Gündem 1 – Son Dakika Gündem Haberleri – Gundem1.com

Türkiye ve Dünyadan Son Dakika Haberleri

Yeryüzü ve Uzay

Copernicus’un Görüşü Geliştirilebilir mi?

COPERNİCUS’UN GÖRÜŞÜ GELİŞTİRİLEBİLİR Mİ?
Herhangi bir bilimsel görüş ya da kuram geliştirilebilir. Bilimde gelişme için yapılan araştırmaların sonu gelmez. Aslında Copernicus’un görüşü de Ptolemy’ninkinden pek farkı değildi. Yalnızca evrenin merkezini yeryüzünden güneşe değiştiriyordu. Güneşin çevresinde şimdi de eski kristal küre vardı. Dünyanın çevresinde bulunan yedi gezegen küresi ile bunun ötesinde sekizinci yıldızların küresi yerine şimdi güneşin çevresinde gezegenlerin altı kristal küresi ile bir de yıldızların yedinci küresi vardır deniliyordu. Bu arada Ay’ın da, dünyanın çevresini saran bir küresi vardır denilmekteydi. Sonuçlar daha rahat elde edilse ve doğrulukları eskisinden daha büyük oranda sağlamalar bile, gezegenlerin çizelgelerinin hesaplanması şimdi de çok karmaşık ve güçtü.
DanimarkalI gökbilimci Tycho Brahe (1546-1601) gezegenlerin durumlarını incelerken oldukça fazla zaman harcadı. Modern çağların ilk önemli gökbilim gözlemevini kurmuş ve gezegenlerin durumlarını saptamak üzere aygıtlar oluşturmuştu. Bununla birlikte, elinde bir teleskobu bulunmuyordu. Çünkü, onun çağında henüz teleskop icat edilmemişti. Gene de Brahe özellikle Mars gezegeni başta olmak üzere, kendinden önceki gözlemcilere göre çok daha iyi olmak üzere gezegenlerin yerini saptamıştı. Hesaplamalarının çok daha duyarlı gezegen çizelgelerinin yapılmasını mümkün kılacağına inanıyordu. Ancak, bu çizelgeleri oluşturamadan önce ölürken elde ettiği sayısal değerleri öğrencisi Alman gökbilimcisi Johannes Kepler’e (1571-1630) bırakmıştı.
Kepler bu sayısal değerler üzerinde çalışarak yıllarını harcadı ve hiçbir dairenin gezegenlerin durumuna tam olarak uymayacağı sonucuna vardı. Ve sonra birdenbire daire yerine elips (bir tür uzatılmış daire) kullanırsa, Mars’ın durumunu elipsin şaşırtıcı derecede iyi uyacağına dikkat etti. Elipsin daire gibi bir merkezi vardır. Ancak en uzun ekseni üzerinde merkezin iki yanında yer alan ve adlarına odak denilen iki noktası daha bulunmaktadır. Bu odaklar öylesine yer alırlar ki, elips üzerinde her noktanın iki odağa uzaklıkları toplamı sabit kalır. Elips basıklaştıkça, iki odak merkezden uzaklaşır. 1609 yılında Kepler her gezegenin, güneş çevresinde bir elipsin ü .erinde dolandığını ve güneşin bu elipsin bir odağında kaldığını gösterdi. Ay’a gelince, o da dünyanın çevresinde ve gene bir elipsin üzerinde dönüyordu. Bu
kez dünya elipsin bir odağında bulunuyordu. Buna Kepler’in Birinci Yasası denilir. Anlamı, her gezegenin yörüngesinin bir ucunda gezegen güneşe öbür uçtan daha yakında oluyor demektir. Aynı şekilde Ay da yörüngesinin bir ucunda öteki uca oranla dünyaya daha yakın olur. Kepler’in birinci yasası, sonunda iki bin yıldır gökbilimin bir parçasını oluşturan kristal küreleri tümüyle ortadan kaldırıyordu.
Kepler ayrıca bir gezegenin güneşten uzaklığa göre hızının nasıl değiştiğini de hesapladı. Gezegen, özel matematiksel bir ilişkiye bağlı olarak güneşe yaklaştıkça daha hızla yol alıyordu. (Buna da Kepler’in İkinci Yasası adı verilir.) Daha sonra 1619 yılında, bir gezegen eğer güneşten belli uzaklıkta ise, onun güneş çevresinde tam bir dönüşünü gösterecek bir işlem üzerinde Kepler çalıştı. (Bu da Kepler’in Üçüncü Yasası’dır.) Johannes Kepler’in, gezegenlerin devinimlerine ilişkin yasaları güneş sistemi üzerinde çalışmalar yapmamızı, her bir gezegenin yörüngesinin nasıl bir elips olduğu ve gezegenlerin güneşe bağlı olarak birbirlerinden ne kadar uzaklıkta bütün olduklarını bulmamızı mümkün kılmıştı.
Elbette ki, kristal küreler olmazsa, insanlar gezegenleri yörüngeleri üzerinde neyin tutacağını sormaya eğilimli olurlar. Neden onlar yörüngeden kayıp boşluğa yuvarlanmazlar? Bu soru hareket yasaları ve evrensel çekim kuramını bulan İngiliz bilim adamı Isaac Newton (1642-1727) tarafından yanıtlandırıldı. Nevvton uzaydaki her cismin öteki cisimleri matematiksel bir işleme uygun olarak çektiğini ileri sürdü. Oluşturduğu formül Kepler’in yasalarını mükemmelen destekliyor ve gezegenleri yerlerinde neyin tuttuğunu açıklıyordu. Kepler tarfından çizilen güneş sistemi tablosu şimdi de tam olarak kullandığımız sistemi oluşturmaktadır. Ve bilim adamları gelecekte bu sistemde büyük değişiklikler olacağını pek düşünmemektedir.