Dün bir arkadaşım aradı telefonla.. Hal hatır sordu, havadan sudan konuştuk biraz. Belki de yaşamakta olduğumuz boğucu sıcakları kastederek, “Ramazan nasıl gidiyor ?” diye soruverdi. İlk anda ne diyeceğimi bilemedim… “ kötü gidiyor kardeş, çok kötü..” diye cevapladım. Sorduğu sorunun pek isabetli olduğunu düşünen arkadaşım, “Eee, bu sıcak havalarda çok dikkatli olacaksın, yediğine içtiğine dikkat edeceksin, öğle saatlerinde güneş altına çıkmayacaksın…” vs. gibi nasihatlerini dakikalarca sıraladı bir bir…
“Değil be kardeşim değil ! ” diye başladım söze.. “Sıcaklardan, susuzluktan bir şikayetim yok.. Kötü giden bunlar değil, Allah sabrını veriyor hepsinin… Lakin….” Sonra kelimeler çağlayandan dökülen su gibi sökün etti dudaklarımdan..
Lakin, sahur çok kötü gidiyor mesela.. Masamda birkaç çeşit yemeği görünce, Somali’de iftarsız sahur yapan veya sahursuz iftar yapan Müslümanlar geliyor gözümün önüne.. Lokmalar düğümleniyor boğazıma.. O nefis yemek, lezzetini kaybediyor hemen.. Paylaşınca bereketlenir ya nimet, benimkinde ne bereket kalıyor ne lezzet.. Karşımda karnı aç bir çocuk görür gibi oluyorum… Belki hayal benimki ama, çok iyi biliyorum ki gerçekte de var böyle birileri.. Artık ye yiyebilirsen..
Gün içerisinde şöyle koltuğuma oturup rahatlayayım diyorum.. Aklıma hemen Arakan’da, Filistin’de, Suriye’de zulüm altında inim inim inleyerek oruç tutmaya çalışan kardeşlerim geliyor. Artık o koltuk, koltuk olmaktan çıkıyor, dikenli bir çalıya dönüşüyor. Ardından, Nisa suresi 75. Ayet sanki bir bedene bürünüp karşıma dikiliyor ve şöyle sesleniyor :
“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve, “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zâlim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?”..
Geçtik savaşa çıkmayı, sesimizi bile çıkaramıyoruz, aksine zalimlerden merhamet bekler hale geldik.. diye aklımdan geçiriyorum.. Utançtan yüzüm kızarıyor, oda sanki cendere gibi sıkıyor beni.. Boğulacak gibi oluyorum.. Ne sıcak ne susuzluk aklıma geliyor artık..
Saatler geçiyor, iftar vakti yaklaşıyor. Bir hevesle oturuyorum sofraya.. Ezan okunuyor, lezzetle içebildiğim bir bardak su sadece… Çorba geçmiyor boğazımdan… Son bir umutla, “Canım ben de fakir insanlara azımsanamayacak miktarda yardım ettim.” diye kendimi teselli etmeye çalışıyorum.. Ama bu sefer de Tevbe suresi, 19. Ayet dikiliveriyor karşıma…
“Siz hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ın bakım ve onarımını, Allah’a ve âhiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden kimse(lerin amelleri) gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah, zâlim topluluğu doğru yola erdirmez.”
Çok iyi biliyorum ki, benim yaptığım iyilikler, hacılara su dağıtmak kadar değerli değil… Geriye tek teselli kalıyor, İnşallah zalimlerden değilimdir.
“Ramazan işte bu sebepten çok kötü gidiyor kardeş” diye toparlıyorum lafı.. Arkadaş, “ abi oruç seni fena tutmuş, oruç seni değil, sen orucu tutacaksın..” deyip aceleyle kapatıyor telefonu..
Gerçekten, sıcak hava, susuzluk filan bir yana da, Ramazan gerçekten çok kötü gidiyor kardeşlerim… Çok kötü..