Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan memurlar için bayram tatilinin dokuz gün olacağı günler öncesinden açıklandı. Bu uygulama özel sektör çalışanlarını kapsamadığı için itirazları da beraberinde getirdi. Özel sektör çalışanları itirazlarında haksız da sayılmazlar. Bu adaletsizliği gidermek için değişik formüller üzerinde duruluyor ama iş en başından bu aşamaya getirilmeseydi çok daha iyi olacaktı.
Rusya ile yaşanan kriz nedeniyle sezonu kötü geçiren oteller, hem bu dokuz günlük tatil uygulaması hem de yaşanan krizin sona ermesiyle bayramı erken yaşamaya başladılar. Eminim ki bu dokuz günlük bayram tatili hakkından yararlanacaklar tatil planlarını şimdiden yapmışlardır bile.. Düşünsenize, dokuz gün boyunca deniz, kum, güneş… Oh ne güzel…
Ne yazık ki dini bayramları “tatil” olarak görme alışkanlığı gitgide yaygınlaşıyor. Ramazan Bayramları önce “şeker bayramı” diye anılarak dini kimliğinden ve anlamından uzaklaştırılıp, ticari bir yapıya büründürülmek istendi. Sonra, “Ah o eski Ramazanlar..” teraneleriyle, ibadet değil, eğlenceler ön plana çıkarılmaya çalışıldı.
Kurban Bayramları, infak etme anlamından uzaklaştırılıp, kurbanlık ticaretine, kısaca “et bayramı” seviyesine indirgenmeye çalışılıyor. Varsa yoksa, “kurbanı kaça aldın..?, kaç kilo et çıktı..? vs..vs..” tartışmaları…
Üstelik her iki bayramın ortak hedefi olan, “sıla-i rahim”, yani eş, dost, akraba ziyaretleri de neredeyse unutuldu. Hatta bayramda kimse gelmesin diye tatil beldelerine erkenden kaçılır oldu. İnsan ister istemez, “biz neyin bayramını kutluyoruz ?” diye kendi kendine sormadan edemiyor.
Sıla-i rahim’in ne derece önemli olduğunu anlamak için kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e bakmak yeterli. Şöyle diyor Rad suresi 25. Ayet..” Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.”
Yetmedi mi..? Tamam, o zaman hemen Bakara suresi, 27. Ayete de bakalım.. O da şöyle diyor : “Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşeri ve ahlâki bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
Başka söze gerek kaldı mı ? Şimdi sorarım sizlere, sıla-i rahimi kesmenin cezası, kurban kesmemenin, oruç tutmamanın hatta namaz kılmamanın cezasından daha mı az görünüyor ? Akrabalarla bağları kesmeyi, yeryüzünde fesat çıkarmakla bir tutuyor Rabbimiz… Ceza da ona göre tabii..
Belki de, “kardeşim, birazcık da kafamızı dinlemeyelim mi yani..!” diye aklınızdan geçiyordur.. Cevap gayet basit aslında.. Maden dokuz gün tatil var, o zaman bayram günlerini olması gerektiği gibi, yani, “bayram” gibi kutlayalım, kalan günlerin tadını da ister bir tatil beldesinde, ister evimizde, gönlümüzce çıkaralım.
Sizlere bol bol “sıla-i rahim”ler dilerim…