaderinde bize lütfunla muamele et. ”