YİRMİ SEKİZİNCİ SOHBET
Abdülkâdir Geylânî (r.a.)
9 Cemaziyelâhir 545 tarihinde Ribat’ta şöyle sohbet etti:
Peygamberimiz Hz. Muhammed’den (s.a.v.) JT şöyle rivayet edilmiştir: Birisi geldi ve Ona “Ben seni Allah nzası için seviyorum” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) “İmtihangiysisini kuşan, fakirlik giysisini kuşan ” buyurdu.
Çünkü sen benim sahip olduğum özelliklere sahip olmak istiyorsun. Benim gibi olmak istiyorsun. Çünkü sevginin şartı uyumdur. Hz. Ebubekir (r.a.) Resûlullah’a (s.a.v.) karşı duyduğu sevgide samimi olunca bütün varlığını onun uğrunda harcadı, onun özelliklerine sahip oldu, fakirlikte ona ortak oldu da aba (kalın kumaştan giysi) giyindi. İçiyle ve dışıyla ona uydu.
Sense ey yalancı! Sâlih kimseleri sevdiğini iddia ediyorsun fakat dirhemini, kuruşunu bile on-
lardan esirgiyorsun. Ama buna rağmen onlara yakın ve onlarla birlikte olmayı istiyorsun. Akıllı ol. Bu sahte bir sevgidir. Seven sevdiğinden hiçbir şeyini esirgemez ve onu herşeye tercih eder. Fakirlik Hz. Muhammed’in aynlmaz bir parçasıydı. Bundan dolayı “Fakirlik beni sevene, akan suyun varacağı yere akıp gitmesinden daha çabuk ulaşır” buyurmuştur.
Hz. Aişe ise şöyle demiştir: “Hz. Peygamber aramızda olduğu sürece dünya bize karşı çok bulanık ve zor idi. O aramızdan ayrıldıktan sonra ise dünya üzerimize yağdı da yağdı”. Şu halde Resûlullah’ı (s.a.v.) sevmenin şartı fakirlik, Allah’ı sevmenin şartı ise imtihandır.
Sûfîlerden biri “İmtihanı sevgiye bağla ki kimse yalan yere, ikiyüzlülük ederek ve gösteriş yaparak sevgi iddiasında bulunmasın” demiştir. Kuru iddiandan ve yalanından vazgeç. Başını tehlikeye sokma. Bu yola geldiysen doğru ol, aksi halde bizim peşimize düşme. Sahte parayla sarrafı kandırmaya çalışma. O, senin verdiğin parayı kabul etmez ve seni rezil eder. Yılana ve yırtıcı hayvanlara sırnaşma. Seni öldürürler. Cesaretin varsa yılana yaklaş, gücün varsa yırtıcı hayvanlara sırnaş. Hakk’ın yolu doğruluğu gerektirir, marifet nuruna sahip olmayı gerektirir. Marifet güneşi sıddıklann kalplerine doğar ve gece gündüz hiç kaybolmaz.
Oğlum! Allah’ın gazabıyla karşı karşıya olan ikiyüzlü münafıklardan yüz çevir. Akıllı ol ve bu zamandaki insanlann çoğuna yaklaşma. Çünkü
giysili kurtlardır. Tefekkür aynasını al ve ona bak, Allah’tan da kendini ve onları o aynada göstermesini iste. Ben Yaratanı da, yaratılanları da denedim. Kötülüğü yaratılanlann, iyiliği ise Yaratanın yanında buldum.
Allahım! Bizi onlann kötülüklerinden kurtar, dünyada ve ahirette iyiliğini ver. Ben sizi kendim için değil, sizin için istiyorum. Sizin ipinizi eğiriyorum, sizden kendim için değil sizin için alıyorum. Benim yanımda beni sizden alacağım şeylere muhtaç etmeyecek kadar şey zaten var. Benim işim, kazanmak ya da Allah’a tevekkül etmekten ibarettir. Ben sizin bana getireceğiniz şeyleri o Rabbini unutup size tevekkül eden gösterişçi ikiyüzlünün beklediği gibi beklemem. Ben yeryüzünde yaşayanlann mihenk taşıyım. Akıllı olun ve bana geçersiz para getirmeyin. Ben Allah’ın izniyle sizin kalitelinizi kalitesiz olanınızdan ayınnm.
