VENÜS’TE YAŞAM VAR MIDIR?
Son birkaç onyıldır gezegenler hakkında hiç bilmediğimiz şeyleri radyo dalgaları ve insansız uzay araçları sayesinde öğrenmiş bulunuyoruz. (Radyo dalgalan hakkında bu kitapta ilcriki bölümlerde oldukça ayrıntılı bilgiler vereceğim.)
Sözgelişi, 1974 ve 1975 yıllarında Maıiner 10 insansız uzay aracıyla bazı araştırmalar yapıldı. Merkür gezegeninin yakınından üç kez geçildi ve her seferinde gezegenin resimleri çekildi. Üçüncü geçişte Merkür’ün yüzeyine 327 kilometreye kadar yaklaşıldı. Gezegenin fotoğrafları, görüntülerin her tarafta kraterleriyle Ay’ın yüzeyine çok benzediğini gösteriyordu. Buradaki en geniş krater 200 kilometre kadar çapındaydı.
Daha önce Merkür’ün kendi ekseni çevresinde seksen sekiz günde döndüğü ve bu sürenin gezegenin güneşin çevresindeki dolanışına eşit olduğu; böylece Merkür’ün hep aynı yüzünü güneşe çevirdiği düşünülüyordu. Oysa ki, gezegenin kendi ekseni çevresinde elli dokuz günde döndüğü ve güneşin çevresindeki her iki dolammına karşılık üç kez kendi ekseni çevresinde döndüğü anlaşılmıştı artık.
Merkür’ün belirgin şekilde su ve havadan yoksun oluşu ve çok yüksek sıcaklıkta bulunuşu nedeniyle üzerinde herhangi bir yaşamın sürmesi olanaksızdır. (Merkür gezegeni çok sıcaktır. Çünkü, güneşe uzaklığı yeryüzünün güneşe uzaklığının beşte ikisi dolayındadır.)
Pekiyi, Venüs’te durum nasıldır? Bu gezegende durum farklı görülmektedir. Venüs güneşin çevresinde, bizimki ile Merkür’ünkü arasında yer alan bir yörünge üzerinde dolanır. Venüs’ün güneşe uzaklığı, dünyanın güneşe uzaklığının dörtte üçü kadardır. Bu yüzden Venüs’ün yeryüzünden daha sıcak olması beklenir. Ancak, belki de bu gezegen çok fazla sıcak değildir.
İlk kez 1761 yılında Rus bilim adamı Mikhail Vasilyevich Lomonosov (1711-1765) Venüs’ün bir atmosferi bulunduğunu ayırt etti. Dahası bu atmosfer kalın ve sürekli bir bulut tabakası ile kaplıydı. Bulut tabakası gezegene vuran giineş ışığının hemen hemen beşte üçünü yansıtıyordu. (Bu yansıma, dünyanınkinin iki katı fazlaydı.) Dolayısıyla bu yansıma Venüs gezegenini serinletmeliydi. Öyle görülüyordu ki, özellikle bulutların varlığı; suyun ve belki de büyük denizlerin bulunuşuyla gezegenin yaşama uygun olduğunu akla getirebilirdi.
Yukarda daha önceki bölümlerde açıklamış olduğum Laplace’ın bulutsu hipotezinde, Venüs’ün dünyadan daha genç bir gökcismi olduğunu belirtmiştim. Bilim kurgu yazarları sık sık bu gezegen hakkında yazılar yazar ve orada yaşamın yeryüzündekinden daha önceki evrim aşamalarında bulunduğunu anlatırlar. Bu yazarlara göre, Venüs gezegeni yaşamla kaynıyor durumdadır. Ve orada canlılara egemen olan şimdi de dinozorlardır.
1860 yılından sonra bilim adamları çevreye ışık yayan cisimlerin hangi kimyasal maddeleri içerdiğini anlamak üzere bu ışığı analiz etmeyi öğrendiler. (Bu işlemi ileriki bölümlerde tartışacağız.) Böyle teknikleri kullanan Amerikalı gökbilimci V/alter Sydney Adams (1876-1956) Venüs gezegeninin atmosferinde karbondioksidin varlığım saptadı. Bu yöntemde karbondioksit; oksijen ile azottan (Ki bunlar dünya atmosferini oluşturan maddelerin başta gelenleridir) daha kolay ayırt edilir. Bu nedenle orada ilk kez karbon dioksidin saptanmış olması şaşırtıcı değildir. Bununla birlikte bizim atmosferimizin yalnızca yüzde 0,03’ü karbon dioksittir. Ve bu oranda karbon dioksit gazının kolayca
saptanmasına yeterli değildir. Şu halde Venüs’ün atmosferinde bizimkinden daha fazla karbon dioksidin bulunması doğal görünüyordu.
