Pek moda oldu ya “konum bildirmek”.. Ben de şu an bulunduğum “konum”dan bildiriyorum.. Bulunduğum yer, kısmen güneşli olmasına rağmen ağırlıklı olarak gölgelik bir yer.. Kendinizi çok güvende hissediyorsunuz.. Güvende ama içiniz de buruk.. Çok uzaktan gelen araba seslerini saymazsak genelde sessiz ve çok sakin bir yer.. Havası temiz.. Gelen giden pek olmuyor, olursa da öyle ses seda çıkaran insanlar değil..
Kucağımda dizüstü bilgisayar, oturduğum mermerden hem etrafa bakıyor hem de gördüklerimi ve hissettiklerimi yazmaya çalışıyorum.. Kolay olmuyor tabii.. Gördüklerimi yazmak zor değil aslında ama hissettiklerimi yazmak, gerçekten hiç de kolay değil… İlk anda ne hissettiğimi bile bilemiyorum.. Sonra yavaş yavaş aklım başıma geliyor ve yüreğimden dökülen kelimeler beynime düşmeye başlıyor.. Anlamaya çalışıyorum kelimeleri.. Önceleri çok karışık ama zaman ilerledikçe netleşiyor.. Bazı kelimeler gayet sakin ve halinden memnun ama bazıları yakama yapışıp hesap soruyor… Verecek cevap olmaması ne kadar kötü… Bedenimi yoğun, yapış yapış bir ter basıyor, içimden bir ses “ne diye geldim sanki buraya..” diye pişmanlık bildiriyor.. Tam kalkıp kaçacağım, sanki bir el ayağımdan tutup bağlıyor beni yakınımdaki selvi ağacına.. Çaresiz oturuyorum tekrar..
Şimdi alt taraftaki kapıdan, karı koca olduklarını düşündüğüm yaşlı bir çift giriyor.. Yavaş adımlarla ilerleyip sonunda bir mezarın önünde duruyorlar… Adam, mezarın üzerindeki otları yolmaya koyulurken, kadın, çantasından çıkardığı Kur’an-ı Kerim’i okumaya başlıyor.. Birbirlerine hiç bakmıyorlar.. Sanki iki yabancı gibi… Yüreğim eziliyor.. Diğer tarafa bakıyorum.. Alelade bir mezar taşı… “Şehit Piyade Er …….” yaşı : 24… Ruhuma derin bir acı çörekleniyor engerek yılanı gibi… Etrafım böyle mezar taşlarıyla dolu…Her biri, dayanılmaz acıların, ilelebet kalacak anıtları gibi karşımda dikiliyor..
İçimde hesap soran ses hala bağırıyor… “Niçin bu kadar çabuk unuttunuz bizi..!!” ve devam ediyor.. “bize korku yok, artık cennetteyiz… ama siz bu kadar nankör müsünüz…? Niçin bu kadar çabuk unuttunuz bizi..!!” Dedim ya, verecek cevap olmaması ne kadar kötü…
Yaşlı adam mezar temizliğini tamamladı, mezar üzerindeki çiçekleri büyük bir özenle suladı, kadın okuduğu Kur’an-ı Kerim’i çantasına koydu.. Bir müddet dua ettiler… Kulak kabarttım… “ Sen olmadan evimiz bize mezar oldu oğlum… Mezardan çıkıp, sana kavuşacağımız günü bekliyoruz.. Her an aklımızdasın.. “ diyordu yaşlı adam.. Kadın gözyaşlarıyla eşlik etti kocasına… Beraber çıkıp gittiler şehitlikten..
Ben mi ? Ben hala şehitlikteyim. Kucağımda bilgisayar, tepemdeki selvinin alaca gölgesinde, mezar taşında, “Şehit Piyade Onbaşı ……” yazan mezarın mermerine oturmuş, bana “ niye bu kadar çabuk unuttunuz bizi..!” diye hesap soran sese cevap vermeye çalışıyorum… Kaçmak istiyorum, kaçamıyorum.. Verecek cevap olmaması ne kadar kötü.. Ah bilseniz…