Kurtuluş istiyorsan balyozumun altında örs ol ki nefis, heva, tabiat, şeytan, düşmanlar ve kötü arkadaşlannın beynini çatlatayım. Bu düşmanlara karşı Rabbinizden yardım dileyin. Yardım görüp zafere ulaşan onlara karşı göğüs gerendir, yardımsız kalıp yenilense işini onların eline bırakandır. Âfetler çoktur ama hepsinin kaldığı yer birdir. Hastalar çoktur ama doktorlan birdir.
A hasta nefis sahipleri! Nefislerinizi doktora teslim edin, hastalığınız konusunda ondan kuşku duymayın. Çünkü nefisleriniz konusunda o size
sizden daha çok acır. Onun önünde dilsiz olun ve ona karşı gelmeyin. Bunu başarabilirseniz dünyada ve ahirette bütün iyilikleri görürsünüz.
Allah dostlan her zaman sükut, içe dönüklük ve hayret içindedirler. Onların bu durumu devam edip tamamına erince Allah kıyamet gününde cansız varlıkları konuşturacağı gibi onlan konuşturur. Onlar konuşturulmadıkları sürece konuşmazlar, kendilerine bir şey verilmediği sürece almazlar, genişletilmedikleri sürece genişlemezler. Onların kalpleri meleklerin kalplerine katılmıştır. Allah (c.c.) “Melekler, emrettiği konularda Allah ’a karşı gelmezler ve kendilerine buyrulanıyaparlar”12 buyuruyor.
Onlar melekler kervanına katıldılar ve derece bakımından onlardan daha da yukarı çıktılar. Allah’ı tanıma ve bilme konusunda onlardan üstün oldular. Melekler onların köleleri ve tâbileridir. Onlardan istifade ederler. Çünkü hikmetler onlann kalplerine dökülür ve dökülür. Kalpleri bütün âfeteler karşı koruma altındadır. Âfetler onların organlarına, bedenlerine ve nefislerine gelir. Kalplerine ise aslâ. Sen de onların derecelerine ulaşmak istersen İslammı hakikate erdir. Sonra da gizli ve açık bütün günahları terk et. Sonra tam anlamıyla takva içinde ol, sonra da dünyanın mübah malından ve helâlinden vazgeç. Sonra Allah’ın lütfettiği şeyle yetinmeyi bil, sonra lütfedeceği şeylerden de vazgeç ve yakınlığı ile yetin. Yakınlığı ile yetinebilirsen Allah lütfunu üzerine döker ve kısmet kapılannı, lütuf, rahmet ve minnet kapısını sana açar. Önce dünyayı sana kısar sonra da ardına kadar genişletir. Bu, veli ve sıddıklardan sadece birkaçı içindir. Çünkü Allah, onlann takvasını bilmektedir. Onlar Allah’ı bırakıp hiçbir şeyle oyalanmazlar. Onların çoğuna ise dünyayı daraltır. Çünkü onların sırf kendi için uğraşmaları, onun huzuruna girmeleri ve ondan istemeleri Onun hoşuna gider. Onlara dünyayı verirse belki onunla oyalanıp Allah’a hizmetten geri dururlar ve dünya ile düşüp kalkarlar. Çoğunluk böyledir, biraz önce bahsettiklerim ise çok azdır. Az rastlanan şeye bir hüküm bağlanmaz. Peygamberimiz (s.a.v.) kendisine dünya sunulup da dünya ile uğraşmak yüzünden Allah’a hizmeti bir yana koymayanlardandır. Tam bir zühd ve yüz çevirme ile kısmetlerine hiç dönüp bakmamıştır. Yeıyüzünün hâzinelerinin anahtarları kendisine sunuldu da geri çevirip şöyle dedi: “Rabbim! Beni miskin olarak yaşat, miskin olarak canımı al ve miskinlerle birlikte haşret”.