Bu keşfin önemi, karbon dioksidin oksijen ve azottan çok daha fazla kızılaltı ışını içermesinde yatmaktadır. (Kızılaltı ışınlar tayfın kırmızı ucunun altında yer alır. Kr/ılaltı ışınları gözlerimizle göremesek bile, aygıtlarımızla saptayabiliriz.) Venüs ya da yeryüzü gibi gezegenler ısısını güneşin göri’ınebilen ışığından alırken bu ışın oksijen, azot ve karbon dioksit gazlarının arasından aynı rahatlıkla geçer. Gezegen, geceleri kızılaltı ışınımı şeklinde ısı yitirir. Bu ısı da oksijen ve azottan £çer ancak karbon dioksit tarafından emilir. Kızılaltı ışınımı emen atmosfer hafifçe ısınır ve karbon dioksit bulunmadığı zamana göre gezegeni daha sıcak bir yer yapar. Sera etkisi dediğimiz bu olay yeryüzünde göreceli olarak azdır. Çünkü, dünya atmosferinde karbon dioksit oranı düşüktür. Yeryüzünün ısınması onu buzul çağından kurtaracak ve yaşanacak bir yer durumuna getirecek kadardır. Venüs’te fazla karbon dioksit bulunması gezegenin daha fazla ısınmasına neden olur. Gerçekte bu gezegen başlangıçta kuşkuların ötesinde, çok daha sıcak bir yerdir.
Her cisim radyo dalgalan yayar. Bu dalgalar da tayfın kırmızı ışın ucunun altındadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gökbilimciler uzaydaki gökcisimlerinin yaydığı radyo dalgalarım alıp analiz etmenin tekniğini öğrendiler. 1.956 yılında Cornell H.Mayer yöneliminde Amerikalı bir gökbilim heyeti, Venüs’ün karanlık yüzünün yaydığı radyo dalgalarını almayı başardı. Bir gökcismi ısındıkça daha çok radyo dalgasını daha büyük enerjiyle yayar. Böylece Mayer Venüs’ten alınan radyo dalgalarının çokluğu ve enerjisine şaşırdı. Öyle görülüyordu ki, Venüs’ün gece yüzünde sıcaklık suyun kaynama derecesinin çok üzerindeydi.
1962 yılında Mariner 2 insansız uzay aracı, Venüs’ün yüzeyine değip geçti. Ve böylece orada gezegenin radyo dalgası ışınımı pek duyarlı şekilde ölçüldü. O günden bu yana diğer insansız uzay araçları aynı işlemleri yaptı ve bu roketlerden bazısı Venüs’ün yüzeyine bile kondu. Venüs’ün tüm kesimlerinde yüzey sıcaklığı yaklaşık 427 °C’tır. Bu da genellikle Venüs’ün atmosferinin diinyanınkinin 90 katı yoğun olması ve yüzde 98,6 oranında karbon dioksidi içermesinden kaynaklanmaktadır. (Venüs’ün atmosferinde, yeryüzü atmosferinin 7.600 katı karbon dioksit gazı bulunmaktadır.) Bu koşullar Venüs’te yoğun bir sera etkisi yaratır.
Böyle yüksek sıcaklık derecesinde Venüs kupkuru bir yerdir. Bulutlarında biraz su buharı bulunur ama bu bulutlar sülfrik asidi de içerirler. Venüs tümüyle hoş olmayan bir gezegendir ve orada yaşamın herhangi bir şeklinin sürmesi olanaksızdır. İnsanın oraya ayak basması da olası görülemez. Venüs’teki tüm araştırmalar insansız uzay araçları ile yapılmaktadır.
Bununla birlikte, radyo dalgaları bulut tabakasını delip geçer. Bizler, Venüs’ün haritasının çıkarılmasında ve gezegenin dönüş hızım saptamada radyo dalgalarından yararlanırız. Bu şekilde elde edilen sonuçlar bir başka şaşırtıcı keşfin yapılmasına neden olmuştur: Venüs, kendi ekseni çevresinde çok ağır dönmekte ve böyle bir dönüşünü 243 dünya gününde tamamlamaktadır. Ayrıca Venüs diğer gezegenlerin tersine olmak üzere doğudan batıya doğru döner. (Oysa bildiğimiz gibi yeryüzünü de içermek üzere diğer tüm gezegenler batıdan doğuya doğru dönerler.) Bunun neden böyle olduğunu da bilemiyoruz.
Sonuç olarak ne olursa olsun Venüs’ü olası yaşanacak bir yer olarak kabul edemeyeceğimizden bu konuda onun üzerine bir iptal işareti koyabiliriz.