Gündem 1 – Son Dakika Gündem Haberleri – Gundem1.com

Türkiye ve Dünyadan Son Dakika Haberleri

Yeryüzü ve Uzay

Meteoritler Nelerdir?

METEORİTLER NELERDİR?
Karanlık bir gecede gökyüzünü seyreden kişi arada bir yıldıza benzer bir şeyin havada kayıp kaybolduğunu görür. Görüntü tümüyle bir yıldızın yerinden ayrılıp eğri çizerek düşüşüne benzer. İşte bu nedenle olaya yıldız kaydı demek pek popülerdir.
Eski Yunanlılar bile ne kadar yıldız kayarsa kaysın gökteki sabit yıldızların yerinden eksilmediğine dikkat etmişlerdir. Kayan yıldızlar her ne olurlarsa olsun gerçek yıldız değilllerdir. Onların ne olduğunu açıklamaktan kaçınmak üzere, Eski Yunanlılar onlara meteor demişlerdir. ÇMeteor; Eski Yunanca’da havada-
ki cisim anlamına geliyordu. Bu da günümüzdeki kimliği belli olmayan ve uçan cisimler demek olan UFO’lar ya da uçan daireler terimlerine karşılık gelmektedir.)
Şimdi bu meteorların toplu iğne başı kadar ya da daha küçük cisimler olduğunu biliyoruz. Yakınımızdaki uzay böyle madde parçacıkları ile doludur. (Böylece, uzaya “tozludur” diyebilirsiniz.) İşte böyle parçacıklardan biri yeryüzüne yaklaşırsa önündeki havayı sıkıştırır. Sıkışan hava bu parçacığın sıcaklığım parıl- dıyarak buharlaşıp minik parçalar halinde dağılana kadar artırır. Böyle minik parçalar bize karşıt etkiler yapmaz. Tersine, çevresindeki su damlaları üzerinde çekirdek etkisi yaparak karalar için çok gerekli olan yağmurların yağmasına katkıda bulunurlar. (Böyle tozların nereden geldiklerini ileriki bölümlerde açıklayacağım.)
Ancak yeryüzüne çarpan topluiğne başından daha büyük parçacıkların oluşturduğu döküntüler de vardır. Bunlardan bazıları öyle iridir ki, atmosferi aşıp oldukça büyük cisimler şeklinde dünyamn yüzeyine düşerler. Böyle döküntülerden uzayda dolananlara meteorit ve yere düşenlere göktaşı adı verilmektedir. Meteoritlerin yüzde 10’u nikel-demir alaşımıdır. Bu da yukarda açıkladığım şekilde bilim adamlarına yeryüzünün çekirdeğinin nikel ve demirden oluşan bir çekirdeğinin bulunduğuna ilişkin ilk fikri vermiştir.
Antik çağın insanları, daha demir cevheri ile demirin nasıl olup da farklı koktuklarını bilmedikleri dönemde arada bir nikel-demir göktaşlarıyla karşılaştılar. İçine nikel eklenmiş demir cisimler çok dayamklı oldukları için pek değerli kabul edilirlerdi. Çünkü, o çağda yaşayanların ellerindeki diğer maddelere göre daha sert, dayamklı ve keskindiler. Bu yüzden ünlü İliada destanında Patroklos’un cenaze töreninde ödül olarak verilen demir parçasımn göktaşı olması kuşkusuzdur. Ancak, dünyamn gelişmiş yerlerinde göktaşı bulunmaz. Çünkü, hepsi toplanıp kullanılmışlardır.
Bazen bir göktaşının gerçekten düştüğü görülebilir. İkinci yüzyılda yaşamış Eski Yunanlı ünlü gökbilimci Hipparchus’a bir adam göktaşının düşüşüne tanık olduğunu ve bunu göklerin bir işareti olarak varsayılması gerektiğini anlatmıştı. Batı Anadolu’daki Ephesos (Efes) kentinde bulunan Artemis tapınağındaki bir göktaşına o çağın insanları tapınırlardı. Mekke’deki Kabe’de bulunan kara taş da olasılıkla bir göktaşıdır.
Modern çağların başında gökbilimciler gökten taşların düştüğüne ilişkin öykülere inanmıyorlardı. Amerikalı kimya profesörü Bcnjamin Silliman (1779- 1864) çalışma arkadaşlarıyla birlikte 1807 yılında bir’göktaşının düştüğüne tanık olduklarını bildir-
di. Ama, Amerika Cumhurbaşkanı ve aym zamanda değerli bir düşünür olan Thomas Jefferson (1743-1826) kuzey Amerikalı profesörlerin gökten taş düşebileceği hakkında yalan söyleyeceklerine kolayca inamlabileceğini bildirdi.
(Bilim adamlarının aşırı derecede kuşkucu olduklarına dudak büküp onları küçümsemek kolaydır. Ama, her yönde bilimsel kovalamacaları yeni fikir olarak kabul etmek, kuşbeyinli savurganlıkları hemen benimsemek yerine kuşkucu olmak ve zaman akıp geçinceye dek popüler olmayan konular hakkında kanıtlar toplamak çok daha güvencelidir.)
Azınlığın görüşlerini ele alan bilim adamları da vardır. Bunlardan biri Alman fizikçi Ernst F.F. Chladni (1756-1827) gökten düşen taşlar hakkında onları tartışan bir kitabı 1794 yılında yayınlandı. Chladni kitabında sık sık düşen bu taşlan topladığını da bildiriyordu. 1803 yılında böyle taşların düştüğüne ilişkin bir rapor Fransız fizikçisi Jean Babtiste Biot (1774-1862) tarafından hazırlandı. Bu rapor sonunda göktaşlarının gerçekten düşmekte olduğuna ilişkin gerçeğe bilim dünyasını inandırıyordu.
Göktaşları o günden bu yana dikkatle incelenmiştir. Çünkü, 1969 yılına kadar elde bulunan yeryüzüne ilişkin olmayan tek madde onlardı. Bir başka nokta daha; göktaşlarının pek küçük olmaları, pek büyük olasılıkla ilk meydana geldiklerinden beri değişmemeleri ve şekillerinin bozulmaması idi. Bazı göktaşlarının yeryüzü ve Ay’daki her şeyden daha eski olmak üzere 4,6 milyar yıl yaşında oldukları anlaşıldı. Bu 4,6 milyar yıl güneş, Ay ve yeryüzünü de içermek üzere tüm güneş sisteminin oluşumuna ilişkin bir doğum tarihini belirlemekte kullanılmaktadır.