Tarihi konularla ilgilenenler iyi hatırlayacaklardır. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde, artık iyice zıvanadan çıkıp pervasızca ve genellikle taraflı kararlar veren “Konsolos Mahkemeleri” vardı. Bu mahkemeler, kapitülasyonlar çerçevesinde konsoloslara yargılama yetkisi verilmesinin ardından ortaya çıkmıştı. Görevleri de Osmanlı vatandaşı olmayan yabancıların davalarına bakmaktı. Ama öyle olmadı tabii… Yetkilerini aşıp Osmanlı vatandaşı olanlar ile yabancılar arasındaki davalara da bakmaya başladılar.
Bu mahkemelerin verdiği kararlar, tahmin edeceğiniz gibi genellikle Müslüman Osmanlı vatandaşları aleyhinde oluyordu. Daha sonraları Osmanlı’ya isyan edenleri korumaya kadar vardırdılar işi…
Adına aldanıp bu mahkemelerin sadece İstanbul’da olduğunu da zannetmeyin haa.. Maraş, Antep,Erzurum, Van, Elazığ, Diyarbakır, Adana, hatta o zamanlar Osmanlı toprağı olan Şam, Halep, Beyrut gibi daha bir çok Osmanlı vilayetinde vardı bu mahkemelerden… Ne kadar etkili olduklarını da şu örnekle izah edeyim…
Yıl 1905… Muş’ta, Jandarma iki Ermeni şüpheliyi sorguya çekiyor. Bu durum Van’daki Fransız Konsolosu’nun kulağına gidiyor. Görev ve yetki bölgesinin dışında olmasına rağmen hemen Muş’a gidip karakolu basıyor ve o iki şüpheliyi alıp götürüyor. Osmanlı Devleti itiraz ediyor ama Fransa bu itirazı dikkate bile almıyor.
Bu mahkemeler, 1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile kaldırılana kadar görev yaptılar.
Günümüzde de bazı devletlerin Büyükelçi ve Konsoloslarında bu anıların tekrar depreştiğini görüyoruz. Terörle mücadelede attığımız adımlar bu zatları rahatsız ediyor. Teröre verdiğimiz kurbanların haklarıyla ilgilenmiyorlar ama teröristin haklarını savunmak için adeta yarışıyorlar.
Mesela, ABD Büyükelçisi çok endişeleniyor. Niye ?
Teröre destek veren belediyelere kayyum atandığı için…
Peki o belediyelerin mağdur ettiği halk için endişeleniyor mu ? Elbette hayır..
Karnınızın ağrısını anlıyoruz Sayın Büyükelçi… Tıpkı “Konsolos Mahkemeleri”nde olduğu gibi kendi vatandaşlarınızı korumaya çalışıyorsunuz. Sizin vatandaşınız sayılması için ceplerinde Amerikan pasaportu olmasına gerek yok ki.. Sizin için her şeyi yapıyorlarsa, hatta “kendi devletimizi kuracağız” dedikleri yerlere utanmadan Amerikan bayrağı çekiyorlarsa sizin vatandaşınız sayılırlar zaten…
Ama bir şeyi de unutmayın Sayın Büyükelçi… O günler artık çok geride kaldı, köprünün altından çok sular geçti… Eski çamlar bardak oldu… Karşınızda her dediğinize “evet” diyecek bir Türkiye yok artık… Biliyorum sizin için alışılması çok zor bir durum ama alışacaksınız… Alışmanız gerekiyor.. Bazı gelişmeleri de artık kabul edeceksiniz.. Ya seve seve, ya da seve seve…