YERYÜZÜ ÇOK BÜYÜK MÜDÜR?
1600’lü yıllara kadar kimse böyle bir soruyu aklına getirmezdi. Çünkü, yanıl pek açık seçik ortadaymış gibi görünüyordu. Elbette ki, dünya büyük bir yerdi. Aslında antik çağın insanına göre, yeryüzü evrendeki tüm gök cisimlerine fark yapacak denli büyüktü. Çünkü, gökcisimleri gökkubbeye yapışık küçük şeylerdi. Daha sonra Ay’ın büyüklüğü saptandığında bile onun dünyadan küçük olduğu anlaşılmıştı. Bu durumda genel kanı, gökyüzündeki tüm cisimlerin dünyadan daha küçük oldukları yolundaydı.
İlk kez güneş sistemindeki cisimlerin büyüklükleri hakkında Cassini tarafından çalışmalar yapılınca, insanoğlunun dünyayla ilgili büyüklük duygusu, sarsılır gibi oldu. Güneş ile kıyaslandığında yeryüzü gerçekten minik bir gökcismiydi. Ancak güneş burada bir istisna (ayral) durumu oluşturabilirdi. Hiç değilse o çevresinde tüm gezegenlerin döndüğü bir merkez değil miydi? Bu yüzden büyük ve etkileyici olması gerekmez miydi? Burada sorun, yeryüzünün güneş sistemindeki diğer gökcisimleriyle nasıl kıyaslanacağı yolunda ortaya çıkmaktaydı.
Uzaklıkları ve gökteki belirgin görünen çaplarıyla her gökcisminin gerçek çapı tahmin edilebilir. Güneş sisteminin içte kalan gezegenleri içinde yeryüzü aralarında en büyük olanıdır: Venüs dünyadan biraz daha küçüktür. Mars, Merkür ile Ay dünyadan oldukça küçüktürler. Bütün bu gezegenlerin uyduları, asteroitler ile kuyrukluyıldızlar yeryüzünden çok daha küçüktürler.
Gerçekte güneş sisteminin yeryüzünden daha büyük gezegenleri ile karşı karşıya gelmek istiyorsak Jüpiter ve Satürn’a dönmeliyiz. O zaman gerçekten şaşırtıcı bir durumla karşılaşırız: Gezegenlerin uzaklıkları öğrenilince Jüpiter’in gerçek dev büyüklüğü ortaya çıktı. Bu gezegenin çapı yeryüzünkünün 11,2 katı olmak üzere 143.200 kilometre idi. Satürn de bu büyüklüğe
yaklaşmak üzere 120.000 kilometre çapındaydı. Bunların ikisi de boyut bakımından kıyaslandığında dünyayı önemsizleştirecck dev gezegenlerdi.
Bu sonuçlar kişinin kendine güvenini sarsacak şeylerdi. Böylece evrenin merkezinin dünya olmaması ve güneşin ondan çok daha büyük olması durumuyla yetinilmiyor; bu iki gezegenin büyüklüğü de gezegenimizi cüceleştiriyordu. Elbette ki, bir gökcismini yalnızca boyutları ile değerlendirenleyiz. Ancak dünyanın göreceli olarak küçük oluşu, kolayca unutulacak bir özelliği değildi.
Dahası, Jüpiter ile Satürn’ün büyüklüklerinin yanısıra onların daha zayıf kütleler oldukları da tartışılmalıydı. İki gezegenin de çevresinde yörüngeleri üzerinde dönen uyduları bulunmaktadır. Bu uydular belli uzaklıklarda kalmak üzere gezegen çevresinde daha daha hızlı döndükçe o gezegenin çekim gücü ve dolayısıyla kütlesi daha büyük olmalıdır. Yeryüzü ile kıyaslandığında ve kütleleri karşılaştırıldığında Jüpiter’in kütlesi 317,9 katı ve Satürn’ün kütlesi gene dünyamnkinin 95,2 katı olarak karşımıza çıkar.
Böyleyken bile, Jüpiter ile Satürn’ün kütlelerinin büyüklükleri göz önüne alındığı zamanki düşünüleceği kadar fazla olmadığı anlaşılır. Her iki gezegenin kütlesini ayrı ayrı hacimlerine bölersek; Jüpiter’in bir santimetre kübiinün yoğunluğu 1,33 gram olarak bulunur. Aynı şekilde Satürn’ün yoğunluğu daha da az ve yeryüziinükinin sekizde biri; hatta suyun yoğunluğundan da az olmak üzere yalnızca 0,71 gramdır. Bunun anlamı, Jüpiter ile Satürn’ü oluşturan maddelerin bileşiminin dünyanınkilerden çok farklı oluşu demektir. Ancak, bu konuya ilerde bir kez daha döneceğiz.
gözle görülemiyorlardı. Bu yüzden teleskop icat edimcse kesinlikle görülmeyeceklerdi. Uranüs’ten sonraki ilk gezegen 1846 yılında keşfedildi ve Neptün adıyla anıldı. 1930 yılında Neptün’ün de ötesinde küçük bir gezegen daha bulundu ve adına Plüton denildi. Bu durumda son gezegenin yörüngesinde karşıdan karşıya uzaklık 12 milyar kilometreyi bulmuştu. Böylece Satürn’ün en uzak gezegen sanıldığı Herschel’den önceki döneme göre, yeni gezegenlerin bulunuşuyla güneş sisteminin boyutları dört katına çıkmış oluyordu.
Jüpiter ve Satürn kadar büyük olmasalar bile Uranüs ile Neptün dev gezegenlerdi. Her ikisinin de çapı 50.000 kilometre dolayında ya da yeryüzünün çapının 3 1/2 katı kadardı. Dünyanın kütlesine göre Uranüs’ün kütlesi 15 katı ve Neptün’ünkü 17 katı fazlaydı. Bu iki gezegenin santimetre küp başına yoğunlukları kabaca Jüpiter’inkine eşitti. Bu şekilde, şu ana değin keşfedilen güneş sistemi gezegenleri arasında yeryüzünün altıncı büyüklükte olduğu anlaşılıyordu. (Sistemde Güneş başta olmak üzere büyüklük sırası şöyledir: Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve yeryüzü). Plüton aslında küçük bir gezegen olduğu için onu fazla dikkate almayan gökbilimciler şimdi de Neptün’ün ötesinde oldukça büyük bir gezegenin varlığını araştırıyorlar. Ama, şu ana değin onu bulabilmiş değiller.