ASTEROİT’LER NELERDİR?
Bilim adamlarının meteoritlerin varlığını kabul etmede güçlüğe düşmelerinin bir nedeni, güneş sistemindeki küçük gökcisimleri hakkında hiçbir bilgiye sahip olmamalarıydı. Sistemde yalmzca gezegenler ve onların uyduları varmış gibi görünüyordu. (Ayrıca bir de gizemli kuyrukluyıldızlar vardı. Onlardan daha sonra söz edeceğim.)
Bu konuda ağır ağır gelişen bir fikir değişikliği Alman gökbilimcisi Johann Daniel Titius (1729-1796) ile başladı. 1766 yılında gezegenlerin güneşten uzaklıklarıyla ilgili ortalama sayısal bir değer ilişkisini formüle etmek üzere Titius çalışmalar yapmaya girişti. Onun bu çalışması şu sayısal sonuçları verdi: 4,
7, 10, 16, 28, 52, 100, 196, 388…Yeryüzünün güneşten uzaklığının 10’la temsil edildiğini varsayalım. Bu durumda Merkür’ün güneşten uzaklığı yaklaşık 3,88; Venüs’ünkü 7,23; Mars’ınki 15,23; Jüpiter’in uzaklığı 52,0 ve Satürn’ün güneşten uzaklığı 95,5 olur. 1772 yılında bir başka ve çok tanınmış Alman gökbilimcisi Johannes Elert Bode (1747-1826) aym sayı dizisini kamuya duyurdu. Ve sonuçta biraz haksız da olsa bu Bode Yasası olarak adlandırıldı.
Sonuç olarak gökbilimciler Bode yasasındaki 28 numaralı yerde bir gezegenin bulunmadığına dikkat ettiler. Orada bir gezegenin olması gerekmez miydi? Eğer bir gezegen varsa neden görülmüyordu? O uzaklık, Mars’dan yeryüzüne olan uzaklığın iki katı ve Jüpiter’den yeryüzüne uzaklığın yalmzca beşte ikisiydi. 28 numaralı yerdeki gezegen Mars’tan büyük değilse (Mars’ın çapı dünyamnkinden çok az fazladır) o gezegenin kolayca görülmesi gerekirdi. 28 numaralı yerde bir gezegen olup da görülmemesinin tek olası nedeni, onun Mars’tan çok küçük olması idi.
1790’h yıllarda Alman gökbilimcisi Heinrich W. M. Olbers (1758-1840) bir gökbilim projesini örgütlemeye başladı. Bunda yer alan gökbilimcilerden her birisi gökyüzünün ayrı kesimini ele alacak ve Mars ile Jüpiter’in yörüngelerinin arasındaki uzay kesiminde yer alması olası bir gezegenin varlığım saplayabilmek üzere dikkatle gözleyeceklerdi. Ancak, daha bu proje uygulanmaya başlanmadan İtalyan gökbilimcisi Giuseppe Piazzi (1746-1826) on dokuzuncu yüzyılın ilk günü olan 1 Ocak 1801 tarihinde bir keşif yaptı. Piazzi bilerek bakmadığı halde bir “yıldızın” akşamdan akşama yer değiştirdiğini kazayla fark etti. Bu, bir yıldız olamazdı. Devinim hızından
onun Mars ile Jüpiter arasındaki kayıp gezegen olduğu görülüyordu. Piazzi, Sicilyalı olduğu için bu gezegeni Eski Sicilya’da tapınılan tanm tanrıçası Ceres’in adıyla adlandırdı.
Ceres, Ay’ınkinden yarı yarıya az olan ve yalnızca 1.000 kilometrelik çapıyla küçük bir gezegendi.
Ancak gökbilimci Olbers, Mars ile Jüpiter gezegenlerinin yörüngeleri arasındaki uzayda yalnızca küçük bir gezegenin bulunmasının inamlması güç bir durum olacağım öne sürdü ve planladığı şekilde araştırmalarını sürdürdü. Sonraki birkaç yıl içinde, Mars ile Jüpiter arasında Ceres’ten daha küçük üç gökcismi daha bulundu. Ve bunlar Pallas, Vesta ile Juno adlarıyla adlandırıldılar.
Alman-İngiliz gökbilimcisi Willian Herschel (1738-1822) saptanan bu yeni gök cisimlerinin çok küçük olduklarım, yalnızca yıldızlar gibi ışık noktacığım oluşturduklarım ve teleskopla bile büyük gezegenler gibi küre meydana getirmediklerini ileri sürdü. Bu yüzden onlara yıldıza benzer anlamına gelen asteroit (Tükçe’mizde bunlara küçük gezegen de diyoruz Çeviren) adının verilmesini önerdi. Bu ad hemen benimsendi.
Piazzi’nin keşfinden beri pek çok asteroit saptandı. Şu anda üç bin dolayında asteroit bilinmekte ve elbette ki Mars ile Jüpiter arasındaki boşlukta daha binlercesinin bulunduğu tahmin edilmektedir. Bulunanlar arasında en büyük asteroit Ceres olup tüm benzeri gökcisimlerinin kütlesinin yüzde onunu oluşturmaktadır. Bu nedenle Mars ile Jüpiter arasındaki uzay parçasına Asteroit kuşağı denilmektedir. Burası, gezegenler oluşmadan önceki güneş sisteminin oldukça soluk bir anımsatıcısı olarak benimsenir.
Neden bu kuşakta asteroitler yer almaktadır? Asteroitlerin patlayan bir gezegenin kalıntıları olduğunu ilk kez Olbers ileri sürdü. Bu insana çekici gelen bir düşünce şeklidir. Ancak, bir gezegenin neden patlaması gerektiğim bilemiyoruz. Günümüzde
gökbilimciler asteroit kuşağındaki maddelerin yalın biçimde bir gezegen olarak yoğunlaşamayacağım düşünüyorlar. Jüpiter dev bir gezegen olarak asteroit kuşağındaki pek çok maddeyi süpürüp kendi bünyesine katmış ve geri kalan maddeler de büyük bir gezegeni oluşturamamış olsalar gerek. Dahası, Jüpiter’in çekim gücü asteroitleri birleşmekten alakoyuyor da olabilir.