Zühd güzel bir nimettir. Aksi halde kimse kısmetinden vazgeçip onu bir yana koyamazdı. İnanan kimse hırsın ağırlığını kâr bilir, oburluk etmez, aceleci olmaz. Hz. Muhammed (s.a.v.) kalbinden dünyayı sildi, ondan yüz çevirdi, Allah’ın emirleriyle uğraştı ve kısmetinin er geç kendini bulacağını bildiği için onu aramadı. Kısmetini, ardında koşturarak önünde eğilip kabul edilmesini istemek zorunda bıraktı.
Oğlum! Sen Hak yolunda seni ilerletecek bir inanca, seni o yolda sabit kılacak bir yakıne muhtaçsın. Sen bu yolun başlangıcında bir kuşağa, sonunda ise sağlam bir inanca muhtaçsın. Mekke yolu ise böyle değildir. Sûfîlerden biri “Mekke yolu kuşak ve iman gerektirir” demiştir. İşaret etmiş olduğum bu yol ise hem başta, hem de sonda kuşak ve iman gerektirir.
Anlatıldığına göre Süfyanı Sevrî ilim öğrenmeye ilk başladığında belinde, içinde beş yüz dinar bulunan bir kuşak vardı. O paradan infak eder, ilim öğrenir ve eliyle üzerine dokunarak “Sen olmasan bizi ellerine mendil yaparlardı” derdi. İlim öğrenip Hakk’ın yolunu tanıyınca yanında kalan paralann tamamını bir günde fakirlere infak etti ve “Gökyüzü demir olup yağmur yağdırmasa, yeryüzü taş kesilip bitki bitirmese ve böyle sıkıntılı bir durumda bile ben, fizik endişesine düşsem yine de inkâr edici olurdum” dedi.
İnancın güçleninceye dek kazanmaya ve sebeplere bağlı kalmaya bak. İnancın güçlendikten sonra ise sebepten sebebin yaratıcısına geç. Peygamberler (a.s.) işin başında kazanmakla uğraştılar, bunu farz kabul ettiler ve sebeplere tutundular, sonunda ise tevekkül ettiler. Başlangıç ve bitişte, şeriat ve hakikat nazannda, kazanmakla tevekkül etmeyi birleştirdiler.
A mahrum! İnsanların elinde olana güvenip de çalışıp kazanmayı bırakma. Sonra insanlardan dilenirsin ve kaderin nimetine nankörlük edersin.
O zaman da Allah sana gazap eder ve seni uzaklaştırır. Kazanmayı terk edip insanlardan dilenmek Allah’ın kulu Süleyman’a verdiği bir cezadır. O hükümdarlığını bırakınca Allah ona birkaç ceza verdi. Bunlardan biri de insanlardan dilenmektir. Hükümdarlık günlerinde kazanır, kendi kazancından yerdi. Allah onun nzkını daraltınca onu krallık sınırlanndan dışan çıkardı ve rızık yollarını ona daralttı. O da insanlardan dilendi. Bunun sebebi de bir kadının, Süleyman’ın (a.s.) evinde kırk gün bir heykele tapınması idi. Süleyman (a.s.) tam kırk gün ceza içinde kaldı.
Allah dostlannın üzüntülerinin ardından sevinç gelmez, yükleri yere inmez, gözleri aydın olmaz, sıkıntıları hiç bitmez. Rablerine kavuşuncaya dek bu halleri devam eder. Rablerine kavuşmalan ise iki türlüdür: Biri dünyada kalp ve sırlarının kavuşmasıdır ki bu az olur. Diğeri ise ahiretteki kavuşmadır. Rablerine kavuştuklan zaman sevinir ve huzurlu olurlar. Bundan önce ise sürekli sıkıntı içindedirler.
(Abdülkâdir Geylânî (r.a.) bir süre nefisten bahsettikten sonra şöyle devam etti:)
Oğlum! Nefsini arzulanan ve lezzet alınan şeylerden uzak tut ve ona pis olmayan temiz yiyecekler yedir. Temiz yiyecek helâl olandır, haram ise pistir.
Nefsini helâl yoldan besle ki şımanp azmasın, baş kaldırmasın ve edepsizlik etmesin.
Allahım bize zâtını tanımamızı nasip et de seni tanıyalım. Âmin.