Geçenlerde, Osmanlı döneminden kalma bir caminin, geniş avlusunda, büyük bir çınar ağacının altına oturuyorum. Avludaki birkaç kişi ya abdest almakla meşgul ya da çaylarını yudumluyorlar. Derin bir sessizlik, bir huzur hakim. Avlu dışındaki dükkanlardan gelen sesler neredeyse duyulmuyor. Bu huzurlu ortamının tadını çıkarmak için, oturduğum kanepeye biraz daha yayılıyorum.
Aklıma, az önce içinde olduğum boğucu kalabalık geliyor. Yüksek binalar arasına sıkışmış dar sokakları hınca hınç dolduran insanlar, kulakları sağır edercesine gürültü çıkaran otomobiller, ciğerlerimizi yakan egzoz dumanı…
Ne medeniyet ama…
Bir ara, Bursa’nın havadan çekilmiş bir fotoğrafını görmüştüm. Her yer beton deryası… Göze çarpan birkaç yeşillik de ya mezarlık ya cami bahçesi.. Hayatın akışı içinde fark edemiyoruz belki ama, bu keşmekeş bizi içten içe öldürüyor. Çocuklarımıza, özgürce koşup oynayacak yeşil alanlar bırakmamışız. Olanlar da o kadar az ki..
Şimdi gerçekten merak ediyorum. Çimen kokusu duymadan büyüyen çocuklarımıza, yeşili, doğa sevgisini nasıl anlatacağız ? Anılarımızı anlatarak mı, yoksa fotoğraflar göstererek mi… Ömründe, dalından tek bir meyve bile koparıp yememiş çocuklar, nereden bilecekler doğa sevgisini..
Ahmet Hamdi Tanpınar üstadımız, Bursa’da Zaman şiirinin bir yerinde şöyle der ;
“Su sesi ve kanat şakırtılarından
Billûr bir âvize Bursa’da zaman.
Ah üstadım ahh… Ne su sesleri duyuluyor artık, ne de kanat şakırtıları… Hepsi artık şiirlerde, şarkılarda kaldı.. Şimdi, su seslerinin, kanat şakırtılarının yerini motor sesleri, korna sesleri aldı.. Bir tatlı huzur artık Kalamış’ta bile kalmadı..
Biraz daha yayılıyorum cami avlusundaki kanepeye.. Biliyorum, gitme vakti geldi artık.. Ama, esen hafif rüzgarın tesiriyle, tepemdeki çınarın yapraklarından gelen ses, bırakmıyor beni.. Avludaki huzur, ayaklarıma sarılmış bırakmıyor.. Çimen kokusuyla karışık gelen gül kokusu bırakmıyor…
Çevreme şöyle bir daha bakıyorum. Gözüme bir mezar taşı ve yanında oynayan çocuk ilişiyor. Belli ki birazdan annesi veya babası gelecek, kolundan tutacak ve bu huzur dolu bahçeden çıkarıp, beton bir kafese hapsedecek.
– Gitme çocuk, gitme..! diye bağırmak istiyorum.. Ama sesim çıkmıyor..
Kalkmaya karar veriyorum artık.. Ayağımın altındaki kurumuş çınar yapraklarına, bir damla yaş düşüyor gözlerimden..
Kurumuş çınar yaprakları bırakmıyor beni.. Oturuyorum.